2015 yılında “Maskeli Kedi” peşinden de bu sene “Antika Adam” isimli romanlarını kitapseverlerle buluşturarak adını duyurmaya başlayan Bengüsu Özcan, geçtiğimiz hafta sonu, doğup büyüdüğü bu şehirde bir imza günü düzenledi.
Öte yandan ülke genelindeki seçkin kitap marketlerin raflarında yer bulan Özcan’ın iki romanı, Çorum’da ise Erka Kitabevi’nde satışa sunulmuş durumda… “Maskeli Kedi” ve “Antika Adam” ayrıca roman meraklıları için internetteki tüm kitap sitelerinde de mevcut…
Şu anda Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği son sınıf öğrencisi olan Bengüsu Özcan, bölümünü severek okuduğunu söylüyor. Yazarlığı “kendi mesleği” olarak nitelendirmekten kaçınan Özcan, “Bu işten para kazanırsam, kendi kendimi sınırlayacağımdan korkuyorum.” diyor…
Kitaplarla dolu bir evde büyümesinin kendisi için “büyük şans” olduğunu belirten “yazar”, bu yeteneğinin gelişmesinde birbirinden değerli öğretmenlerinin de önemli ölçüde katkı sağladıklarını vurguluyor.
Biz de ÇORUM HABER olarak bu genç ve başarılı ismi, okurlarımıza daha yakından tanıtmak istedik. İmza gününde bir araya geldiğimiz Bengüsu Özcan’la yazma serüveni, kitapları ve geleceğe yönelik plânları üzerine konuştuk. Keyif duyarak okumanız dileğiyle…
 

Recep SERBES, genç yazar Bengüsu ÖZCAN’la ÇORUM HABER okurları için özel bir söyleşi yaptı.
 
“BİRAZ KAFA DAĞITMAK, BİRAZ KENDİME
BİR ŞEYLER ANLATMAK İÇİN YAZIYORUM”


R. SERBES:
Karşımızda çok genç bir yazar görüyoruz. Henüz 21 yaşında; biri 342, diğeri ise 300 olmak üzere toplam 642 sayfalık iki roman çıkarmış olmanız yoğun bir duygu ve kültür birikimine sahip olduğunuzu gösteriyor.
Ben doğrusu, Pena Yayınları’ndan çıkardığınız “Maskeli Kedi” ve “Antika Adam” isimli birbirinden hacimli iki kitabınızı görünce, sizin pek çok dünya ve Türk klâsiklerinin yanı sıra yerli ve yabancı modern yazarların eserlerini çok erken yaşlarda dağarcığınıza yüklediğiniz izlenimi edindim… Ne dersiniz?
B. ÖZCAN:
Çok teşekkür ederim, o kadar güçlü kalem var ki hiçbir zaman yeterince geniş bir dağarcığa sahip olamaz insan bana sorarsanız. Gerçekten de lise yıllarına kadar genelde popüler ve çağdaş yazarları okurdum, sonra daha klâsikleşmiş, kültleşmiş kitaplara yöneldi ilgim. Ama öyle keskin bir geçiş olduğunu da söyleyemeyeceğim. Örneğin ilk kez Sabahattin Ali okuduğumda ilkokulda, Yüzüklerin Efendisi’ni okuduğumdaysa lisedeydim. Şu sıralar hem yıllanmış hem de çağdaş yazarları okuyorum. 
R. SERBES:
Yazı yazmak keyifli olduğu kadar son derece meşakkatli bir uğraştır. Bu uğraşınız ne zaman ve nasıl başladı, anlatır mısınız?
B. ÖZCAN:
Ben ilkokul yıllarından beri şu meşhur "kompozisyon ödevlerini" zevkle yapan öğrencilerden oldum. Üniversite yıllarında da öyküler, internet ortamıyla tanışarak blog yazıları yazmaya başladım. Uzun eserler vermek elbette çok emek gerektiriyor ancak ben genelde kafamı dağıtmak, rahatlamak, kendime bir şeyler anlatmak için yazıyorum. Öyle olunca meşakkatten çok, bir tür nefes oluyor aslında yazmak…
Kitaplara gelince, yolun başında bir kitap yazma hayâlim yoktu. Yazdığım eğlenceli bir hikâye kitap dosyası olacak kadar uzayınca şansımı denemek istememle başladı her şey… Yayınevine de aslında yüksek beklenti duymadan göndermiştim. Beğenilip basılması bu yolda benim için bir motivasyon oldu.
Geriye dönüp baktığımda kitaplarla dolu bir evde büyümek ve birbirinden değerli öğretmenlere sahip olmak, sanırım okumayı ve yazmayı âdeta huy edinmemde en büyük şansım olmuş.
R. SERBES:
Maskeli Kedi adlı ilk romanınızda başkalarının hayatlarını yaşayan ve “Profesyonel kandırıkçı” şeklinde nitelendirdiğiniz Eylül isimli güzel ve yetenekli bir artistin hikâyesini, Antika Adam’da ise hastalığı nedeniyle hızla ölüme doğru yol alırken bir klinikte 2023’den 2079 yılına kadar dondurulup yeniden sağlıklı ve genç bir bedende uyandırılan Koray’ın serüvenini kaleme almışsınız.
Her iki romanınızı da başkahramanların ağzından anlatmışsınız. Bunu tercih etmenizdeki nedeni sorsam?
B. ÖZCAN:
Hikâyeyi kahramanın ağzından anlatmak sanırım hem benim için karakterin yerini almama, hem de okuyucuya daha tesir ettiğini düşündüğüm bir anlatım kazanmama yardım ediyor. Öte yandan ben genelde üçüncü kişi ile kaleme alınıp etkileyiciliğini koruyan anlatımlara hayran kalırım.
Kendime sakladığım öykülerime bakarsam, roman kadar uzun soluklu bir yazıda üçüncü kişi anlatımla okuyucuyu hikâyenin içine çekip alıverecek kadar kabiliyetli bir üslup sahibi olamamışım henüz… Bu da bir özeleştiri olsun.


