Saadet Partisi İl Kadın Kolları Başkanı Melahat Yılmaz, kapitalist-emperyalist yapının dayattığı “kıt kaynaklarla, sınırsız ihtiyaçların giderilmesi” şeklindeki iktisat tanımını kökten reddettiklerini belirterek, “Bu tanımın dünyada emperyalizm tarafından her türlü adaletsizliğin meşrulaştırılmasının temel araçlarından biri olduğunu biliyor, ne kaynakların kıt, ne de insan ihtiyaçlarının sınırsız olduğu yalanını asla kabul etmiyoruz” dedi.

1980 yılında Dünya nüfusunun % 82'sini oluşturan güney ülkelerinin GSYİH'nın (dolar cinsinden) % 28'ini aldıklarını kaydeden Yılmaz, 2003 yılında Dünya nüfusundaki payı %85'e çıkan güney ülkelerinin gelirden aldıkları payın % 20'ye düştüğünü söyleyerek, “Kuzeye aynı kriterler açısından bakıldığında; 1980'deki nüfus payı %18 iken 2003'de %15'e düşmesine rağmen dünya GSYİH içindeki paydan 1980'de %70, 2003'de ise %80 pay almıştır. 2003'de Dünya ticaretinin %74'ünü Kuzey, ancak %26'sını güney ülkeleri yönlendirebilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bir tek Birleşik Devletler vatandaşının dünyadaki 5 insan kadar tükettiği gerçeği ile karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.

Tüm dünyada insanların yaşamak, fiziksel ve mental gelişimlerini sağlamak için yeterli gıdaya ulaşmaları ve bu gıdaların sağlık yönünden güvenli olması, devredilemez ve ertelenemez temel hak olarak görülmesine rağmen açlığın, yetersiz ve dengesiz beslenmelerin neden olduğu ölümler, mental ve fiziksel bozuklukların ulusal ve uluslararası düzeyde trajik boyutlara ulaştığını bildiren Yılmaz, konuşmasına şu şekilde devam etti:

“Yoksulluğa bağlı olarak insanlar yeterli gıdayı üretememekte veya satın alamamaktadırlar. Tüm dünyada sermayenin kontrolünde üretim yapan gıda sektörü her şeyden önce daha çok kar karşılığı üretimi önceleyerek sektörü yönetmekte.

Ülkemizde yıllardan beri var olan yetersiz ve dengesiz beslenme sorununu adaletsiz gelir dağılımı temelinde gün geçtikçe derinleşmekte. Ülkemiz nüfusunun yarısının yoksulluk sınırı altında, 1 milyondan fazla yurttaşımızın da açlık sınırı altında yaşadığı göz önüne alınırsa, açlık ve yetersiz beslenmeyi millet olarak ne kadar derinden yaşadığımız ortaya çıkacaktır. Ayrıca bir toplumun gelişmişlik seviyesi fertlerinin tükettiği hayvansal gıdaların miktarı ile doğru orantılıdır. Ülkemizde tüketilen et, balık, süt, yumurta gibi değerli protein kaynakları miktarının gelişmiş ülke verileri ile karşılaştırıldığında çok geride olduğu görülecektir. İstatistiklerde ABD'de yıllık kişi başı et tüketiminin 116.7 kilogram, Arjantin'de 99.5 kilogram, Avustralya'da 93.9 kilogram iken Türkiye'de yalnızca 18.6 kilogram olduğu görülmekte.

Yaşadığımız dünyada bir milyar insan, gıda bulmak için göç ediyor, BM rakamlarına göre günümüzde 244 milyon kişi uluslararası, 763 milyon kişi ise kendi ülkeleri içerisinde yaşadığı toprakları terk ederek kırsaldan kentlere göç halinde.

Bu durumun ülkemizdeki yansıması olarak, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, 2001 yılında 26,4 milyon hektar olan tarım alanları 2016 yılında 23,7 milyon hektara gerilemesi şeklinde görülüyor. Yılda ortalama 180 bin hektar kayıpla 15 yılda toplam 2,7 milyon hektar (yaklaşık iki İstanbul büyüklüğünde) azalma olduğu ifade edilmekte. Tarım alanlarındaki azalma tarımsal istihdamda da azalmayı tetikliyor ve 2002 yılında tarımsal istihdam 7,46 milyon kişi iken, 2016 yılı nisan ayında %28 azalış ile 5,35 milyon kişiye gerilediğini görüyoruz.

Türkiye'nin 2017 yılında gerçekleştirdiği toplam tarım ürünleri ithalatı yaklaşık 5 milyar doları bulmakta. Tarımsal alanda dünyada kendi kendine yetebilen nadir ülkelerden olan ülkemiz maalesef ette, pirinçte, mercimekte, nohutta, limonda, pancarda ve nihayet buğday ve saman da dahi ithalatçı konuma düşürülmüştür. Görülmektedir ki, Türkiye hükümeti de diğer Güney Ülkeleri gibi Kuzey Ülkeleri'nin pazarı konumlandırmasına razı olan politikaları sürdürmektedir.

Ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik darboğazın, ülkemizi bu dar boğaza sokanların gafletlerinin boyutunun elbette farkındayız. Fakat daha önemlisi inancımızın, az zamanda, çok ve büyük işler yapan bir millet olduğumuzun da farkındayız. Bu ahval ve şerait içinde sorumluluğumuz, bu büyük milletin çimentosu olmaya, 85 milyon vatan evladı, 1,5 milyar İslam alemi ve 7 milyarlık insanlık ailesinin adil bir dünyada huzurla yaşaması için çalışmaya, velhasıl bu milletin başını hiçbir zaman önüne eğdirmeyen, tutunacağı sağlam dal, minnetsizce sığınacağı tek ümit kapısı olmaya devam etmektir.” (Taner ŞİMŞEK)

Editör: TE Bilisim