Hille kasabası etrafında askeri tertibat alındı. Piyade ve topçu mevziler aldılar. Süvari kıtası da şehrin bir tarafını kuşattı. Bu vaziyeti gören kasaba ahalisi toplanarak kadın erkek ve çocuklardan ibaret olarak kumandana ricaya geldiler. Fakat bu rica kabul edilmedi.

Ordu kumandanının emri yerine getirildi. Şehirde âsî Arap bırakılmadı. Hille'nin 20-25 kilometre kuzeyinde bir mevkide bulunan ve isyan teşvikçilerinden Şeyh İbrahim isminde bir Arap'ın çiftliğine de baskın yapıldı.

Hille'ye 80-90 kilometre mesafede bulunan Divane kasabasına gitmemiz emredildi. Biz hareket hazırlığına başladık. Ağırlıklarımız karadan hareket etmek suretiyle biz de nehir kayıklarıyla Fırat nehrinde seyre başladık.

Hareketimizin günü akşama kadar hadisesiz hareketimiz devam etti. Akşam üzeri karaya çıkarak geceyi karada geçirdik Ertesi gün şafak zamanı hareket ettik. Ve o gün de akşama kadar olaysız yol aldık. Akşam karaya çıkacağımız esnada karşı sahilden tüfenk sesleri işitmeye başladık. Tüfenk sesleri bir müddet sonra kesildi. Ertesi sabah nehir kayıklarına binip hareket ettik henüz gün doğmamıştı. Sahilden öyle bir tüfenk sesleri işittik ki, ortalık sanki bir muhabere meydanı oldu.

Araplar bütün kayıklara hücum ettiler. Kumandan borular ile emir vererek bütün tekneler karaya yaklaştı. Ve asker karaya çıktı. Bir de ne görelim bütün ova Araplar ile kadın, erkek, çocuk, atlı piyade karınca gibi olup bütün kuvvetleriyle hücum ediyorlar.

"BU HENÜZ MAHALLE DÖVÜŞÜ”

Burada benim için unutulmaz bir hadise vukua gelmiştir. Şöyle ki:

Eylül- Ekim ayları Arabistan'da geceleri çok soğuk ve şiddetli ayaz olur. O gece de çok soğuk idi.

Teknelerde iken tüfenk sesleri işitilince bana bir titreme ve üşüme geldi. Öyle bir titreme ki bütün asabım(sinirlerim) hareket ediyor. Kendime malik olamıyorum. Metin olmaya çalışıyor isem de hiçbir fayda hasıl olmuyor. O sırada Kumandan makineli tüfenk ateşi emri verdi. Lakin gecenin soğuğundan tüfenklerin makinelerinin yağları donmuş, işlemiyordu. Soğuktan donan yağlar katılaşmış ve makineler hareket yapmıyorlar. Kumandan hemen ateş yakılmasını emretti. Ateş yakılmaya başlandı. Bu sırada kumandan beni böyle titrer bir halde gördü ve güldü. Eliyle beni sarsarak;

-" Ne oluyorsun çocuk! Daha bu mahalle dövüşü, utanmıyor musun!" demiş ve bu sözlerinde de haklı olduğunu buraya yazmakla müftehirim. Çünkü daha meydanda ehemmiyetli bir vak'a yok iken ve bir sebep yokken benim böyle beyhude yere titremekliğim manasızdı. Ben bu sözleri işitince çok mahcup oldum. Ve var kuvvetimle kendime malik olmak istiyorsam da ne çare ki, artık bütün kuvvetimle vücudum titremeğe devam ediyordu.

Komutan beni makineli tüfekler için yakılan ateşlerin yanına götürüp oturttu. Isınmaya başlamıştım. Az da olsa titreme eksildi. Bir müddet sonra tamamiyle kendime gelmiştim. Titremiyordum...

Bölük kumandanımız alicenap, dürüst ve temiz vicdanlı ve çok ahlaklı bir adamdı. Son derece mertçe bana o durumda hoş görülü davranmıştır. Kendisi aslen Çankırılı olup ismi Mehmet Tevfik Efendi ve rütbesi Yüzbaşı idi. Sağ ise Allah selamet versin.

Nihayet makineli tüfenkler işlemeye başladı. Sekiz makineli tüfenk yaylım ateşine başladığı zaman Araplar'daki vaziyet derhal değişti. Gürültülerle bağrışmalarla gerilere kaçmaya başladılar. Bize karşı mevzi alarak ateş etmeğe başladılar. Bir kısmı ırmağın diğer yakasına geçti. Teknelere ateş ettiler. Onlara karşıda tedbirler alındı. Bu suretle akşama kadar müsademe devam etti. Biz hücum ettikçe Araplar kaçıyorlar fakat bir müddet sonra yine geri geliyorlar ve bize hücuma kalkıyorlardı.

