Köy Enstitüleri’nin 82’nci kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen konferansta konuşan Karaman, Köy Enstitüleri’nin yaşatılması halinde Kemalist devrimlerin kesintisiz süreceğini, toprak reformu yapılacağını, sosyal adaletin gerçekleştirileceğini, eğitimin yurt geneline yayılacağını, köylerin boşalmayacağını ve kentlerin gelişmesinin çarpık olmayacağını söyledi. 
Konuşmasında Köy Enstitüleri’nin öncesi ve sonrasında yaşananlara dair detaylı bir sunum yapan Karaman, şunları söyledi:
“Genç Türkiye Cumhuriyeti çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak için, büyük atılımlar yaparak, sanayi, tarım, hayvancılık, kültür, sanat, eğitim gibi alanlarda kısa sürede büyük gelişmeler göstermişti. Okuma yazma oranının sadece %4 olduğu bir toplum için, eğitim çok önemliydi. Genç cumhuriyetin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati (1894-1929), 1926 yılında, 4 tane Köy Öğretmen Okulunun açılmasına öncülük etmişti. Ancak bunlar yeterli değildi. 1935 yılında 16 milyon olan nüfusun 12 milyonu köylerde yaşıyordu. 40 bin köyden sadece beş bininde okul vardı. Köydeki çocukların sadece %20 kadarı okula gidebiliyordu. Bu çocuklardan sadece %1’den daha azı, bir üst kademedeki okullara devam edebiliyordu. Geri kalan çocuklar ise ailelerine yardımcı oluyor, zamanla okuryazarlıklarını da unutuyorlardı. Köylerde doktor, hemşire, ebe bulmak çok zordu. Ülkenin bu durumu, halkçı ve devrimci cumhuriyetin ilkelerine uymuyordu.

Bu gelişmeler sonucunda, 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri Yasası çıktı. Bu yasa Köy Öğretmen Okullarının enstitüye dönüştürülmesini ve 17 yeni Köy Enstitüsünün açılmasını öngörüyordu.
1940 yılında 10 enstitü daha açıldı: Sakarya-Arifiye, Antalya-Aksu, Balıkesir-Savaştepe, Isparta-Gönen, Adana-Düziçi, Kayseri-Pazarören, Samsun-Akpınar, Trabzon-Beşikdüzü, Kars-Cılavuz, Malatya-Akçadağ. Bundan sonra açılan 7 enstitü Konya-İvriz (1941), Ankara-Hasanoğlan (1941), Sivas-Yıldızeli (1941), Erzurum-Pulur (1942), Diyarbakır-Dicle (1944) Aydın-Ortaklar (1944), Van-Erciş (1948) ise diğer enstitülerde okuyan öğrencilerin yardımlarıyla yapılmıştır.
Karma öğretim sistemine dayanan Köy Enstitüleri’nin öğretim süresi beş yıldı. Öğrencilerin ilk üç yıllık başarı düzeylerine bakılarak, en başarılılar öğretmenliğe, geri kalanlar diğer köy hizmetlerine yönlendirilecekti. Okullar aynı zamanda birer tarım işliği, sağlık ocağı olarak işlev görecek, çeşitli tohum ve tarım araçlarının ilk denemeleri buralarda yapılacaktı. Enstitülere alınan öğrenciler, okulun yapım işlerinde ve örnek tarım uygulamalarında da görev aldılar.
Köy Enstitüleri’nde okutulan dersler üç gruba ayrılmıştır; %50’si kültür ve genel bilgi dersleri, %25’i tarım dersleri ve uygulamaları, %25’i teknik dersler ve uygulamalarıdır. Türkçe, tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, matematik, fizik, kimya, yabancı dil, öğretmenlik bilgisi, müzik, resim, kitap okuma, tartışma, piyes, gezi, araştırma gibi dersler kültür ve genel bilgi dersleridir. Tarla tarımı, bahçe tarımı, zootekni, kümes hayvancılığı, arıcılık, ipek böcekçiliği, balıkçılık, su ürünleri gibi dersler tarım dersleridir. Demircilik, tenekecilik, ev ve el sanatları gibi dersler teknik derslerdir.
