Bizde ise, depremin şiddetini birkaç misli artıran yumuşak zeminlere binalar yapılıyor, depreme dayanıklı bina yapma gerekliliği hiç dikkate alınmıyor, hatta binaların altındaki dükkânların genişletilmesi amacıyla “kolon kesme” gibi adeta “cinayete teşebbüs” vakaları yaşanabiliyordu.

Cuma günü İzmir’de meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki depremde de, ne yazık ki, aynı sorumsuzlukların acı sonuçları ile karşılaştık. Yanındaki onlarca, yüzlerce bina ayakta dururken, yerle bir olmuş ve onlarca kişiye mezar olmuş binalar, bir kez daha içimizi sızlattı. Ulusça acılara gark olmamıza yol açtı.

Öyle anlaşılıyor ki, büyük can kayıpları yaşadığımız 1999 Körfez depremi, o zamandan beri yurdun dört bir yanında meydana gelen ağır hasarlı ve ölümlü depremler, hiç ders olmamış. Onca acılardan hiç ders almamışız. Ve bugün, Kuşsaray kökenli 4 yavrumuzun ve onların babaannelerinin, daha nice yitip giden canlarımızın ardından gözyaşı döküyoruz.

Vurdumduymazlığımızın, sorumsuzluğumuzun faturasını da “kader”e çıkarıp sıyrılıyoruz işin içinden. Oysa bizim inancımız, elimizden gelen her türlü tedbiri aldıktan sonra tevekkül olmayı, Yüce Allah’a güvenmeyi gerektirir. Ne yazık ki, “Şarklı” yanımız ağır basıyor, inancımızın gereğini de yapmıyoruz. Ve ne yazık ki, “ortak akıl”da değil, “ortak acı”da buluşabiliyoruz.

(Haber Merkezi)

Editör: TE Bilisim