“Bağdat'ın kuzeyinde ve şimendifer hattı üzerinde karargâh kuruldu. Ordu da Bağdat'ın güneyinde mevzi alarak düşmanı beklemeye ve tarassut etmeye başladı. Nihayet İngilizler bütün kuvvetleriyle gelerek muharebeyi başlattı. Birkaç gün çok şiddetli muharebeler oldu. Acı ama Bağdat'ı terk etmeğe mecbur kaldık.”

Müteessir olmak boştu, hepimizin evvelce düşünmekliğimiz lâzım idi. Fakat elden bir şey gelmediğinden çar-nâçâr bu sıkıntıya boyun eğdik. Çünkü açık yazayım, kabahat ve suç bizdedir. Fakat söz ve laf anlatamadık, orası da başka. Bu herc-ü merc esnasında alayların ve taburların o kadar mühimmatı ve sair ağırlıklarının kısm-ı azamı zayi olmuştur. Fakat bunlar umumiyetle nazar-ı itibara alınmadı. Herhalde bunların başlarında bulunanlar raporlarını daha sağlam tutmuş olmalılar ki, onların bir sıkıntı çektiklerine şahit olunmadı.

Bizim kaybettiğimiz tüfenkler, bölük kumandanınca tafsilatıyla usule uyarak Alay Karargâhına ve Fırka karargâhına bildirildi. Biz de boş durmayarak ordu karargâhını arıyoruz. Sual ediyoruz, bir yerden bir havadis işittiğimizde derhal oraya koşarak araştırıyoruz, tüfenkleri arıyoruz. Netice boş olunca mahzun ve müteessir geri bölüğümüze dönüyoruz. Her gün bir ıstırap ve elem içerisinde ve cehennem azabı ile geçmekte idi

İnsan böyle zamanlarda ölümü bile istihkar ederek ona bir miktar daha yaklaşmak istiyor.

Bir de ansızın karargâhımıza beş atlı geldi. Meğerse gelenler 52. Fırka Kumandanı ve maiyeti erkânı imiş. Bölük kumandanının çadırdan hemen fırlayıp çıktığını gördüm.

Fırka kumandanı olan bu zat yüksek sesle Bölük Kumandanına:

-Mehmet Tevfik Efendi! Şu Bölük emini midir, nedir onu, saraç, onbaşı ve nalbandı ve sair neferleri buraya şimdi mevcut et!" diye emir vermişti. Ben bunu da işittiğim vakit büyük bir felâketin bizi karşıladığını görür gibi oldum. Derhal emre itaat ederek ileri çıktık. Vaziyet alarak dizi kolunda sıralandık. Ben en nihayette durdum. Başta Arnavut nalbant çavuş durmakta ve onun yanında depo onbaşısı, saraç ve sair neferler ve ben.

Fırka kumandanının yaveri attan indi.

Burasını anlatmayacağım. Dayak yiyen arkadaşların feryatlarını ve en son da hiç ses çıkarmadan dayandığım ve ses çıkarmadığım için, daha fazla dayak yediğimi anladım. Artık tahammülümün kesildiği bir anda gayr-i ihtiyari bir şekilde "Allah!" diyerek kendimden geçtiğimi ve yerde başıma hafif hafif dokunan bir sopanın yukarılarından "Ya tüfekleri bulursun ya da sonun olur!" sözlerini duyuyordum.

Bütün dayaktan geçenler dört gün sonra yürüyebilir hale gelmiştik.

Bölük kumandanımıza gidip, komutanım ne yapacağız? diye yardımını istedim. O da bizim yediğimiz son dayak faslından da, silahların bulunamamasından da üzgün bir şekilde beni dinledi.

- " Yanına gözü açık iki arkadaş al. Bütün ordu karargâhını tekrar dolaşın, sorun sual edin, belki bir ip ucu elde edebilirsin. At da alın, binin öyle arayın." demişti.

Ben de artık tamamıyla iyileşmiştim. Üç arkadaş üç ata binerek tekmil ordugâhı dolaşmaya başladık. Bazı zabitlerden iyi muamele görüyor, bazılarından tekdirler işitiyor ve hakaretler görüyorduk.

Artık her şeye katlanıyorduk. Üç gün aradık. Ümidimiz kesildi. Dördüncü gün artık döneceğiz. Daha gerilerde bir süvari bataryamızın daha bulunduğunu öğrendik. Bir de oraya gidip oradan sorup araştırıp dönmeye karar verdik. Yola devam ettik. Akşama doğru süvari bataryasını bulduk. Derdimizi anlattık.

