1958 yılında 13 yaşında iken babasının yanında mesleğe adım atan Halil Biçerel, büyük bir heyecan ve tutkuyla sürdürdüğü terzilik yaşamında yarım asrı çoktan geride bırakmış. Halil Biçerel, "ısmarlama" diye tabir edilen, sipariş üzerine özel dikim elbise yapan Çorum'un en yetkin ve akla ilk gelen terzilerinden biri... Her ne kadar konfeksiyon sektörünün dönüşümü ve beraberinde hazır giyimin hız kazanmasıyla ısmarlama elbise yaptıranların sayısı bir hayli azalmış olsa da Halil Usta mesleğini ilk günkü azim ve sevgiyle devam ettiriyor. Öyle ki Biçerel mesleğine olan bağlılığını, "Yeniden dünyaya gelsem, yine terzi olurdum." sözleriyle ifade ediyor.    Recep SERBES   
“GÜZEL GİYİNENLER AZALDI”
Halil Biçerel, 2 Mayıs 1945 tarihinde dünyaya gelmiş…
Babası Niyazi Biçerel, Çorum’un iyi terzilerinden… O Niyazi Biçerel ki ayrı bir yazı konusu şeklinde işlenmeli, hakkında belgeseller hazırlanmalı…
Çünkü O, terzilik mesleğinin dışında Çorum’un kültür ve folklor hayatında çok önemli bir isim… Sadece “Şu Uzun Gecenin Gecesi Olsam” isimli yürekleri dağlayan o ünlü türkünün sahibi olması bile, karşısında düğmelerimizi iliklememiz için kâfi bir sebep… TRT repertuvarına kazandırdığı bu türkü, ne zaman bir yerlerde çalınsa insanın gönül telini titretir.
İşte Halil Biçerel, 1958 yılında ilkokulu bitirdikten sonra babası Niyazi Biçerel’in yanında mesleğe adım atıyor.
İlk dükkânları Özen Dikim Evi; şu anki Zafer Çarşısı’nın bulunduğu, o zamanlar Eski Ankara Caddesi olarak geçen Kubbeli Caddesi’nde Çitlili Kâzım’ın Olimpiyat Oteli’nin karşısındaki Suluhan’da…
1969 yılında Gazi Caddesi’nde bulunan SSK binasının altındaki Naylon Cemal’in mülkiyetine taşınıyorlar…
1977 yılında makine almak için Almanya’ya giden Halil Usta, orada 4,5 ay kalıyor. Dönüşünden 1986’ya kadar babası Niyazi Bey’le birlikte Kapalıçarşı’da “3K Moda Evi” adıyla Çorum’un en büyük sipariş dikim atölyesi olarak hizmet sunuyorlar.
1986 yılına gelindiğinde ise Halil Usta’ya yine yol görünüyor, Hollanda’ya gidiyor. Bu seferki ticarî bir seyahat değil ama… Amsterdam’da 14 yıl boyunca mesleğini sürdüren Halil Biçerel, 2000 yılında Çorum’a dönüş yapıyor.
Şu an Zafer Çarşısı’nın ikinci katında bulunan dükkânında müşterilerine özel dikimler yapmayı sürdüren Halil Usta, terziliğin bambaşka bir meslek olduğunu belirterek, “Yeniden dünyaya gelsem yine terzi olurdum.” diyor.
Halil Usta, 58 yıllık meslek tecrübesiyle düşüncelerini, “Bakım ve tamirat işleri, terzilik değildir. Konfeksiyon, bir terzilik değildir. Ancak bunun ayrımını sevgili halkımız artık idrak edemiyor. Zaten eski zamanlardaki gibi güzel giyinen hanımefendilerin ve beyefendilerin sayısı da bir hayli azalmış durumda… İnsanlar çağımızda artık o kadar hızlı yaşıyor ki sipariş verip, haftalar sonra bir elbise sahibi olmayı göze alamıyor. Zamane insanları, ‘Sabah alayım, hemen giyeyim’ istiyor. Dolayısıyla bizim işimizin eski tadı kalmadı. Hâlbuki Avrupa’da bir taraftan hazır giyim sürdürülürken diğer yandan sipariş elbisecilik de devam ettirilir. Türkiye’de konfeksiyon, sermayedarın elinde olduğu için ısmarlama elbisecilik ne yazık ki can çekişiyor.” şeklinde aktarıyor.

“BİZİM ÜLKEMİZDE TERZİLER KENDİ DÜKKÂNINI SÜPÜRÜR”
Terziliğe ömrünü verdiğini vurgulayan Halil Biçerel, “Evet, biz terziliğe ömrümüzü verdik ama terzilik bize bir şey vermedi. Çok şükür, geçimimizi sağlayacak ölçüde her zaman iş yaptım. Yurtdışında zanaatkâr ve meslek erbaplarına teşvik verilirken maalesef ülkemizde böyle değil… Bizim ülkemizde terzilere ne yazık ki kendi dükkânını süpürmesi lâyık görülüyor.” şeklinde hafif kırılganlığını da belli etmeden geçemiyor.
71 yaşındaki Halil Usta, sağlığı elverdiği ölçüde çok sevdiği terzilik mesleğini icra etmeye kararlı görünüyor.


