O dönemin hükümetinin, patronların isteği doğrultusunda DİSK’i yok etmek istediğini belirten Öztürk, “Böylece işçileri daha ucuza çalıştırmak istiyor, işçi sınıfına kölelik dayatıyorlardı. Ancak hiçbir baskı ile DİSK’i yok edemediler. İşçi sınıfını DİSK’ten koparamadılar” ifadelerini kullandı.
15-16 Haziran’ın yalnızca anılması gereken bir “tarih” olmadığını, işçi sınıfının elini kolunu bağlama girişimine karşı bir itiraz ve aynı zamanda sendikal hak ve özgürlükleri savunmanın adı olduğunu kaydeden Öztürk, açıklamasına şu şekilde devam etti:
“Bugün işçi sınıfı için bir kez daha “artık yeter” deme günüdür. Taleplerimizi omuz omuza yükseltme günüdür. Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı nedeniyle bu ülkenin işçileri başta olmak üzere geniş halk kesimleri ağır bedeller ödüyor. Çarşıdaki, pazardaki zamlar ücretleri eritiyor. Ekmeğimiz küçülüyor, faturalarımız kabarıyor. Bir yandan yoksulluk, diğer yandan servetler artıyor. İktidarın politik tercihleri adaletsizliği büyütüyor. Ülkeyi yönetenler “Türkiye büyüyor” diye övünüyor. 
Evet 52 yıl sonra bugün de işçi sınıfının örgütlenmesinin, sendikalı olmasının, DİSK’li olmasının ve başta grev hakkı, toplu iş sözleşmesi hakkı olmak üzere sendikal haklarını kullanmasının önündeki engeller giderek büyüyor. Sendikal barajlarla, yetki hileleri ile işçilerin sendikal haklarını kullanması engelleniyor. Sendikalı işçiler işten çıkarılıyor, işverenlerin her türlü hukuksuzluğuna göz yumuluyor. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun Küresel Hak Endeksine göre Türkiye işçi hakları açısından en kötü 10 ülke arasında sayılıyor.
Ülkeyi yönetenler grev yasaklamakla övünüyor. Uluslararası sermayeye “bu ülkede işçi hakkı yok, bu ülkede emek ucuz” diye sesleniyor. Emeğimizi uluslararası piyasalarda haraç mezat tezgaha çıkarıyor. 
Ancak bu böyle gitmez! Haklarımızı, yaşamlarımızı ve memleketimizi nasıl savunacağımızı tarihimizden biliyoruz. Bundan 51 yıl önce, 15-16 Haziran 1970’de ayağa kalkan işçi sınıfından dersler almamız gerekiyor. İnsanca yaşamak için taleplerimizi omuz omuza, tek yumruk yükseltmemiz gerekiyor:
Hayat pahalılığı karşısında işçi sınıfının yaşadığı gelir kaybını telafi etmesinin en önemli yolu, sendika ve grev hakkıdır. Bu hakların kullanımın önündeki tüm yasal ve fiili engeller derhal kaldırılmalıdır 
Başta asgari ücret olmak üzere tüm ücretler ve emekli maaşları artırılmalıdır. 
 Elektrik, su, doğalgaz ve internet faturalarına yapılan zamlar geri alınmalı, temel tüketim mal ve hizmetleri vergi ve kesintiden muaf tutulmalıdır. Tüm fiyatları doğrudan etkileyen akaryakıt üzerindeki vergi yükü düşürülmelidir. 
Enflasyon karşısında eriyen ücretler üzerindeki vergi yükü azaltılmalıdır. Kâr ve faiz gelirlerinin vergilendirildiği, çok kazananın çok vergi verdiği adil bir vergi politikası benimsenmelidir. 
Büyük işçi direnişin 52’nci yılında bir kez daha tüm işyerlerinden, meydanlardan haykırıyoruz. Emeğin hakları olmadan demokrasi, demokrasi olmadan emeğin hakları olmaz.” (Haber Merkezi)
 

Editör: TE Bilisim