7 Haziran seçim sonuçları yüzde 60’la iktidar olamayan bir muhalefet, yüzde 40’la hükümet kuramayan bir iktidar ve içinden çıkılamayan bir siyasal ortam yaratmıştır.
Meclis Başkanı seçimi ise bu ülkede, belleklere kazınarak yerleşmiş önyargıların yıkılmadığını ve de halen bilinçaltındaki bu önyargılarla siyaset yapıldığım göstermiştir.
İşte Yusuf Halaçoğlu’nun günlerdir gündemde olan sözü, bu bilinçaltının dışavuran göstergesi olmuştur.
Yıllarca içinde birikmiş öfkeyi dışarı dökmüş, Meclis Başkanı seçiminde Baykal’a oy vermemeyi “Biz eğer Sayın Deniz Baykal’ı desteklemiş olsaydık, dinsiz, inançsız bir partinin adamını seçtirdiniz diye bize yükleneceklerdi” demiştir.
Yani CHP'yi ve de büyük bir toplum kesimini dinsizlikle suçlar olmuştur.
Sanki dinsiz ya da dindar olmak anayasal bir suç, ya da anayasal bir kabul görmekmiş gibi...
İşte; bu toplumun bilinçaltını dolduran, belleklere kazınmış, yıkılması ve silinmesi gerektiği halde yıkılmayan ve silinmeyen önyargılar...
***
İşte bu bakış ve bu önyargılardır ki; bu toplumu yarmak, toplumsal muhalefeti bastırmak isteyen “derin irade”nin aradığı, siyasal ve sosyal iklimi yaratır olmuştur.
İşte bu bakıştır ki;
-Sivas’ta Sivaslılara...
-Çorum’da Çorumlulara...
-Maraş’ta Maraşlılara korkunç ve kanlı bir acıyı yaşatır olmuştur.
Ve işte bu bakıştır ki, bu ülkede hoşgörüyü kaldırmış, toplumsal barışı engeller olmuştur.
***
Ancak bu bakış, sanılmasın ki yalnız Halaçoğlu'nun bakışıdır...
Aynı bakışı paylaşan, hem siyasal hem toplumsal dilde bunu kullanan büyük bir kitle vardır bu ülkede.
Çünkü bu toplumda yıllarca bir kesim, diğer bir kesimi dinsizlikle ötekileştirmek istemiştir.
Çünkü 90 yıl önce de “Kuvayı Milliye” güçlerine karşı olanların fetvalarında bu bakış yer almıştır.
Elbette ki, burada sorun yalnız CHP'ye yönelik değildir. Toplumun inanç değerlerini siyasal olarak kullanmak, siyasal kamplaşmada İslami bir hassasiyet yaratmaktır.
Çıkıp özür dilemek yeterli midir, bilemiyoruz. Ama özür dilenmelidir ve de özellikle bu tip kimlikler siyasal alandan temizlenmelidir.
Ve sanılmasın ki bu bakış, Halaçoğlu’nda bilinçaltının ilk dışavurumudur...
Halaçoğlu, Alevilik konusunda da içindeki önyargıları dökmüştür. 2007 yılında “Kürt Aleviler Ermeni kökenlidir” diyerek...
Ermeni, bir milletin adıdır yani bir ulusun kimliğidir. Ama suçlayıcı ve de aşağılayıcı anlamda kullanılmış, özellikle Alevi topluma ötekileştirici bir gönderme yapılmıştır.
Peki, kimliklerin siyasal sahneye sürüldüğü, toplumun kimliklerle yarıldığı bir dönemde, bir tarih bilimcisinin bakışı bu mu olmalıdır?
Ve de laik bir devletin, hem tarihçisi hem de siyasetçisi olan bir kimliğin dili bu mu olmalıdır?
***
Peki, kimdir bu Halaçoğlu?
1931’de Atatürk tarafından kurulmuş Türk Tarih Kurumu (TTK) gibi bir Cumhuriyet kurumunun tam 15 yıl başkanlığını yapmış, profesör ünvanını almış, iki dönem MHP milletvekili olmuş, Türk Tarihçi ve siyasetçidir.
Yani sıradan bir kişi değildir.
Böyle bir kimliğin, bir sokak kültürü ve sokak jargonu ile değil de daha evrensel değerlerle ve daha çağdaş değerlerle bakması gerekmez mi?
Kendi siyasi tabanına ne kadar tehlikeli bir mesaj verdiğinin farkında olunmaz mı?
Bugüne kadar dinin ve gelende inancın, siyasette kullanılmasıyla bu topluma yaşatılan acıların farkına varılmaz mı?
***
Elbette, bir siyasi partinin duruşu, onun siyasi varlığının bir göstergesidir.
Ama devlet yönetmeye talip siyasi sözcülerin, üstelik partisini de bağlayacak şekilde böyle bir ifade kullanırken, toplumda nasıl bir yara açtığını iyi düşünmesi gerekmez mi?
Siyasi bir duruş olarak destek verip vermemek, her siyasi partinin doğal hakkıdır.
Ama o dinsiz denilen partinin, Halaçoğlu’nun 15 yıl başkanlığını yaptığı TTK’nun ve bu ülkenin kurucusu olan Atatürk’ün kurduğu parti olduğunu görmek gerekmez mi?
Elbette siyasi parti liderleri gerekli tavrı göstermiştir. Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Davutoğlu….
Ama yine de bu bakışın, Suriye halkına neler yaşattığını görmek gerekmez mi?