Bengüsu Özcan, “Maskeli Kedi” ve “Antika Adam” isimli romanlarını kitap meraklıları için imzaladı.


“ŞİİR, SANATTAN ÇOK BÜYÜ GİBİ BİR ŞEY…”
 
R. SERBES:
Doğrusunu isterseniz, sizinle söyleşi öncesinde kitaplarınızı baştan sona okuma şansım olmadı. Ancak her iki kitabınıza, sadece fikir edinebilecek kadar göz gezdirmekle yetinebildim.
Okuduğum bölümler arasında; Antika Adam’daki bir vızıltıyı tarif ederken kullandığınız “metal tadında, biyonik bir inilti gibi” betimlemeniz ile Koray’ın ağzından “Kendi hayatıma göçmen gibiyim” şeklindeki ifadeleriniz çok hoşuma gitti.
Ayrıca Maskeli Kedi’de Eylül’le Savaş’ın Cihangir’deki bir mekânda birbirleriyle yakınlaşmalarını anlattığınız satırlar oldukça çarpıcı geldi bana…
Burada, Eylül’ün Savaş’la ilk öpüşmelerini yine O’nun ağzından, “Küçükken sürekli bindiğim hızlı trenin en tepeden aşağı inişi gibiydi, çikolatanın ağızda erimesi, kahve tozunun suya karışması, denize balıklama atlayıp suya ilk temas ettiğiniz an gibiydi.” şeklindeki betimlemelerinizi bir okur olarak çok “lezzetli” bulduğumu söylemeliyim…
Böylesine şairane ifadeler, sizin şiir sanatına da ilgili olduğunuzu düşündürdü bana… Yanılıyor muyum?
B. ÖZCAN:
Şiir benim için çok kişisel, bir o kadar da özgür bir anlatım biçimi… Türk Edebiyatı en eski sözlü dönemlerinden bu yana nazım türüne nesirden hep daha yakın olmuş, inanılmaz bir zenginliğimiz var. Bazen bir sayfada anlatılması güç bir duyguyu, on kat daha etkili bir hâlde birkaç satıra sığdırabilen şairlerle karşılaşmak bana sanattan çok büyüye yakın bir kabiliyet gibi geliyor.
Ben de pek çok gencin dediği gibi, "arada karalarım bir şeyler" ama şiir yazmak benim için günlük tutmakla eşdeğer. Şiirlerimi paylaşmak gibi bir niyet sahibi olmak benim için çok zor.
R. SERBES:
Kitaplarınızın künyesinde belirtildiğine göre Maskeli Kedi’yi Nisan 2015’te, Antika Adam’ı ise Nisan 2016’da yayımlamışsınız. Nisan ayının ya da ilkbahar mevsiminin sizin için özel bir değeri ve anlamı mı var?
B. ÖZCAN:
Burada bir düzeltme yapayım, Antika Adam’ın çıkışı Eylül 2016’dır. Soruyu, “Kitapların çıkışı için özel olarak bir tarih seçtim mi, benim için anlamı var mı?” diye değiştireyim izninizle…
Aslında bahar aylarında basmak yayınevinin önerisidir, piyasayı benden daha iyi bildikleri için ben de onlara güvenerek Maskeli Kedi’yi Nisan 2015’te çıkarmayı kabul etmiştim. Antika Adam’a gelince, o da Nisan 2016’ya hazırdı ancak ben o dönem Hong Kong’da değişim öğrencisi olduğum için piyasaya çıkış tarihinde ülkede bulunmak istedim. Yazın ise ülke olarak çok zor dönemler geçirdik, haklı olarak ne benim ne de ülkedeki insanların eline kitap alacak hâli vardı. Kısmet sonbaharaymış…
Evet, Antika Adam’ın basım tarihi Nisan 2016'dır ancak hem benim Türkiye'ye dönüşümü beklemek hem de yazın yaşanan çalkantılı dönemi geride bırakmak amacıyla raflara Eylül ayında dizmeyi uygun gördük.
 