Akşam oldu, geceyi orada geçirdik. Sabaha kadar vukuatsız geçti. Sabah oldu. Etrafta Araplardan kimse kalmamıştı. Biz de Divane'ye gitmek üzere yolumuza devam ettik.

Artık teknelere binmekten vazgeçmiştik. Pişdar ve canipdarlar (öncüler ve yancılar) çıkarılarak tertibat alınmış bir düzende müteyakkız bulunarak hareketimize devam ettik.

Divane kasabasına vardık. Divane kasabası halkı bizi karşılamaya çıkmıştı. Hürmet ve ikramda bulundular. Halk tarafından yemekler hazırlanmış ve sigara vesaire dağıttılar. Bu minval üzere iken Kut-ül Amare'ye hareket için hazırlıklara başlanıldı.

Divane kasabası halkı bizi fevkalâde bir şekilde teşyi ederek uğurladı. Artık yolumuz meşhur olan ve ilerde daha da meşhur olacak Kut-ül Amare'ye idi.

Burada biraz da kendimden bahsedeceğim.

Şöyle ki: Divane kasabasına hareket ettiğimiz esnada bir sabah yolda istirahat verilmişti. Böyle istirahat vakitlerinde herkes olduğu yere uzanıp yatar ve vücudunu dinlendirirdi. İşte bu istirahat anında yorgunluk sebebiyle ben de uyumuşum.

Hareket için boru çalındı, uyandık. Ben uyandığımda üzerimize hafif yağmur yağmış olduğunu gördüm. Uyku esnasında da ihtilam vuku bulmuş. Lakin makatımdan kamışa doğru öyle bir sancı basıyor ki, tahammül edilmez derece. Her ne ise, çâr-nâçâr yola devam ettik. Biraz yürüyünce sancı biraz azaldı ama ince ince halen devam ediyor. Az yol aldıktan sonra bir de ishal baş gösterdi. Yirmi dakika veya yarım saatte bir def-i hacet etmek zarureti hasıl oldu. Akşama kadar bu hal böyle devam etti. Bende de takat kalmadı. Bu minval üzere Divane kasabasına varmıştık. Aynı hal devam etmekte olup üç gün içinde kuvvetten ve vücuttan çok düştüm. Divane'de bir Arap evinde yatıyoruz. Bir Arap kadını bana bir ilaç yaptı. İki gün bu ilaca devam ettim. Bende hastalıktan eser kalmadı. Eski kuvvetimi zindeliğimi buldum.

( KUT ve AMARE ) – KUT-ÜL AMARE

Divane'den ayrıldıktan sonra yolculuğumuza devam ediyoruz. Artık hep karadan hareketteyiz. İki gün selametle yol aldık. Üçüncü gün yine Araplar her taraftan bize baskın yaptılar. Hareketimizi tehir ettiler. Müsademe oldu. Geceyi bulunduğumuz yerde geçirdik. Ertesi sabah Arapların çoğu kaçmıştı. Tertibat alınarak yolumuza devam ettik. Nihayet Hille kasabasını da selametle geçtik. Cezire yoluna Salman Pak'a hareket ettik . Malum olduğu üzere Salmanpak kasabası Dicle nehri üzerindedir. Selametle Salmanpak'a vardık. Oradan vapurlara binerek Kut-ül Amare'ye yakın İmam Muhtari mahalline vardık. Orada vapurlardan inerek Kut-ül Amare'ye hareket ettik.

Kut-ül Amare'ye yaklaştığımız vakit top sesleri de işitilmeye başlandı. Ve biraz daha yaklaştıkça sesler daha ziyadeleşti. Nihayet 18. Kolordu karargâhına geldik. İstirahat edildi.

18. Kolordu kumandanı Miralay Kâzım Kara Bekir Paşa idi. 51. ve 52. Fırkalar hali hazır cephede İngilizlerle çarpışmakta idiler. Bir de 45. Fırka var imiş bu fırkanın mevcudu çok azalmış olduğundan diğer iki fırkaya taksim etmişler, böylelikle meydanda iki fırka kalmış. 3. Alay, 37. Alay, 40.Alay ve 44. Alayları derhal cepheye sürüp istihkamlara soktular. Nehrin iki tarafında cephe tutulmuş.

Editör: TE Bilisim