24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle sendika adına bir açıklama yapan Mustafa Gül, “Eğitimin çivisini çıkaranların tüm riyakârlıkları her 24 Kasım’da yanımızda duruyor. Ancak, öğrencilerimizden ve velilerimizden duyduğumuz her güzel sözün üstümüzde bıraktığı samimi ve sahici duygu, tüm olumsuzluklara rağmen bizleri bu mesleğe daha güçlü bağlıyor" ifadesini kullandı.

Gül, öğretmenler günü olarak 12 Eylül ürünü olan 24 Kasım'ın değil, Dünya Öğretmenler Günü olan 5 Ekim tarihinin esas alınmasını ve öğretmenlere hak ettiği değerin verilmesini istedi.

Eğitim-Sen Şube Başkanı Gül'ün açıklaması şu şekilde:

“Her yıl olduğu gibi bu 24 Kasım’da da hükümet, MEB, bürokratlar tüm sahtelikleriyle öğretmenlere övgüler düzecek. Tıpkı, 12 Eylül cuntacılarının “5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü” yerine, 24 Kasım’ı “Öğretmenler Günü” olarak ilan ederken yaptıkları gibi… Bizim açımızdan bu günün tarihsel önemi 24 Kasım 1928 yılında “Millet Mektepleri”nin açılması ve aynı gün Atatürk’e “Başöğretmen” unvanının verilmesidir. 12 Eylül askeri yönetimi binlerce yurtsever, demokrat, devrimci öğretmeni zindanlara, sürgünlere ve işsizliğe mahkûm etmişken 1981 yılında düzenlediği bir yönetmelikle tarihsel önemi olan bu günü kullanarak “Öğretmenler Günü” olarak ilan etmiştir. Evet, eğitimin çivisini çıkaranların tüm riyakârlıkları her 24 Kasım’da yanımızda duruyor. Ancak, öğrencilerimizden ve velilerimizden duyduğumuz her güzel sözün üstümüzde bıraktığı samimi ve sahici duygu, tüm olumsuzluklara rağmen bizleri bu mesleğe daha güçlü bağlıyor. Peki, ama biz öğretmenlerin söyleyecek hiçbir sözü yok mudur? Elbette var!

“İNSANCA YAŞAMA VE ÇALIŞMA KOŞULLARI İSTİYORUZ”

Herkes gibi bizler de gerek çalışma gerekse yaşama koşulları açısından her geçen yıl, bir önceki yılı mumla arıyoruz. Çalışma ve yaşam koşullarımız sürekli kötüleşiyor. Temel ekonomik, demokratik sorunlarımıza kalıcı çözümler üretilmediği gibi, yeni sorunlarla karşı karşıya bırakılıyoruz. 2008 yılında bir öğretmen, maaşıyla 920 ABD doları alabiliyorken, Kasım 2017 itibariyle 743 ABD doları ancak alabiliyor. Son on yılda bir öğretmenin maaşındaki kayıp dolar bazında 177 ABD doları olarak karşımıza çıkıyor. Benzer bir kıyaslamayı çeyrek altın üzerinden yaptığımızda 2008 yılında 1196 TL ücret alan bir öğretmen, maaşıyla 16 çeyrek altın alabiliyorken; Kasım 2017 itibariyle 2 bin 892 TL alan bir öğretmen ancak 11 çeyrek altın alabiliyor. Sadece çeyrek altın üzerinden hesaplandığında bile iktidarın öğretmenlere 5 çeyrek altın (1.350 TL) borçlu olduğu görülüyor. Öğretmenlerin yüzde 80’i borçlu yaşamak zorunda bırakılırken, en az üçte ikisi geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda bırakılıyor. Ücretlerimiz enflasyon ve dolar karşısında hızla eriyor. Son bir yıl içinde TL’nin yüzde 20 değer kaybetmesi, tüm toplum kesimleri gibi, bizleri de etkiliyor. İktidar, kaşıkla verdiği maaş zamlarının daha fazlasını kepçeyle geri alıyor. Eğitim-öğretim sürecinin emektarları olan yardımcı hizmetliler ve memurların durumu ise çok daha vahim durumda. SORUYORUZ: Güç bela geçinebilen, ek iş yapmak zorunda kalan, sürekli ödenecek borçları düşünen bir öğretmen öğrencilerine ne kadar faydalı olabilir?

“İKTİDARIN DEĞİL, HALKIN ÖĞRETMENİ OLMAK İSTİYORUZ”

Bizler, öğretmenlerin “hükümet memuru” yapılmasını, idarecilerin siyasi çıkar hesaplarıyla atanmasını değil; öğretmenlerin daha nitelikli bir eğitim hizmeti sunabilmesi için gerekli koşulların yaratılmasını istiyoruz. Bunun yolunun öncelikle herkese güvenceli çalışma yaşamı sunulmasından, baskıların, tehditlerin ve şantajların son bulmasından geçtiğini de çok iyi biliyoruz. Öğretmenin siyasi iktidarlara değil; halka karşı sorumluluk hissetmesi gerektiğini, nitelikli eğitimin ancak nitelikli öğretmenle mümkün olduğuna inanıyoruz. Her 24 Kasımda tekrarlanan göstermelik kutlamalar, hamasi nutuklar değil, sorunlarımıza kalıcı çözümler üretilmesini, öğretmeniyle, öğrencisi ve velisiyle herkesin memnun olacağı bir eğitim sisteminin oluşturulmasını istiyoruz.” (Haber Merkezi)

Editör: TE Bilisim