Genç yazara kitap imzalatanlar arasında ÇORUM HABER yazarlarından Bahri Güven de vardı.

“ROMANDAKİ ÇARŞI, DEPREME DE KARŞI”
 
R. SERBES:
Antika Adam isimli ikinci romanınızda; 9 Ekim 2029 tarihinde İstanbul’un yüzde 40’ını yerle bir eden o büyük depreme rağmen, Beşiktaş’taki Kartal Heykeli’ni sapasağlam yerinde bırakmış olmanız, uzunca bir süre o semtte yaşamış ve istisnasız her gün o etkileyici Kartal’la selâmlaşan biri olarak beni son derece hoşnut etti…
Öyle sanıyorum ki kitabın o bölümünü okuduğu zaman, koyu bir Beşiktaşlı olan sevgili Genel Müdürümüz Mehmet Yolyapar’ın da gönlüne su serpmiş olacaksınız…
Yoksa sizde mi Beşiktaşlısınız?
B. ÖZCAN:
Bu ayrıntıya dikkat etmeniz çok hoşuma gitti. Ben bir Fenerbahçeliyim, ailemizin çoğu Beşiktaşlı olsa da ben ilkokul dönemlerinde sınıftaki Fenerbahçeli yoğunluktan etkilendim sanırım…
Kitapta Beşiktaş'ı kullanmam ise Beşiktaşlı olma kültürünün etkisinden; İstanbul'daki Beşiktaş ilçesine de yansıyan sadakat ve samimiyet duygusunun bana bir sağlamlık, bir dirayet çağrıştırmasındandır.
Söz gelimi seneler sonra Koray'ın uyandığı dünyaya uyansak, herhâlde gerek toplumsal olaylara duruşları, gerek grup bilinçleriyle ülke tarihinde yer edip ikonlaşan taraftar grubu, Çarşı; dolayısıyla Beşiktaşlılar olurdu.
R. SERBES:
Kitap fuarları, yazarlarla okurların buluşmaları için çok iyi bir fırsattır. Çok yakın zamanda (12-20 Kasım), 35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı olacak. Bu yıl, Pena Yayınları’nın TÜYAP’taki standında sizi de kitaplarınızı imzalarken görebileceğiz sanırım?
B. ÖZCAN:
Elbette, TÜYAP Kitap Fuarı heyecanla beklediğimiz dönemlerden biri. Bu sene çok hummalı bir çalışma yapıyor Pena Yayınları. Ben de 13, 19 ve 20 Kasım günlerinde Pena Yayınları'nın yanında olacağım.
Bu sene bağımsız çalışan sinema-televizyon öğrencisi arkadaşım Mert Harmandar ile Antika Adam’a özel çok özgün, farklı bir kısa film çalışması yaptık. Ziyaretçileri stantta böyle minik bir sürpriz de bekliyor olacak… Filmi fuar döneminde sosyal medya hesaplarımdan da paylaşacağım.
R. SERBES:
Son olarak, yeni çalışmalarınız ve geleceğe dair hedeflerinizden söz etmenizi rica etsem?
B. ÖZCAN:
Şu sıralar basıma hazırlanan yeni bir kitap çalışması yok. Yazmaya niyet ettiğim bir fikrim var ancak birkaç seneye yayılması yakışık alacak bir süreç olacağını hissediyorum. Şu sıralar “bengusuozcan.com” internet adresimde gezi yazıları, röportajlar ve gündelik konularda yazılar yazıyorum. Öte yandan öyküler yazmaya devam ediyorum, bir öykü kitabı çalışmam olmasa da beğendiğim öyküleri çeşitli dergilere göndermeye devam edeceğim.
Bu sene her şey normal seyrinde devam ederse üniversiteden de mezun olacağım. Açıkçası, daha ziyade tatlı üniversite yıllarının sonuncusunu keyfine vararak yaşamaya çalışıyorum şu sıralar…
 

