Refahyol iktidarından sonra kurulan ANASOL-D iktidarında özellikle bankacılık sektöründe ibret verici olaylar yaşandığını belirten Taş, bu süreç zarfında, 25 bankanın sistem dışına çıktığını, bunlardan 5’inin doğrudan tasfiye sürecine sokulduğunu ve banka lisanslarının ellerinden alındığını anlattı. Batan bu bankaların devlete maliyetinin 65 milyar doları bulduğunu söyleyen Yakup Taş, 20 bankanın ise TMSF’ye devredildiğini, bu arada kamu bankalarının ekonomik sistem içerisinde zarar görmemeleri için 23 milyar dolar aktarıldığını ifade etti.

Uygulanan yüksek faiz ve düşük kur sonucu 28 Şubat’a destek çıkan çevrelerin büyük kazançlar elde edilmesinin sağlandığını anlatan Taş, bu arada, 54. Hükümetin başbakanı Prof.Dr. Necmettin Erbakan’ın ‘denk bütçe’ uygulamasının aksine çok yüksek düzeylerde seyreden bütçe açıkları ile iç ve dış borçlanmanın ekonominin iyice darboğaza girmesine neden olduğunu belirtti.

Yaşanan Kasım 2000 krizi ve 19 Şubat 2001 krizlerinin Türkiye’yi iflastan önceki son istasyon noktasına getirdiğini vurgulayan Yakup Taş, 21 Şubat 2001’de gecelik faizlerin astronomik düzeylere ulaşırken, İMKB de yüzde 18,1’lik gerilemeyle “tarihi düşüş” yaşanınca, 9 Aralık 1999’da ilan edilen “kur çıpası” yerine, ’dalgalı kur’ sistemine geçilmesinin benimsendiğini ifade etti.

Taş, “Şubat krizi ekonomiye son darbeyi de vurmuş oldu. Böylece kamu kağıtları alınmaz satılmaz hale geldi. Bunun sonucu olarak faizler en üst noktalara ulaştı. 19 Şubat 2001 krizinden sonra Kemal Derviş’in kurtarıcı olarak ekonominin başına getirilmesi benimsendi.

Bugün ise, Türkiye’nin içinde yer aldığı jeopolitik riskler, Ortadoğu’daki gerilim ve çatışmalara karşı zamanında önlem alınamaması, ekonomik güvensizlik ortamının doğmasına ve özel yatırımların dahi en alt düzeylerde seyretmesine neden olmuştur.

Şu anda Türkiye’de katma değeri yüksek ürünler üretilemediği gibi, yeni istihdam ortaya konulamadığı gibi, Erbakan Hocamızın kurduğu mevcut 14 Şeker Fabrikasının dahi satışa çıkarılması içinde bulunduğumuz darboğazın göstergesi niteliğindedir. Bu durum üretmeden tüketmenin sonucudur.

Sonuç olarak, 28 Şubat darbesi üzerinden 22 yıl geçmiş olmasına rağmen, Türkiye hala dış borç sarmalı, dış borç faizi, bütçe açığı, dış ticaret açığı, işsizlik, yatırımsızlık ve üretimsizlik bakımından zor bir dönemecin içerisine girmiş bulunmaktadır. Eğer ki, 28 Şubat süreci yaşanmamış olsaydı Türkiye istikrar, güven ve kalkınmışlık açısından çok önemli noktalara ulaşmış olacaktı. 28 Şubat sonrası gelen hükümetler eliyle sekteye uğratılan D-8 projesi planlandığı gibi yürütülseydi, Suriye, Irak, Mısır, Libya gibi Müslüman ülkeler bugünkü durumunda olmazlardı, ABD Yönetimi Kudüs’le ilgili hadsiz açıklamasını yapma cüretini gösteremezdi.

28 Şubat darbesi üzerinden 23 yıl geçmiş olmasına karşın hala 54. Hükümetin Başbakanı Prof.Dr. Necmettin Erbakan’ın başarılı icraatlarından sıklıkla bahsedilmesi ve Ortadoğu başta olmak üzere işaret ettiği birçok konuda haklılığının ortaya çıkması üzerinde önemle düşünülmesi ve ibret alınması gereken bir konudur.

Türkiye’nin gerilemesine yol açan 28 Şubat darbesinin bir daha yaşanmaması için bu oyunları sahneye koyan dış güçlerin zihniyetinin ve hedeflerinin milletimize çok iyi bir şekilde tanıtılması, Türkiye’mizin siyasi-ekonomik-askeri bakımdan güçlü, ‘Yeniden Büyük Türkiye’ haline getirilerek, İslam Alemi’nin lideri konumuna getirilerek, dış müdahalelerden etkilenmeyecek bir noktaya taşınması kaçınılmazdır” dedi. (Haber Merkezi)

Editör: TE Bilisim