KESK ve DİSK’e bağlı sendika temsilcileri ile bazı siyasi parti temsilcilerinin de destek verdiği basın açıklamasında konuşan Çorum Çağdaş Avukatlar Derneği Başkanı Av. Ahmet Özdel, Av. Tahir Elçi'nin ve iki polisin kameralar önünde katledilmesinin toplum üzerinde bir korku ve yıldırma yaratmak amacıyla yapıldığını belirterek, “Ben yaptım oldu mantığı ile bu ülkenin yönetilmesinin bir yansımasıdır. Dün tutukladığı birçok kişiyi bu gün suçsuz ilan edenler, dün tutuklayanları bu gün örgüt üyesi ilan edenler, yanıldık diyenler, bu gün iki polisin ve avukat arkadaşımızın öldürülmesini de kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istemektedir” dedi.
Demokrasilerde insanların düşünceleri ve yaşamlarının farklı olabileceğine dikkat çeken Özdel, “Herkesin düşüncelerini açıklama hakkı vardır ve bu en temel haktır. Bu nedenle insanların düşüncelerinden ötürü öldürülmemesi gerekir. Ve devletin buna engel olması gerekir. Bu nedenle en kısa zamanda bu katliamın gerçek failleri bulunmalıdır” şeklinde konuştu.
Özdel, konuşmasına şu şekilde devam etti:
“Türkiye’de son aylarda yaşanan çatışmalar ve yapılan uygulamalar göz önüne alındığında demokratik bir ülkede olmayan uygulamaların olduğu bir gerçektir. Suruç, Diyarbakır, Ankara 'da canlı bomba eylemleri, gazeteci Can Dündar ile Erdem Gül’ün tutuklanması, Fetullahçı Terör Örgütü adı altında hakimlerin savcıların görevden alınmaları, tutuklanmaları, en son askerlerin tutuklanmaları ile ortam iyice gerilmiş ve toplum kutuplaştırılmıştır. Açıkça milletin can ve mal güvenliği kalmamış, sudan gerekçelerle tutuklama ve şirketlere el koymalar yapılmaya başlanmıştır.

“TAHİR ELÇİ DE HRANT DİNK GİBİ LİNÇ KAMPANYASINA MARUZKALDI”
Milyonlarca mültecinin ülkeye alınması, bir kısmının ise başka ülkelere gönderilmesi ve son olarak bir Rus savaş uçağının düşürülmesi ve Diyarbakır'da iki polis ve Diyarbakır Baro Başkanı’nın öldürülmesi ile yaşananlar doruk noktasına ulaşmıştır.
Baro başkanının öldürülmesi sıradan bir olay değildir. Olayın öncesinde aynen Hrant Dink'e yapıldığı gibi Av. Tahir Elçi'ye de bir linç kampanyası yapılmıştır. Bu kampanyanın bir ayağı yandaş medya ve siyasiler iken bir ayağı ise yargı yolu olmuştur.
CNN Türk televizyonundaki bir konuşması gerekçe yapılarak bir taraftan Hükümet, bir taraftan medya ve yandaş ekip, linç kampanyası başlatmıştır. Mahkeme dosyasında bir tek tebligat ara kararı olmamasına rağmen TV kameraları önünde tutuklanma ve gözaltına alma işlemleri yapılmıştır. Sonunda tarihi bir eserin korunmasına ilişkin açıklama yaptıktan sonra öldürülmüştür.

“ELÇİ’NİN ÖLDÜRÜLMESİ ŞÜPHELERLE DOLU”
Av. Tahir Elçi öldürülmeden önce öldürülen iki polisinde öldürülmesi şüpheli bir durum arz etmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle araç durdurulup arandığı/ suçluların yakalanmaya çalışıldığı görülmemiştir. İki polis memuru sokak ortasında nasıl ve ne şekilde olduğu bilinmeyen bir saldırının sonucu ölmüştür. Bu nasıl bir terör eylemidir anlaşılamamıştır. Ve iki saldırgan sokak aralarına kaçarken Av. Tahir Elçi'nin olduğu alana hiç ateş etmeden giren kişilere onca ateş edilmesine rağmen vurulmamaları, ellerinde ki silahları yere atmaları ve namlusundan tutarak kaçmaları gibi tüm olaylar şüpheleri arttırmaktadır.
Olay sonra delillerin toplanmaması, otopsi raporları birçok soruyu gündeme getirmektedir. Ensesinden giren ve yukarı doğru hareket eden tek kurşunla ölüm meydana gelmiştir. Başka bir kurşunun isabet etmemesi, bunun suikast olma olasılığını arttırmaktadır.
Olaya ilişkin bu kadar şüphe ve soru işareti var iken, yine linç kampanyası yürüten medya çatışmadan bahsetmektedir. Oysa iki polis ve Av. Tahir Elçi öldürülmüştür. Bunun dışında bir yaralama ve çatışma söz konusu değildir. Yine olay yeri incelememesi yapılmaması ve çatışmaların olduğu iddiaları ise kafaları daha da karıştırmaktadır.

“AMAÇLANAN TOPLUMUN ÜZERİNE KORKU SALMAK”
Av. Tahir Elçi'nin ve iki polisin kameralar önünde katledilmesi, toplum üzerinde bir korku ve yıldırma yaratmak amacıyla yapılmıştır. Ben yaptım oldu mantığı ile bu ülkenin yönetilmesinin bir yansımasıdır. Dün tutukladığı birçok kişiyi bu gün suçsuz ilan edenler, dün tutuklayanları bu gün örgüt üyesi ilan edenler, yanıldık diyenler, bu gün iki polisin ve avukat arkadaşımızın öldürülmesini de kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istemektedir.
Barış ve insan hakları mücadelesi verenlerin baskı gördüğü, katledildiği zamanlar ülkemizde olmuştur. 1990'lar 12 Eylül önceleri hep böyle olmuştur. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Metin Göktepe gibi birçok gazeteci, aydın, öğretim görevlisi öldürüldü. İşte en son suikasta kurban giden Av. Tahir Elçi bunlardan biridir.
Çatışmada öldürülen iki polis memuru ve Baro Başkanı Av. Tahir Elçi 'ye Allah' tan rahmet diliyor, ailesinin ve tüm ülkemizin başı sağ olsun. Bu ülkede bundan sonra kimse ölmesin, öldürülmesin istiyoruz.”
(Taner ŞİMŞEK)
Editör: TE Bilisim