Her ithalat kararının yeni ithalatların da önünü açtığını belirten Başkavak, “Çünkü ithalat karşısında çaresiz kalan besiciler hayvanları kesip, işi bırakıyor. Asıl üretmeyen ülke aç kalır. Pahalı tüketime gelince bu kadar ithalat izinlerine gümrük vergisi düşürme ve sıfırlamalara rağmen markette, kasapta et fiyatları neden düşmüyor? Bunun cevabı çok açık. İthalatı yapanlar aynı zamanda piyasa dedikleri çarkın çeviricileri” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de tarımsal üretimin yetersiz olduğunu ve ihtiyacı karşılayacak kadar üretim yapılamadığını kaydeden Başkavak, “Bunu fırsat bilen aracılar, tüccarlar daha çok komisyon kârı için fiyatları daha da şişiriyor. Zaten az olan üretim nedeniyle artan tarım ürünü fiyatları bir de bu nedenle daha da artmış oluyor. Böylece kâr da ikiye katlanmış oluyor. Yetersiz üretimin nedeni tarımın gereğince desteklenmemesi nedeniyle üretici köylünün tarımdan kopmasıdır. Eğer tarım destekleri artırılır, üretici köylü ektiği ürüne tarım desteği ve fiyat garantisi olacağını bilirse eker de, yetiştirir de. Buradaki sorun tarım üretiminin tüccar değirmeninin insafına bırakılması sorunudur. Eğer köylü ektiği fasulye ya da nohutu emeğinin karşılığını alacağı bir fiyattan satacağını bilseydi biz Nisan sonunda kuru fasulye ithalatı yapar mıydık? Bir üretim ve fiyat politikası olmayınca üretici köylü geçen yıl nohut para etti diye diğer ürünleri bırakıp nohut ekecek ve bu sene de nohut para etmeyip ekilmeyen ürünler para edecek. Bunun suçlusu üretici köylü değil hükümettir. Yani yetersizlik değil ithalatçılar lehine plan var” dedi.

ULUSLARARASI ANLAŞMALAR

Uluslararası ve devletler arası anlaşmaların getirdiği şartlara da dikkat çeken Başkavak, şu bilgileri verdi:

“Örneğin Amerika ve Avrupa ülkeleri sanayide geliştikleri kadar aynı zamanda tarımda da gelişmiş ülkeler ve bütçelerinin büyük kısmını tarım desteklerine ayırıyorlar. Örneğin AB bütçesinin neredeyse yarıya yakını tarıma ayrılıyor. Etten buğdaya, mısırdan pirince ihraç etmek istedikleri pek çok tarım ürünü var. Amerika gibi ülkelerin bunları bizim gibi ülkelere satabilmeleri için gümrük vergilerinin düşük olması gerekiyor. Örneğin Amerika 10 yıl önce Türkiye’yi DTÖ’ye (Dünya Ticaret Örgütüne) şikâyet ederek, “Türkiye gümrük vergilerini yüksek tutuyor ben de pirinç satamıyorum” dedi ve Türkiye mecburen gümrük vergilerini aşağı çekmek zorunda kaldı. Çünkü, Dünya Ticaret Örgütü zaten bunu yapmak için yani emperyalist ülkelerin çıkarlarını korumak için var.

Yetersiz üretim hükümetin tarım politikaları ve tarıma yeterince destek verilmemesinden kaynaklandığı gibi ithalatta Hükümetin işbirlikçi ve bağımlı politikalarından kaynaklanmaktadır. Bu durumda ülkemizi dışarıya bağımlı ülke haline getirmektedir.”

GÜMRÜK VERGİSİNİN DÜŞÜRÜLMESİ KİME YARAR KİME ZARAR?

“Tarım ürünleri ithalatında gümrük vergisinin düşürülmesi ithalatçıya ve aracıya yarar sağlar. Onun için de TÜSİAD yıllar önce ‘Tarım ürünleri üretmeye gerek yok ithal edelim’ dedi. ‘Hangi ürün nereden getirilecekse alıp getirelim satalım’ diyorlardı. Çünkü patronlar tarım destekleri kapsamında üretici köylüye verilen desteklerin gereksiz olduğunu ve onun yerine şirketlere ithalat desteği verilmesini istiyorlardı. Şimdi hem ithalat için destek hem de tarım için şirketlerin önünün daha da açılmasını istiyorlar. Yani ‘Olmayanı getirip satalım olanı da biz üretip satalım, tarım geçimlik tarım yapan üretici köylülerin değil şirketlerin faaliyet alanı olsun’ diyorlar. Eski Tarım Bakanı Mehdi Eker de gidişatın bu yönde olduğunu anlatmak üzere ‘Ya köylüler şirketleşecek ya da şirketler tarım alanına girecek’ demişti.”

