Yetkili ancak etkisiz olan bu konfederasyonun, yandaşlık görevini yerine getirip tribünlere oynarken, 3,2 milyon memuru ve 1,9 milyon emekliyi açlık ve yoksulluğa mahkûm ettiğini ifade eden Yaşar, siyasi iktidarın yalan yanlış kriterlerle ölçerek düşük rakamlarla açıkladığı halde enflasyonun, son yıllarda %10 civarında seyrettiğini kaydetti.

Memur-Sen’in, hükümetin dalga geçer gibi yaptığı %3+%3'lük teklife, "Bu teklife kapalıyız" şovunu yaptığını ancak hemen sonrasında gelen %3,5+%3,5'lik teklifi, "Adaletin kapısını aralayan bir teklif’ olarak gördüğünü açıkladığını ifade eden İlhan Yaşar, Memur-Sen’in TİS tiyatrosunda kendisine düşen rolü başarıyla oynadığını ifade etti.

Yaşar, “Sonuç olarak yandaş konfederasyon, her zamanki gibi hükümetin ekmeğine yağ sürerek 2018 yılı teklifinde sadece %0,5 puan artışı yapılan sözleşmeye imza atmıştır.

Herkes bilmelidir ki bu imza, milyonlarca emekçinin alın terine, umutlarına, yakın geleceklerine vurulan koca bir lekeden başka bir şey değildir. Üstelik bu rakamlar ve bu rakamlara razı olma gerekçeleri de matematiğin gerçekleriyle örtüşmemektedir.

2017 bütçesinden memur ve sözleşmeli personelin maaş ve ücret ödemeleri için (SGK’ya ödenen primler de dâhil) toplam 153,4 milyar lira ödenek ayrılmıştır. Buna göre memur ve sözleşmeli personel maaş ve ücretlerine yapılacak her %1 oranındaki zammın, 2018 yılı bütçesinde 1,5 milyar liralık bir artışa yol açabileceği hesaplanmaktadır.

Türkiye’de enflasyonun son yıllarda %10 civarında seyrettiği dikkate alınırsa, memur maaşı ve sözleşmeli ücretlerine yapılacak %10’luk (diğer bir ifadeyle 15 milyar liralık) zam, zaten enflasyondan kaynaklanacak bütçe geliri artışıyla karşılanacaktır. Dolayısıyla enflasyon kadar yapılacak zammın bütçeye hiçbir olumsuz etkisi olmayacaktır.

Ancak 15 yıllık AKP iktidarı döneminde, kamu çalışanları ve emekliler, enflasyon artışının da altında zamlara mahkûm edilmekte, verimlilik ve milli gelir artışından pay alamamaktadır. Bu durum, ülkemizdeki gelir dağılımının daha da adaletsizleşmesine yol açmıştır.

Son verilere göre; nüfusun en düşük gelir grubunu oluşturan %20’lik diliminin, milli gelirden aldığı pay sadece %6’dır. Buna karşın nüfusun en yüksek gelir grubunu oluşturan %20’lik grubun milli gelirden aldığı pay ise %46’dır. Borç ve taksiti olanların oranı genel nüfusun içinde %67’dir.

Hal böyleyken yandaş konfederasyonun razı olduğu bu rakamlar, sadece emekçilerin insani yaşam koşullarından ve hakedişlerinden uzaklaştırmakla kalmayıp, ülkedeki gelir adaletsizliği uçurumunu da derinleştirecektir.

Yandaş konfederasyona bağlı eğitim emekçileri sendikasına üye meslektaşlarımıza sesleniyoruz:

Omuz verdiğiniz bu oluşumdan hâlâ memnun musunuz? Daha önceki genel başkanın yandaşlık yaparak kendisine siyasi iktidarda vekillik ayarladığı bu oluşum, yeni genel başkanınızla da aynı yolu izlerken sizler uzaktan izleyecek misiniz? Sizlerin “Hayır biz yandaş değiliz, sendikalıyız” deme hakkınızı tiyatro masalarınızda elinizden alan bu zihniyet, çocuklarınızın önüne koyacağınız ekmekten de çalmaktadır.

Eğitim emekçisi arkadaşlar; mesleğinizin özünde sorgulama, hakkaniyet ve bilgelik var; bu cahiller müsameresine mecbur değilsiniz!

Sizin de haklarınız için, mesleğin/emeğin onuru için, insani yaşam koşullarında yaşayabilmeniz için, boynunuzu bükmeden evinizin kapısından girebilmeniz için mücadele eden bir Eğitim-İş var!

Koltuk, mevki vaatlerinde bulunup, emeğinizin üstünde tepinen sarı sendikaların aksine, biz size sadece onurlu bir direnişin parçası olmayı sunuyoruz. Unutmayın; çocuklarınıza ve ülkenize bırakacağınız en büyük miras da bu olacaktır.” (Haber Merkezi)

Editör: TE Bilisim