Koronovirüs 200 ülkeye bulaştı. Her ülke kendi çapı oranında önlem alıyor. Halkını korumaya çalışıyor. Yardım dağıtmaya çalışıyor.

Bizim diğer ülkelerden tek farkımız, tüm ülkeler halkına yardım eder şefkatli ellerini uzatırken bizim devlet, vermeyi bırak, halktan para istedi. Halka verecek bir İBAN numarası varmış zulasında, çıkarıp onu verdi. Haksız değil çünkü bugüne kadar cumhuriyetin tüm birikimlerini “babalar gibi sattılar”. Son olarak devletin kasasındaki yedek akçeyi (kefen parasını) tüketince, ‘kasa tamtakır, kuru bakır’ kalıverdi.

Bugüne kadar tüm belediyeler halktan yardım- bağış alabiliyordu. Ne hikmetse, sadece bu döneme özgü, halka yardım için toplanan paralara el kondu. Oysa AKP’li belediyeler, bazı cemaatler, hatta Acun Ilıcalı bile yardım topluyor, kamu kurumu CHP’li belediyeler toplayamıyor. Devlet, toplanan yardımların hangi amaçla toplandığını, yerine ulaşıp ulaşmadığını denetlese, varsa açığını yakalasa, biz de iktidarın yanında olsaydık.

Partili Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, yardımlar konusundaki gerekçesini haklı kılmak için verdiği örnek, iktidarın ne kadar çaresiz olduğunu gösteriyor. Diyor ki; “Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Tekalif-i Milliye denilen on maddelik emir yayımlamıştır, milletimizin elinde bulunan silahtan cephaneye giysiden yiyecek içeceğe kadar, her malzemenin belirli bir oranını talep etmiştir, kendi tarihini bilmeyenler, bugün devletimizin yürüttüğü yardım kampanyasını sabote etmeye çalışarak, milletten ne kadar uzak olduklarını bir kez daha göstermişlerdir”.

Tarihi çarpıtma değilse, tarih bilincinden yoksunluk…

Şöyle ki; Tekalif-i Milliye dönemi ulusal kurtuluş savaşı için topyekûn seferberlik dönemiydi. Kısaca var olma veya yok olma gibi keskin bir çizgideydik. Yedi düvel, Dünya’nın tüm emperyalist güçleri üzerimize abanmış. Ordu dağıtılmış, tersanelere girilmişti. Bir avuç Anadolu dışında ülkenin dört bir yanı işgal altındaydı. Öylesine ulusal bir ruh yaratılmıştı ki, genç kızlar gelinliklerini satıp ulusal mücadeleye katkı sağlıyorlardı.

Vehbi Koç “Hayat Hikâyem” adlı kitapta, aynen şunları anlatıyor: “Ordu için gerekli malzemeler mağazalardan alınır, bedelinin yüzde 60'ı ödenir, geri kalan miktar için Tekalif-i Milliye denilen bir borç makbuzu verilirdi. Zaferden sonra bu paraların hepsi, hükümet tarafından esnafa ödendi.”

Bunları kıyaslarsak iktidarın yaptığı bağış kampanyasına benziyor mu? Sayın Meral Akşener’in deyimi ile iktidar; “Yeni Cami’de dileniyor, Sultanahmet’te sadaka dağıtıyor.”

Mevcut iktidar son 8 yılda Dünyada 178 ülkeye yardım ve para dağıttı. 2018 raporuna göre, Türkiye dışarıya yardım yapma konusunda 8.07 milyar dolar ile Dünya dördüncüsü oldu. Sıralamada Türkiye’yi 6,68 milyar Dolar ile ABD, 2,99 milyar Dolar ile Almanya ve 2,52 milyar Dolar ile İngiltere izledi, buyurun buradan yakın.

Gerçekten dünya lideriymişiz haberimiz yok. Salgın ortamında halkından para toplayan tek ülke, biz olduğumuza göre, Dünya liderliğimiz de tescil edildi.

Şimdi kenar mahallelerde kaç çocuk yatağa aç giriyor. Kaç insan işsiz, kaç esnaf kepenk kapattı, halk yoksulluğun cenderesinde “Kırk katır mı? Kırk satır mı?” sınavı veriyor. Biriken faturaları halkımız kara kara düşünürken, yönetenlerimiz 1150 odalı saraylara sığmıyor. Saraya 16 uçak az geliyor. “İtibardan tasarruf olmaz” diyor.

Ne diyelim Allah Chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie içip, starex meyvesi eşliğinde aloevera'yla zencefilli somon suşi yemeyi de eksik etmesin.(!)

İnsanlık ölmedi elbette ama “Caminin içi dururken, dışı haramdır” atasözümüz anlamsız değildir. Cömertliği dillere destan iktidarın, halktan para toplaması sizce de düşündürücü değil mi?

Bu ülke için vergi veren, oy kullanan, askere giden yurdum insanı zor gününde, Suriyeli kadar, devletinden yardım göremiyorsa, haksızlık daha nasıl olur?