Çorum'un en eski terzilerinden olan Halil Usta, 58 yıldır mesleğini severek sürdürüyor.


71 yaşındaki Halil Biçerel, hâlâ ısmarlama elbise yapan Çorum'un en yetkin ustalardan biri...


Niyazi Biçerel (1909 – 1995)


TRT Yurttan Sesler Topluluğu’nun kurucusu, halk müziği derlemecisi Muzaffer Sarısözen (d. 1899, Sivas – ö. 3 Ocak 1963, Ankara)


"Şu Uzun Gecenin Gecesi Olsam" isimli içli türkü ilk olarak, Muzaffer Sarısözen'in bir süre evli kaldığı, ilk kadın Türk Halk Müziği solisti ve ilk kadın koro şefi olan Neriman Altındağ'ın (d. 14 Mart 1926, İstanbul - ö. 3 Şubat 2009, İstanbul) sesinde hayat buldu ve geniş kitlelerce sevildi.


Emektar terzi Halil Usta, meslektaşı ve Terziler Odası Başkanı Lütfi Barut’la hararetli bir sohbet sırasında…


Halil Biçerel hâlen Zafer Çarşısı'nın 2. katındaki 91 numaralı dükkânında müşterilerine hizmet sunuyor.

İNSANLARIN YÜREĞİNE TÜRKÜYLE DOKUNMAK!
Halil Biçerel'in hayatına dokunmuşken, O'nun; belki de sadece bir türküyle bütün bir Türk halkının kalbine dokunmayı başarmış olan babası Niyazi Biçerel'e ayrı bir bölüm açmadan olmaz.
1909 yılında dünyaya gelen Niyazi Biçerel, Çorum'un kültür belleğinde âdeta köşe taşlarından biridir. Asıl mesleği terzilik olan Niyazi Biçerel, aynı zamanda çok iyi bir halk oyunları eğitmenidir. Çorum'u yurt içi ve yurt dışındaki pek çok etkinlikte ekip arkadaşlarıyla birlikte başarıyla temsil eden Biçerel, "Şu Uzun Gecenin Gecesi Olsam" isimli sevilen Çorum türküsünün "kaynak kişisi" olarak tanınır.
Niyazi Biçerel, Muzaffer Sarısözen'in yaklaşık 20 yıl boyunca Anadolu'yu karış karış dolaşarak eser derlediği dönemde kendisiyle tanışır.
"Şu uzun gecenin gecesi olsam" sözleriyle başlayan türkünün, "Çorum'da bir evin bacası olsam" şeklindeki ikinci mısraında; Muzaffer Sarısözen'in önerisiyle küçük bir değişiklik yapılır. Bu mısradaki, "Çorum'da" sözü yerine "Sılada" denilmesinin insanlar üzerinde daha etkin bir duygu bırakacağı öngörüsüyle Sarısözen'in bu yönde yaptığı tavsiyesini Biçerel geri çevirmez.
Ve bu türkü; radyo mikrofonlarından ilk kez, Sarısözen'in eşi olan ünlü sanatçı Neriman Altındağ'ın güzel sesinden Türkiye'ye duyurulur. Sıla hasretini ve yâre duyulan ölümsüz sevgiyi en çarpıcı biçimde anlatan eserlerden biri olan türkü, kısa sürede geniş kitleler tarafından sevilir ve hâlâ beğenilerek söylenir, dinlenir...
Bu bildiklerimiz dışında, "Şu Uzun Gecenin Gecesi Olsam" türküsünün yazılış öyküsünü de oğul Halil Biçerel'den öğrenmek istiyoruz.
Halil Biçerel, babası Niyazi Bey'in çok güzel sesi olmasının yanı sıra beste çalışmaları yaptığından söz ederek, "En bilinen eseri bu türkü oldu. 'Şu Uzun Gecenin Gecesi Olsam’ isimli türküsü çok sevildi. Ne yaşadı, başından ne geçti de bu beste çıktı ben bilemiyorum. Nasıl bir duygu yoğunluğuyla yazdığını ben çözemedim." şeklinde yanıtlıyor bizi...



Halil Usta dükkânının hemen her köşesini babası Niyazi Biçerel'in fotoğraflarıyla donatarak, anısını her dem taze tutmak istemiş...


