Eğitim sisteminden bir türlü istediği sonuçları almayan siyasi iktidarın sınav sistemlerinde yaptığı değişikliklerle bırakın olumlu sonuçlar almayı, var olan sorunlara her gün yenisini ekleyerek yoluna devam etmeye çalıştığını kaydeden Gül, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın TV kanallarında yaptığı açıklamalarla TEOG yerine getirilecek yeni sistemde bir kez daha değişikliğe gidildiğini öğrenmiş olduklarını söyledi. Getirilen yeni sistemle sadece 8. sınıftan soru sorulacağı, sınavda soru sayısının 90, sürenin ise 135 dakika olacağı, sınavın tek oturum olacağı ancak oturumun bir ara ile bölüneceğini belirten Gül, “Bakanlık yetkililerinin her gün yeni açıklamalarla öğrencilerin, velilerin ve eğitim emekçilerinin kafasında yeni soru işaretleri yaratması, herkesten çok öğrencilerimizin emeklerinin ve geleceğinin ne kadar ciddiye alındığını da göstermektedir” ifadelerini kullandı.

Adrese dayalı kayıt sisteminin semtler arasında bulunan ekonomik eşitsizlikler sürdüğü sürece yoksul aile çocuklarının aleyhine olacağını ifade eden Gül, açıklamasının devamında şunları dile getirdi:

“Okulların koşulları ve olanakları eşit hale getirilmeden öğrencinin semtinde bulunan okula gitmeye zorlanması, çocukların bu eşitsizliğe mahkûm edilmesi anlamına gelmektedir. Hâlbuki her çocuk öğrenim görmek istediği okulu seçme hakkına sahip olmalıdır.

Sınavla öğrenci alacak okulları ve almayacak okulların bizatihi Bakanlık tarafından “nitelikli ve niteliksiz” olarak ayrılması, eğitim hizmetinin nitelik sorunun açık bir ifşasıdır. Oysa Milli Eğitim Bakanlığının görevi tüm okullarda nitelikli eğitim verilmesini sağlamaktır.

Sınavda öğrencilerin akademik yatkınlığına dair bir ölçüm yapılacaksa ki iddia edilen budur, ölçüm aracı da hedefe uygun olarak geliştirilmelidir. Soruların hazırlanacağı alan, soru sayısı ve süre bilimsel yöntemlerle belirlenmelidir. Aksi durumda sınavın “geçerliliği ve güvenilirliği” tartışmalı hale gelecektir. Sınavda “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinden de 10 soru sorulacak olması bu açıdan anlaşılır ve kabul edilebilir değildir. Ayrıca sosyal bilimler gibi temel bir dersten de soru sorulmayacak olması yapılacak ölçüm ile ilgili tartışmaya yeni bir boyut kazandırmaktadır.

Bakanlık yetkililerinin ayrı ayrı yaptıkları açıklamalar var olan karmaşayı artırmaktadır. Milli Eğitim Bakanı adrese dayalı yerleştirme sistemini açıklarken, öğrenciye açılan ekrandan öğrencinin önce okul türünü seçeceğini, daha sonra ise seçtiği okul türünden 5 okulu tercih edeceğini ifade etmişti. Ancak MEB Müsteşarı verdiği bir demeçte, öğrencilere açılacak ekranda adresinin olduğu eğitim bölgesinde bulunan 9 okulun ekranda olacağını ( 3 Anadolu Lisesi, 3 İmam Hatip Lisesi, 3 Meslek Lisesi) ve öğrencinin bu 9 okuldan 5 seçim yapacağını belirtmiştir. Yani, Anadolu Lisesine gitmek isteyen bir öğrenci 3 okulu kendi seçse dahi 2 okul daha seçmek zorunda olacağından, kendi istemediği İmam Hatip ya da Meslek Lisesi türünden 2 okul daha seçmek zorunda kalacaktır. Diğer bir deyişle öğrencinin istemediği bir okul türünde eğitim almasının önü açılmış olmaktadır. Bu nedenledir ki MEB’in yaratmaya çalıştığı “Hiçbir öğrenci istemediği okulda okumayacak” iddiasının içi boşalmıştır. MEB, bir türlü kontenjanları dolmayan imam hatip okullarının kontenjanlarını doldurmak gayesiyle milyonlarca öğrencinin hayalleriyle, gelecekleriyle oynamaktadır ve bu tutumundan acilen vazgeçmelidir.

Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki eğitimin hiçbir kademesinde öğrencilere ve dolayısıyla ailelerine dayatmada bulunulmamalı, eğitim sisteminin öncelikli sorunu olan “sınav merkezli eğitim” anlayışı derhal terk edilmelidir. Her öğrencinin kendi ilgi ve becerisi doğrultusunda hangi alanda okuyacağını kendisinin belirleyeceği bir eğitim sistemi oluşturmayı hedeflemeden atılacak her adım, eğitimde yaşanan kaosu derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır.” (Haber Merkezi)

Editör: TE Bilisim