Bir gün 1. Ordu Kumandanının teftişe geleceği duyuldu. Gerçekten de bir gün sonra tekmil fırka teftişe çıkarak 1. Ordu Kumandanı Esat Paşa bizleri teftiş etti. Bu teftişten sonra Irak cephesine 6. Ordu’ya gitmekliğimiz emrolundu.

Biz Makineli Tüfenk Bölüğü 156. Alay ile birlikte Haydarpaşa'ya gelerek harekete hazır olduk. Bölüğümüz trene bindi. Tren hareket etti. (1916)

Eskişehir-Konya tarikiyle Ulukışla ve Pozantı'ya geldik. Pozantı'dan sonra şimendifer olmadığından yaya olarak Külek Boğazı'nı ve Toros dağlarını geçtik. Tarsus'a kadar yaya olarak hareketimize devam ettik.

Geceleri yola devam ettiğimizden ben ikindi vakti mutfak takımıyla ileri birliklere hareket eder ve menzil mahalline vardığımızda Menzil Kumandanlığından erzakı ve hayvanlarımızın saman ve arpalarını alır kendi Bölüğümüz gelinceye kadar askerin yemeği hazırlanırdı.

Bölük gece yarısı gelir-gelmez hemen karavanalar tevzi edilir ve hayvanların yemleri, samanları verilirdi.

Efrad (askerler) karavanalarını yedikten sonra uykuya yatarlar ve istirahat ederlerdi. Bu suretle ve bu minval üzere Tarsus'a kadar geldik.

Tarsus'tan sonrasına şimendifere binerek Adana'ya ulaştık. Oradan tekrar yaya olarak hareket ettik.

Halep'e yakın mesafede (Katema) istasyonuna geldik. Burada birkaç gün istirahatten sonra tekrar şimendifere binerek Cerablus tren köprüsüne geldik. Cerablus köprüsünden şehavetlere (botlara) binerek suyun akışına hareket ettik.

Şehavet: Yetmiş seksen kişi alan bir nevi tekneye benzer altı düz nehir kayığıdır. Suyun akıntısı olmayan yerlerde kürekler çekilerek hareket ettirilir. Bu şehavetler kuma oturduğu zaman övenderelerle itile itile kumdan kurtarılırdı. Bu şehavetleri idare edenler Birecik’lilerdi.

Karadan da ağırlık ve hayvanat gidiyordu. Biz sabahleyin şafak sökerken şehavetlere binerek hareket ediyoruz. Akşam olunca karaya çıkıyoruz. Geceyi karada geçiriyoruz. Hareketimiz böyle sürüyordu.

Hamam, Meskene kasabalarına uğradık. Meskene'de Türkiye'den tehcir edilmiş olan Ermenilere tesadüf ettik. Toplu halde orada duruyorlardı.

Yolumuza devamla Süleyman Şah'ın türbesi bulunan mevkiden ilerleyerek Rakka kasabasını da geçtik. Oldukça büyük bir kasaba olan A'ne’ye geldik. Oradan Deyrizor kasabasına ulaştık. Burası daha büyük bir kasabaydı.

Yol tükenmiyor kasabalar da...

Heyet, Remadiye, Felluce kasabalarını geçtik.

Müsteyeb kasabasına geldiğimizde İstanbul'dan çıkalı 48 gün geçmişti. Müsteyeb Fırat nehri kenarında orta halli bir kasabadır.

156. Alay ile Makineli Tüfenk Bölüğü İstanbul'dan hareket etmişti. Bilahare 6. Fırka ve 157, 158. Alaylar kamilen bir emir üzerine Irak'a değil Galiçya'ya gitmişlerdir.

Fırat nehrinde Araplar araziyi sulamak için ırmağın kenarına iki ağaç direk ve üzerine de her iki ağacın üzerine uzunca bir ağaç ve ağacın ortasına bir makara asmışlar. Bu makaraya da kalınca bir ip geçirmişler. İpin bir ucuna da tulum halinde bir kömüş derisi bağlamışlar. İpin diğer ucu da bir sığıra bağlanmış. Hayvanın arkaya doğru gideceği yer bir miktar mail olarak kazılmış. Şimdi Arap, tulumu suya atar, tulum suda dolar tulum dolduktan sonra hayvana değnekle vurur, hayvan karaya doğru hareket eder ve tulum da yukarıya çıkar, tulumun ağzını açar, su harka dökülür. Bu minval üzere su çekme ameliyesi (işi) böylece devam eder ve araziyi sular. Daha esaslı olanlar ırmak üzerine dolap yapmışlar ve kovalarla suyu çekmekteydiler.

Müseyyeb kasabasında on-onbeş gün istirahat ettik. Kasabanın Arapları ellerinde İngiliz tüfeği, bellerinde cenbiye tabir ettikleri bir nevi hançer ve arka taraflarında da uçları topuzlanmış bir nevi çomak, bu suretle geziyorlar. Hükümet nedir, asker nedir, hiç aldırdıkları ve korktukları yok. Gece sabahlara kadar silah sesleri eksik olmuyor.

Müseyyeb kasabasında bir grup teşekkül etti. Şöyle ki; bir batarya top, bir bölük makineli tüfenk, bir tabur piyade ve bir bölük süvariden ibaret bir askeri birlik düzenlendi.

Ordu Kumandanı olan Halil Paşa bizzat gelerek bu yeni grubu teftiş etti. Grup kumandanı Miralay Ahmet Bey namında bir zat idi. Hazırlıklar ikmal edildi. Yine piyadeler şehavetlere binerek hareket etmiş ise de bilahare âsîlerin baskınından şüphe edilerek karadan yaya olarak harekete devam edildi.

Bu hareketimiz Hille namındaki kasabayadır. Zira Hille kasabasının Arapları hükümete, millete isyan etmişler ve çok fenalıklar yapmışlardır.

Araplar kasabada bulunan askeri kışlaya hücum ederek askerleri şehid etmişler, Kışla'da ne varsa yağmalamışlar, arkasından Hükümet binasına da hücum ederek Türk olan memurları öldürmüşler ve hazineyi de yağma etmişlerdir. Veihasılı âsî Araplar Türklük namına Hille'de bir eser bırakmamışlardır.

İşte bu kasaba ahalisinin te'dibine gitmekteyiz. Müseyyeb kasabasına önce Halil Paşa teftişe geldiğinde bizzat askere Hille'de Türkler'e ve Hükümete yapılanlara aynıyla mukabele edilmesini emretmiştir.

Nihayet Hille kasabasına geldik. Hile kasabasının etrafı surlarla çevriktir. Şehrin ortasından Fırat nehri geçmektedir. Etrafı hurmalık ve bahçeliktir. Büyükçe bir kasabadır. Mümbit ve mahsuldardır.

(SÜRECEK)

Editör: TE Bilisim