Niyazi Biçerel’in “Ekip başı” olarak yer aldığı ve 1958 yılında Türkiye Birincisi olan Çorum Halk Oyunları Ekibi’nin Brüksel’deki bir etkinlikte çekilen fotoğrafı…



Niyazi Biçerel’in gençlik yıllarından…



Niyazi Biçerel, kendi adını taşıyan torunu Niyazi’nin düğününde, “Şu Uzun Gecenin Gecesi Olsam” isimli türküsünü seslendirirken… Üzerindeki şık beyaz takım elbise, oğlu Halil Biçerel’in maharetli ellerinden çıkmış…


TRT Yurttan Sesler Topluluğu’nun kurucusu, halk müziği derlemecisi Muzaffer Sarısözen (d. 1899, Sivas – ö. 3 Ocak 1963, Ankara)


"Şu Uzun Gecenin Gecesi Olsam" isimli içli türkü ilk olarak, Muzaffer Sarısözen'in bir süre evli kaldığı, ilk kadın Türk Halk Müziği solisti ve ilk kadın koro şefi olan Neriman Altındağ'ın (d. 14 Mart 1926, İstanbul - ö. 3 Şubat 2009, İstanbul) sesinde hayat buldu ve geniş kitlelerce sevildi.


Niyazi Biçerel'in ünlü türküsünü en güzel yorumlayan sanatçılardan biri de “Unutulmazlar” arasında yerini alan Ahmet Sezgin (d. 1936, Bolu – ö. 9 Ağustos 2008, İstanbul) oldu.


Türk müzik tarihinde iz bırakmış seslerden biri olan Nuri Sesigüzel de "Şu Uzun Gecenin Gecesi Olsam" isimli Çorum türküsünü plâğa okumuştu.

İSTANBUL LOKANTASINDA BİÇEREL’İN FOTOĞRAFI
VE "ŞU ADAM VAR YA, İŞTE O BENİM BABAM!"
Halil Biçerel, "Şu Uzun Gecenin Gecesi Olsam" isimli türküye dair unutulmaz bir anısını da paylaşıyor.
60'lı yıllların sonlarında askerlik yaptığı İstanbul'da çarşı iznine çıkan Halil Biçerel, yemek yemek için Aksaray Gar Gazinosu civarında bir lokantaya girer. Devamını kendisinden dinliyoruz:
"Sene, 1967 olmalı... Yenikapı sahiline inerken Çakıl Gazinosu'na varmadan bir lokanta buldum. Maksadım hem karnımı doyurmak, hem de biraz rakı içmek... Hani bazı lokantalarda oraya gelip yemek yiyen meşhur insanların fotoğrafları duvarlara asılır ya... Öyle bir lokanta... Duvarları süsleyen fotoğraflara bakarken, babamın halay çektiği bir resmiyle karşılaşmayayım mı? Şaşkınlıkla beraber gururlandım elbette... Lokantacıya duvardaki fotoğrafı göstererek, ‘Bu fotoğrafta halay başındaki adam, işte o benim babam.' dedim. Lokantacı beni şöyle bir süzerek, 'Asker ağa sen içmene bak yav...' dedi. Önümde rakı var ya... Adam sarhoş olduğumu düşündü. Biraz geçince pikapta 'Şu Uzun Gecenin Gecesi Olsam' türküsü başlamaz mı? Ahmet Sezgin söylüyor. Yine dayanamadım, lokantacıya 'Bu türküyü benim babam yazdı' deyiverdim... Lokantacı alaycı bir gülümsemeyle, 'Anlaşılan sen rakıyı fazla kaçırdın asker ağa, çok oluyorsun bak...' deyip dolandı, gitti. Arkasından seslendim: "Gel, hele bir gel... Sen şu dönen plâğı bana getirsene. Sana bu türkünün sahibinin babam olduğunu ispatlayacağım.' dedim. Yine alaycı bir şekilde boynunu sağa sola çeviren lokantacı biraz sonra elinde Ahmet Sezgin'in plâğıyla yanıma geldi. Uzattığı plâğı alarak, üzerindeki yazıları okumaya başladım. Ne yazıyor burada? Söyleyen: Ahmet Sezgin, Derleyen: Muzaffer Sarısözen, Kaynak Kişi: Niyazi Biçerel... Sonra cebimden nüfus cüzdanımı çıkarıp gösterdim. Burada ne yazıyor? Halil Biçerel... Baba adı: Niyazi... Lokantacı şaştı, kaldı: 'Kusura bakma asker ağa, ben seni yanlış anladım. İki duble atınca, kafayı bulduğunu sandım. Şimdi inandım sana...' dedi, karşılıklı gülüştük..."


Halil Biçerel, gençlik dönemlerine ait birkaç fotoğrafıyla…

İşte Niyazi Biçerel’in müzik dağarcığımıza kazandırdığı o yürekleri burkan türkü:

“ŞU UZUN GECENİN GECESİ OLSAM”

Şu uzun gecenin gecesi olsam,
Sılada bir evin bacası olsam…
Dediler ki nazlı yârin pek hasta,
Başında okuyan hocası olsam…

Evlerinin önü üç ağaç çınar,
Dillerim tutuşur, yüreğim yanar.
Eşinden ayrılan böyle mi yanar,
Anam anam, hangi derdime yanam?

Kâtipler oturmuş, yazıya bakmaz,
Herkes sevdiğini dilden bırakmaz.
Hey Allah'tan korkmaz, kuldan utanmaz,
Gönül defterinden sildin mi beni?

Editör: TE Bilisim