Genç yazar Bengüsu Özcan imza gününde muhabirimiz Recep Serbes ve köşe yazarlarımızdan Fatma Yalçınkaya ile…
 

Bengüsu Özcan, imza gününde okurlarıyla buluşmanın mutluluğunu annesi Beyhan Hanım, babası Hasan Ali Bey ve ağabeyi Özcan ile paylaşırken, aile fertleri ise Bengüsu ile gurur duyduklarını söylediler.

KENDİSİ, AİLESİ VE MEMLEKETİNE DAİR…
Bengüsu Özcan, 1995 yılında Çorum’da dünyaya gelmiş… Annesi Beyhan Hanım emekli bir teknik ressam; babası Hasan Ali Özcan ise uzun yıllar Eti Lisesi’nde görev yapmış, emekli bir edebiyat öğretmeni… Bengüsu’nun, adı ve soyadı aynı olan ağabeyi ise hâlen Çorum’da elektrik elektronik mühendisi olarak çalışıyor.
Liseye kadar Bahçelievler İlköğretim Okulu’nda eğitim gören Bengüsu, sonrasında yatılı öğrenci olarak İstanbul Atatürk Fen Lisesi’ne yerleşmiş…
Şu anda Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nde son sınıfa devam eden Bengüsu Özcan, bölümünü severek okuduğunu belirterek, yazarlığı “kendi mesleği” olarak nitelendirmekten kaçınıyor. Özcan, yazarlıktan para kazanması hâlinde kendisini sınırlamaktan korktuğunu ifade ediyor.
Tatillerde ailesini görmek için memleketine gelen Bengüsu, “Çorum'dan bu kadar erken ayrılmış olmam, aslında burada yaşarken göremediğim şeyleri fark etmemi sağladı. Evet burası küçük bir şehir, ancak sevdiğim insanların daima yakın, her şeyin ulaşılabilir, gürültünün eksik olduğu bir şehrin ne kadar huzurlu olduğunu İstanbul’da fark edebildim; kısa tatillerde kafa dinlemek, koşuşturmalardan uzaklaşmak için hevesle dönüyorum buraya.” diyor…
Anadolu'nun pek çok şehri gibi Çorum’un da çok zengin bir tarih ve kültür mirasına sahip olduğunu vurgulayan Bengüsu, doğup büyüdüğü kent hakkındaki görüşlerini ise şöyle aktarıyor:
“Tanıştığım insanların çoğu elbette Çorum hakkında çok şey bilmiyor oluyor, belki leblebiyi duymuş veya içinden geçmiş olduklarını söylüyorlar genelde… Ama aslında Anadolu'nun pek çok şehri gibi çok kıymetli bir kültürel mirasımız var. Buna sahip çıkmak konusunda çok eksik olduğumuzu düşünüyorum. Yabancı ülkeler birkaç yüzyıllık eserlerinin üzerine titreyip onları dünyaya allaya pullaya gösterirken biz binlerce yıllık kültürel mirasımıza yabancı büyüyoruz. Şimdiki değerlerine, dinî inancına yabancı bulduğu için içselleştirmiyor çoğu insan bu mirası belki de. Bunu kırmak için bence bizzat Çorumlu vatandaşların kültür turizmi açısından daha çok teşvik edilmesi, hatta daha ilköğrenim yıllarında burada doğmuş çocuklara bu mirasın hakları gurur duyularak anlatılması gerekiyor.”
 

Bengüsu Özcan geçtiğimiz hafta babası Hasan Ali Özcan’la birlikte ziyaret ettikleri ÇORUM HABER’de Genel Müdürümüz Mehmet Yolyapar’la…
 
Editör: TE Bilisim