25 Kasım'ın tüm dünyada ekonomik kriz ve pandemi koşullarında karşılandığını dile getiren Gökmen, kadınları hem örgütlenmeye hem de örgütlü mücadelede birleşmeye çağırdı.

“KADINLAR YALNIZLAŞTIRILIYOR, GELECEKSİZLEŞTİRİLİYOR”

Pandemi süresince neoliberalizmin insanlığa, emekçi kadınlara nasıl bir yıkım yarattığının apaçık ortaya çıktığını kaydeden Gökmen, “Sermayenin iktidarları sadece halk sağlığını değil, yaşamın tüm unsurlarını yıktı. ‘Hayati hizmetler’ olarak anılan sağlık, tarım, gıda, perakende tedarik zincirlerinde çalışan kadınların hem işteki hem de evdeki yükleri katbekat arttı, hem işte hem de evde şiddet iyice vahşileşti, eşitsizlikler, işsizlik, ekonomik sıkıntılar ve güvensizlik arşa çıktı. Sayısız kadın işsiz kaldı, geçim sorunları arttı. Pandemi patronların hastalık gerekçesiyle istihdam daraltmasını, ücretsiz izine çıkarmayı, gerekçe oluşturmaya lüzum kalmadan işten atmaları, iflas göstererek devlet imkanlarını kullanmayı ve borçların ertelenmesini veya yeniden yapılandırılmasını münferit bir hadise olmaktan çıkararak yaygınlaştırdı. Bütün bu süreçlerden en güvencesiz koşullarda çalışan kadın emekçiler iki kat fazla etkilendi.

Emekçiler bir bütün olarak geleceksizleştirilerek bedel ödemeye zorlanıyor. Kadınlar, yedek işgücü ordusu saflarına itilerek sosyal desteğe, devlet yardımına ve aile çatısı altında “kollanmaya” muhtaç hale getiriliyor. Uzun çalışma saatleri, kötü çalışma koşulları, korunmasız ve güvencesiz çalışma biçimleri yaygınlaşırken, kadınlar daha fazla ayrımcılık ve cinsiyetçi uygulama ile yalnızlaştırılmaya, artan sorunlar karşısında dayanaksız bırakılmaya çalışılıyor.

Geçimin imkansızlaştığı koşullar dayatıp, hâlâ “Aile en kutsal varlığımızdır” demeye devam eden iktidar, kadınları yerine getirmediği kamusal hizmetlerin baş sorumlusu, evin özel hizmetçisi haline getiriyor. Kadınların yaşamları, “ailenin kutsal varlığı” söylemi altında cinsiyetçi, eşitsiz, gerici değerlere kurban edilmeye çalışılıyor. Kadınlara üreme haklarından, medeni haklara, sokakta güvenle dolaşma hakkından, ev içi şiddete karşı korunma haklarına kadar çok temel konularda bir savaş açılmış durumda. Bu savaş, kamusal alanda ve ev içinde kadınlara her gün artan şiddet, ayrımcılık ve eşitsizlik olarak dönüyor. Kadınların en temel hakları tartışmaya açıldıkça, eşitsizlik derinleşiyor, cezasızlık, adaletsizlik yaygınlaşıyor.”

“ÇARE BİRLİĞİMİZ VE HER KOŞULDA MÜCADELE”

“İktidarın baskıcı, muhafazakâr söylem ve uygulamaları eşitlik, adalet ve özgürlük için mücadele etmekten vazgeçmeyen kadınları hedef haline getiriyor. Tutuklamalar, yasaklamalar, soruşturmalar, gözaltılar, eylem yapan kadınlara para cezaları ile kadın mücadelesine göz dağı verilmeye çalışılıyor.

Her gün neredeyse 5 kadının yaşamdan koparıldığı, binlercesinin tacize, tecavüze uğradığı, milyonların işsizliğe, geleceksizliğe mahkûm edildiği bu koşullar, aynı zamanda kadınların öfkesinin de patlama noktasına geldiği koşullardır. Bugün, dünyanın dört bir yanında kadınların pandemi koşullarını baskıcı uygulamalara payanda etmeye çalışan erkek devlet şiddeti karşısında kadınlar tüm yaratıcılıklarıyla bu öfkeyi dile getirecek. Yan yana gelmenin, sözü birleştirmenin, taleplerini dillendirmenin yollarını bulacak, açacak.

Kadınları şiddete, eşitsizliğe, geleceksizliğe, güvencesizliğe mahkûm eden koşullara karşı “hayatımızdan ve haklarımızdan vazgeçmiyoruz” sözünü büyütmek örgütlü mücadele ile mümkün.

Kadınları yalnızlaştırmaya, dayanışmadan yoksunlaştırmaya, can derdine düşüp mücadeleden uzak tutmaya çalışan tüm politikalara karşı çarenin birliğimizde ve her koşul altında mücadele etme azmimizde olduğunu biliyoruz. Bu nedenle kadınları hem örgütlenmeye hem de örgütlü mücadeleyi birleştirmeye davet ediyoruz. Her neredeysek orada, ne yaşıyorsak bunların ortaklığında; örgütlenelim, mücadele edelim, yaşama hakkımızı yaşamlarımıza göz koyanlardan söke söke geri alalım.” (Haber Merkezi)

Editör: TE Bilisim