1946 yılında çok partili sisteme geçildikten sonra, yeni kurulan Demokrat Parti’nin yoğun eleştirileriyle karşılaşan Köy Enstitüleri, bu dönemde bir duraklama sürecine girdi. 1947 yılında baştan beri Köy Enstitüleri’ne karşı olan Sivas Milletvekili Reşat Şemsettin Sirer’in Milli Eğitim Bakanlığı sırasında, eğitim programları köklü değişikliklere uğratıldı ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. Köy Enstitüleri’nin yönetici ve öğretmenleri değiştirildi, İsmail Hakkı Tonguç görevden alındı. Enstitülerde öğrenciyi merkez alan eğitimden, kültür ve sanat etkinliklerinden vazgeçildi, iş eğitimi, tarım ve teknik eğitimi programdan çıkarıldı.
Demokrat Parti, iktidara gelir gelmez önce enstitülerin sağlık bölümlerini kapattı, sonra da 1951 yılında Köy Enstitüleri’nin programını klasik ilköğretmen okullarının programıyla birleştirdi. 1954 yılında çıkarılan 6234 sayılı yasayla da Köy Enstitüleri tamamen kapatıldı. Köy Enstitüleri’nin adı İlköğretmen Okulu olarak değiştirildi. Böylece büyük toprak sahiplerinin baskısıyla, köyün aydınlanmasının önü kesildi.
Köy Enstitüleri, kuruluşundan itibaren Atatürk Devrimlerinin itici gücü olma yolunda hızlı yol almış, iç ve dış egemenleri korkutmuştu. Kapatıldıkları 1954 yılına kadar Köy Enstitüleri’nden 17.341 öğretmen, 8.675 eğitmen, 1.599 sağlık memuru eğitim görerek mezun olmuştur. 1935’lerde %20 olan okuma yazma oranı, daha yükseklere çıkarıldı. Köy Enstitüleri’nde 15.000 dönüm verimsiz toprak işlenerek tarım alanı yapılmış, 250.000 ağaç dikilmiş, 2.500 dönüm sebzelik oluşturulmuş, 1.200 dönüm bağ yapılmıştır. Binlerce büyük ve küçükbaş hayvan yetiştirilmiştir.
Köy Enstitüleri yaşatılabilseydi Kemalist devrimler kesintisiz sürecek, toprak reformu yapılacak, sosyal adalet gerçekleştirilecek, eğitim yurt geneline yayılacak, köylülerimiz yabancı ülkelere kaçmayacak, köylerimiz boşalmayacak, kentlerimizin gelişmesi çarpık olmayacaktı. Ülkemizin çağdaş uygarlık seviyesine ulaşması sağlanabilecekti. Köy Enstitüleri modeli, Türkiye eğitiminin dünya eğitimine büyük bir armağanıdır. UNESCO, Köy Enstitüleri’nden, “bütün gelişmekte olan ülkelere örnek olacak bir eğitim sistemi” olarak övgüyle söz etmiştir.
Köy Enstitüleri’nin kapatılarak, ülkemizin çağdaş uygarlığa ulaşmasının engellendiği bir ortamda, bugün demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin parçalanmak istendiği bir dönemden geçiyoruz. Ülkemiz tıpkı 1919 yılında olduğu gibi, emperyalizmin yeni bir işgali altındadır ve “Sevr şartları” dayatılmaktadır. Bugün ülke olarak yaşadığımız tüm sıkıntıların ardında, yıllardır uygulanan emperyalizmin isteği doğrultusundaki yanlış politikalar bulunmaktadır.” (Taner ŞİMŞEK)
 

Editör: TE Bilisim