2. Dünya Savaşı’nda yaşanan acıların bir daha yaşanmaması amacıyla kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Türkiye tarafından 1949 yılında tanındığını kaydeden Özdel, “Evrensel Bildiri 500’den fazla dile çevrilmiştir. Bu özelliği ile de en çok dile çevrilen insan hakları belgesi olma özelliğini taşır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 4 Aralık 1950 tarihinde gerçekleştirdiği toplantıda, 423(V) sayılı kararıyla ‘10 Aralık’ gününü, ‘İnsan Hakları Günü’ olarak ilan etmiştir. ”10 Aralık İnsan Hakları Günü” hem Evrensel Bildiri gibi, milyarlarca insana esin kaynağı olmuş bir Bildiri ‘nin hazırlanmış olmasının kutlanmasıdır hem de insan hakları sorunlarının tüm dünyada konuşulması, tartışılması, çözümler aranması için vesile olan bir gündür.

10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen Evrensel Bildirge’nin başlangıç bölümünde insanlık ailesinin bütün üyeleri için eşit, bölünemez ve devredilmez hakların tanınmasının, dünyada özgürlüğün, adaletin ve barışın temeli olduğu, eğer hakları korunamıyor ise herkesin zulüm ve baskıya karşı son çare olarak direnme hakkına başvurmak zorunda kalabileceği belirtilmiştir” dedi.

Tüm bunlara karşın günümüzde Evrensel Bildirgede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzenin halen kurulamadığını kaydeden Özdel, açıklamasına şu şekilde devam etti:

“İnsanların ırkından, renginden, cinsiyetinden, cinsel yöneliminden, dilinden, din ve mezhebinden, inancından, etnik kimliğinden, siyasi-vicdani ve felsefi kanaatinden bağımsız olarak, insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları olduğu temel fikri dünya çapında yeterli koruma bulamamaktadır. Maalesef günümüzde Birleşmiş Milletler Örgütü de, var oluş gerekçesiyle çelişir biçimde, hak ihlallerinin başlıca sebebi olan savaşları ve iç savaşları önlemede/sonlandırmada, mülteci krizlerine müdahalede, küresel çapta doğal ve kültürel mirasın korunmasında, yoksullukla ve adaletsizlikle mücadelede, başta kadınlara yönelik olmak üzere her türlü ayrımcılığı sonlandırmada yeterince etkin olamamaktadır. Öyle ki, BM himayesinde bulunan Irak Mahmur Kampının 7 Aralık 2017 günü büyük olasılıkla hava saldırısı ile bombalanması hakkında bugüne değin açıklama dahi yapamamıştır. Bu vesile ile bu saldırıyı kınıyor, BM’yi bir an önce sorumluları bulup uluslararası yargı önüne çıkarmaya davet ediyoruz.

Bugün tüm dünyada insan haklarına dayalı bir ortak yaşam ideali ekonomik, kültürel, dinsel, etnik vb. her türden “savaş” gerekçesiyle yaşanan küresel çapta olağanüstü hal rejimleriyle büyük bir tehdit altındandır. Söz konusu ideal, ikili ticari veya uluslararası bölgesel çıkar anlaşmalarına kurban ediliyor. Aslında karşı karşıya olunan büyük bir insanlık krizidir. Bu krizin hem Türkiye özelinde hem de dünya genelinde tezahürü ise şiddetin her türünün sistematikleşmesi, yaygınlaşması ve hayatın tek gerçeği olarak toplumlara dayatılmasıdır.

Maalesef ülkemizde yaklaşık üç yılı bulan bir OHAL uygulaması söz konusudur. Bir yandan ülke içinde ve dışında sürdürülen savaş politikalarının etkisiyle ülkenin temel sorunlarının giderek daha da ağırlaştığı, diğer yandan kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığının ortadan kalktığı, TBMM’nin işlevsiz hale getirildiği, tüm siyasal gücün tek elde toplandığı koşullarda OHAL uygulamaları siyasal iktidar açısından insan haklarına dayalı bir rejim fikrinden top yekûn uzaklaşmanın bir aracı haline gelmiştir. Kadınlar ve kadın hareketi açısından kazanılmış hakların geri alınması ve bu yöndeki saldırılar, LGBTİ+ hareketinin her türlü etkinliğinin engellenmesi ve hedef gösterilmesi, farklı etnik ve inanç gruplarının taciz edilmesi ve ayrımcılığa uğraması, İnsan hakları savunucularının tutuklanıp yargılanması gibi hak mücadelesi veren kesimlere yönelik giderek artan baskılar bu uzaklaşma halinin bir göstergesi hatta daha da ötesi hak savunucuları nezdinde insan hakları değerlerinin toplumsal yaşamdan tasfiye edilmesi çabasıdır.

OHAL Uygulamaları ve KHK’lar insan hak ve özgürlüklerinin ortadan kaldırılmasına neden olmaktadır.

Gerek AYM, gerek AİHM kararları ve temel sözleşmeler dikkate alındığında; yaşam hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, adil yargılanma hakkı gibi hakların tamamı ihlal edilmektedir.

Konuşmanın, düşünmenin suç olduğu, muhalif kesimlerin her türlü eylemlerinin yasaklandığı ve bastırıldığı günümüzde insan hakları bir kat daha önem arz etmektedir. Toplumun tüm kesimleri açısından temel hak ve özgürlüklere sahip çıkılmalı ve bu uğurda mücadele edilmelidir.” (Haber Merkezi)

Editör: TE Bilisim