AKP’nin 19 yıllık iktidarı boyunca saray şatafatı ve bir avuç sermaye sınıfının aşırı zenginleşmesi uğruna doğaya, kadına ve emeğe saldırıların sonu gelmediğini belirten Doğan, “AKP’nin, özellikle 2015 genel seçim sonuçları ile birlikte, iktidarını kaybetmemek adına MHP’yi de yanına alarak hız verdiği savaş politikalarının yarattığı tahribat onulmaz boyutlara ulaştı.  Bu aymazlık halinin yarattığı ekonomik kriz, bugün çok daha derinleşmiş ve tüm kesimleri etkisi altına almış durumda. Doğanın tahakküm altına alınmasının sonuçlarından birisi olarak ortaya çıkan covid 19 pandemisi de AKP-MHP ortaklığı tarafından bir fırsat aracına dönüştürüldü.  Siyasal iktidar yaşadığı çöküşten ve ekonomik krizden salgını korku ve baskı aracına dönüştürerek, toplumu ve emeği daha fazla sömürerek çıkmaya çalışıyor. Bir taraftan topluma evde kal çağrısı yapılırken diğer taraftan ne ekonomik, ne sosyal hiçbir destek sağlanmadığını, sağlık emekçileri başta olmak üzere, emekçilerin yaşamlarının hiçe sayıldığını hepimiz ölümle burun buruna çalışmak zorunda kaldığımız bu dönemde çok daha acı bir şekilde tecrübe etmek zorunda kaldık” dedi.  
Pandemi ve ekonomik krizle birlikte kadınların işgücü piyasasından çekilme hızının, kadın işsizliği ve yoksulluğunun hiç olmadığı kadar arttığı bu dönemde, kadına yönelik şiddetin de aynı oranda arttığını kaydeden Doğan, “Zira, ataerkiye, cinsiyetçi politikalara ve cezasızlığa ek olarak, işsizlik ve yoksulluk kadınları şiddet karşısında çok daha çaresiz bırakıyor. Hal böyle iken bir yandan da Erdoğan’ın Saray rejimi şiddetle mücadele mekanizmalarına savaş açmış durumda.  Kadını, erkek şiddetinden koruyan en önemli kazanımlarımızdan birisi olan İstanbul Sözleşmesinden bir gece yarısı kararnamesi ile çıkılması bunun en veciz örneği oldu” ifadelerini kullandı. 
Her iki yılda bir bugüne dek 5 kez kurulan grevsiz, yetkisiz bir masaya sıkıştırılarak imzalanan toplu iş sözleşmelerinde, kamu emekçilerinin her seferinde daha da katmerlenmiş bir yoksulluğa mahkûm edildiğini, haklarının eridiğini, kadın temsiliyetinin ısrarla reddedildiğini ve kadın taleplerinin görmezden gelindiğini söyleyen Doğan, açıklamasının devamında şunları dile getirdi:
“Bu tabloda büyük vebali bulunan, İstanbul Sözleşmesinin iptalini de büyük coşkuyla karşılayarak siyasal iktidarın yanında saf tutan Memur Sen, bu yıl bir kez daha masaya oturacak.  Bugüne dek kamu emekçileri lehine tek bir kazanıma imza atmayan ve hatta maaş zammı dahi alamadığımız bir toplu sözleşme imzalayan konfederasyon olarak tarihe geçen Memur-Sen’den emekçilerin hiçbir beklentisi olmadığını çok iyi biliyoruz. Hele hele biz kadınların, İstanbul Sözleşmesinin iptalini destekleyen Memur-Sen’den, gölge etmemesinden başka hiçbir beklentisi olamaz. Ayrıca TİS masasını en hafif ifadeyle “uzlaşma” masası haline getirenlerin imzaladığı sözleşmenin nezdimizde bir hükmü de bulunmuyor. 
KESK olarak,  4688' in ve bu yasayla kurulan TİS masasının antidemokratik olduğunu,  tarafların belirlenmesinden, imza yetkisine kadar gerçek bir toplu pazarlıktan uzak olduğunu, ayrıca kadınların taleplerini ve sorunlarını yok sayan cinsiyet körü bir düzenek olduğunu yıllardır ifade ediyoruz.  Öte yandan TİS masasında kadın temsilinin olması ve kadın taleplerinin ayrı başlık ve fasıllarda tartışılması için yıllardır büyük çaba sarf ediyoruz.  
Bu temelde KESK’li kadınlar olarak; 2022-2023 yılları için imzalanacak TİS sözleşmesinde yer almasını istediğimiz taleplerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz ve takipçisi olacağımızı belirtmek istiyoruz.” (Haber Merkezi)

Editör: TE Bilisim