KÖYLÜYE ZARAR

“Köylüye zarar çünkü; ithalat tarım ürünleri fiyatının da düşmesine yol açıyor. Nisan sonu Mayıs başı Çukurova’da buğday ve arpa hasadı başladı. Bugünlerde Çukurova’da hasat biterken Konya’da yani İç Anadolu’da başlıyor. Artık ülkenin pek çok yerinde hasat başlamış ve kimi yerlerde bitme aşamasında. Yani köylü mahsulünü satışa çıkaracak. Zaten ne zaman ki köylü ürününü satacak, ithalat başlıyor. Böylece ithalat baskısı altında kalan üretici köylü ürününü aracının, tüccarın dayattığı fiyata vermek zorunda kalıyor. AKP, artan tarım ürünlerinin fiyatına değil, köylünün mahsulünün fiyatına müdahale ederek mahsulün fiyatını aşağı çekiyor.”

“İTHALATA RAĞMEN FİYATLAR CEP YAKIYOR”

Her ithalat kararı yeni ithalatların da önünü açıyor. Çünkü ithalat karşısında çaresiz kalan besiciler hayvanları kesip, işi bırakıyor. Asıl üretmeyen ülke aç kalır. Pahalı tüketime gelince bu kadar ithalat izinlerine gümrük vergisi düşürme ve sıfırlamalara rağmen markette, kasapta et fiyatları neden düşmüyor? Bunun cevabı çok açık. İthalatı yapanlar aynı zamanda piyasa dedikleri çarkın çeviricileri. Hem ‘Fiyatlar artıyor, ithalat yapalım’ diyorlar, hem de ‘Ürün yok, dışarıdan geliyor, fiyatlar pahalı’ diyorlar. Yani fiyatı da bilerek yükseltiyorlar ki, tıpkı getirdikleri hayvanın etinden, sütünden, sakatatından yararlandıkları gibi ithalatın da her türlü nimetinden yararlanıyorlar. Yani ‘ithalat oldu, et, buğday ucuzlayacak’ diye bir şey yok. Et de, ekmek de pahalanıyor, dolayısıyla halk da pahalıya tüketiyor.”

“TARIM POLİTİKASI DEĞİŞMELİ”

“Türkiye’nin ithalat politikasından önce tarım politikası değişmeli. 15 yıllık AKP iktidarı boyunca tarım politikaları hep aynı. Tarım destekleri yetersiz. Mazot desteği yeterli ve gerçek oranda değil. Dekara destek, kullanılan mazotun yarısı bizden gibi propaganda laflardan ziyade yapılacak tek iş var. Traktörün deposuna giren mazottan vergi alınmayacak. Tohum ve ilaç tekellerinin dayatmaları kabul edilmeyecek. Yani üretimi artıracak tarım destekleri uygulanmalı. İlaç, tohum, gübre gibi girdilerdeki aşırı fiyat artışlarının önüne geçilmesi için hem destek sağlanmalı hem de tohum, ilaç ve gübre tekellerinin dayatmalarını boşa çıkaracak kurumlar oluşturulmalı. Tarımsal üretim ve dağıtımda rol oynayan kurumların hepsi ya kapatıldı ya da satıldı. Devlet üretme çiftlikleri aracılığı ile tohum üretimi yapılıyordu. Zirai donatım kurumu tarım alet ve makineleri, gübre ve tarımsal mücadele girdilerini ucuz olarak üretici köylüye ulaştıran kurumlar vardı. Hayvancılıkta besici lehine faaliyet yürüten EBK vardı.

Şimdi bunların hepsi yok oldu. Tarım politikaları şirketler lehine belirleniyor. Tarım destekleri işi bilene, üretimi yapana, yani ülke köylüsüne değil, parası olana yani şirketlere veriliyor. Hayvancılık kredisi için şehirden teminat isteyen bir anlayışla asıl işi besicilik olan üretici köylüler değil besiciliği bir ticaret alanı olarak, kâr getirecek bir iş olarak gören kişiler destekleniyor. Onlar da ne gerçekten besicilik yapıyor ne de ülke hayvancılığı gelişiyor. Hükümet hayvancılık için ne kadar para dağıttığını propaganda ederken ithalat için de vergileri düşürüyor. Üretici köylünün buğdayını, arpasını yine ithalatı yapan şirketler alıyor. Hal böyle olunca fiyatı da şirketler belirliyor.

“İTHALAT GDO’LU GIDAYI ARTIRIR”

“Tarım ürünleri üretiminde kendine yeterli olmayan ve ithalatla sorunu çözmeye çalışan ülkeler iki sorunla karşı karşıya kalırlar. Bir gıda güvencesi iki gıda güvenliği. Gıda güvencesi; kendine yetecek kadar gıda üretimi yapabilmek demektir ki, bu da gıda bağımlısı bir ülke olup olmama meselesidir. Eğer gıda güvenceniz yoksa yiyecek ekmek, kaynayacak tencerenin içindekiler için başka ülkelere bağımlı olursunuz. Kendinize yetecek kadar gıda üretemeyip gıda güvencenizi kaybettiğinizde temiz, sağlıklı gıdadan da yoksun olursunuz ve gıda güvenliğinizi kaybedersiniz. İşte o zaman GDO’lu pirinç ve mısır olmak üzere pek çok tarım ürününü ithal ettiğimiz gibi GDO’lu mısırdan soya ile beslenmiş hayvanları ithal ederiz.” (Taner ŞİMŞEK)

Editör: TE Bilisim