Dediler ki: "Biz iki makineli tüfenk bulduk. Fakat bizim toplar ile Bağdat'a Tophaneye gönderildi."

Bu sözü işitir işitmez ne kadar sevindik, ne kadar sevindik, tariften acizim. Atlardan aşağı inerek tüfenklerle ilgili bir miktar daha izahat aldık, iyice akşam oldu. Bölüğümüze dönmek üzere kalkmak istedik. Nereli olduğunu ve adını dahi öğrenemediğim Batarya Başçavuşu bizi bırakmadı.

"Anlaşılıyor ki siz, yorgun ve açsınız. Bu akşam burada bizde misafir kalın." Kabul ettik ve o gece orada kaldık. Karnımızı doyurduk ve mükemmel bir uyku uyuduk. Sabah erken kalkarak yolumuza devam ettik. Bölüğe geldik. Derhal bölük kumandanımıza haber verdim.

Bölük kumandanı bu habere çok sevindi, memnun oldu. Lazım olan vesikalar (belgeler) hazırlandı, tüfenklerin cins ve numaraları yazıldı. Vesikayı elimize verdiler. O gece bölüğümüzde istirahat ettik. Ertesi sabah aynı arkadaşlarla Bağdat'a müteveccihen yola çıktık. Tophaneden tüfenkleri geri alıp bölüğe getireceğiz ve canımızı kurtaracak değil, karamızı temizleyeceğiz.

Diyale nehrini geçtikten sonra akşamdan sonra Bağdat'a vasıl olduk.

Bağdat hakikaten muazzam bir şehirdir. Etrafı hurmalık ve bağlarla muhat (çevrili). Hemen üç veya dört saat devam bahçelikleri var. Gece bir hana misafir olduk. Ertesi gün sabahla ilk işimiz Tophane'ye koşmak oldu.

Tophanede sorduk sual ettik. İsteğimizi, maksadımızı az da olsa içinde bulunduğumuz zor durumu anlattık.

Tüfenklerin Tophane'de olduğunu söylediler. Bizzat tüfenkleri gözümüzle de gördükten sonra artık tamamen müsterih olduk.

Nihayet Tophane amirine müracaat ederek tüfenkleri alacağımızı ve müsaade etmesini istirham ettik.

Derhal tüfenkleri bize teslim ettiler. Hazırlanan tutanakları imzaladık. Artık sevincimize payan yoktu.

Tüfenkleri yine oraya emanete bırakarak Bağdat'ı gezmek için dışarıya çıktık. Akşama kadar meşhur olan yerleri gezerek karnımızı doyurduk. Bir miktar da hediye aldık. Tüfenkleri emanetten alıp Bağdat'tan ordu karargâhına doğru hareket ettik. Sabaha karşı bölüğe ulaştık.

Bölük kumandanımıza tüfenkler gösterildi. Numaraları kontrol edildi.

Bölük Kumandanı derhal Fırkaya malumat vererek tüfenklerin bulunduğunu ve el-yevm (bugün) bölükte muhafaza edildiğini bildirdi. Bizde bu suretle ölümden kurtardık.

Bu kayıp tüfenkler yüzünden çektiğim ve üç beş arkadaşla da birlikte çektiğimiz sıkıntılar, askerlik günlerimizin sayılı zamanları arasında acı hatıralardır.

Salmanpak'ta bir ara yakın ordu ikamet ettiği halde İngilizlerden hiçbir eser görülmedi. Bu müddet zarfında ordunun muntazam geçmesi için Diyale nehrinin üzerine iki köprü kuruldu.

Bu arada da İngilizlerin öncüleri göründü. Ve müsademeler başladı. Bir taraftan ağırlıkların hareket etmesi için emirler verildi.' Ağırlıklar muntazaman geçmeye devam ederlerken düşmanın büyük kısmı da gelerek muharebeye tutuştular. Ve bir gece yarısında ordu tamamen ve arızasız olarak köprüden geçti. Ve sabaha karşı da köprü tahrip edildi.

Ağırlıklar Bağdat'ı geçerek Bağdat'ın kuzeyinde ve şimendifer hattı üzerinde karargâh kurdular. Ordu karargâhı da Bağdat'ın güneyinde mevzi alarak düşmanı beklemeye ve tarassut etmeye hazırlandılar. Nihayet düşman bütün kuvvetleriyle gelerek bizi muharebeye zorladı. Birkaç gün şiddetli muharebeler oldu.

Acı ama Bağdat'ı terk etmeğe mecbur kalmıştık.

SÜRECEK

Editör: TE Bilisim