Ne var ki, yer seçiminde bir hata yapılmış, hakim rüzgâr istikameti dikkate alınmamıştı. Melikgazi tepeleri malzeme yönünden zengindi, ama Kırkdilim ya da Koparan yakınlarında da aynı malzemeyi bulmak mümkündü. Siyasi irade, “Ana yol üzerinde olsun da, eserimizi gelen-geçen görsün” şeklinde bir anlayışla burayı seçmişti.

Yer seçimine kentten de itirazlar yükseldi. Hem bu anlamda, hem de fabrikanın ihtiyacı olan suyun burada bulunmadığı noktasında. Eski Milletvekili Avukat Ahmet Başıbüyük, yere itiraz edenlerin başını çekiyordu. Çimento Fabrikrası’nın kurulduğu alanda sondaj vuruldu, yeraltından su çıkarıldı ve adına “Hüdaverdi” denildi. Bu su, şehre salınıp Ahmet Başıbüyük’ün Azapahmet Sokağı’ndaki yazıhanesinin önünden geçirilerek, üzerine de saman dökülmek suretiyle, güya hakaret edildi.

Ama, yer seçimindeki yanlış, kısa sürede sonuçlarını göstermeye başladı. Özellikle fabrikanın kapasitesi artırıldıktan sonra, Çorum’un üzerine çimento tozu ve atık zehirli gazlar yağmaya başladı. Uzun yıllar, “Çorum’un en önemli sorunu ne?” diye sorulduğunda, 7’den 70’e herkes “çimento tozu” cevabını verdi. Devlet büyükleri gelirken, basın kuruluşları halkın sorunlarını dinlerken, kentin meydanı, çimento tozu sorununa dikkat çekmeye çalışan pankartlarla donatılır olmuştu.

Bugün Çorum’da solunum yolu hastalıklarının bu kadar yoğun oluşunun temelinde de, çimento tozu olgusunu aramak hiç yanlış olmaz. Bu ıstırap, elektro filtre sistemlerinin kuruluşuna kadar devam etti. Filtreden sonra da sıkıntı tamamen ortadan kalkmadı, zira, gece saatlerinde filtreler devreden çıkarılıyor, kentin üzerine zehir kusuluyordu. Oysa, dönemin Sağlık Bakanlığı raporlarında, çimento tozunun insan sağlığına zararları açık biçimde ifade ediliyordu.

Çorumlu, sanayi kuruluşu olarak gerek istihdama, gerekse kentin ekonomisine katkılarını dikkate alarak, Çimento Fabrikası’nın zararlarını yıllar yılı -zorunlu olarak- sineye çekti. Yönetenler de, kentin bu faydasını öne çıkararak, “katlanmak zorundasınız” demeye getirdiler.

Bir fıkra vardır: Deveye sormuşlar, ‘inişi mi seversin, yokuşu mu?’ diye de, ‘düzün suyu mu çıktı’ karşılığını vermiş. Yani, hem kentin ekonomisine, sosyal-kültürel hayatına katkı sağlayıp, hem de insan sağlığına zarar vermemek mümkün değil miydi?

Bugün itibariyle Çimento Fabrikası tam 60 yaşında. Ekonomik ömrünü doldurmadıysa bile, ileri teknolojiye göre yenilenmesinin verimliliği artıracağı muhakkak. Dolayısıyla Çorumlular, yaklaşık son 10 yıldır, “daha uygun bir yere yeni bir çimento fabrikası kurulsa da, fabrikanın bin dönüme yakın kıymetli arazisi, modern kentleşme adına verimli biçimde değerlendirilebilse” diye düşünüyorlar. Ama, gelişmeler Çorumluların düşlediği gibi olmadı.

Fabrikanın son sahibi Brezilya firması Votorantim Çimento, Sivas Fabrikası’nda yaklaşık iki yıldır süren 140 milyon euroluk yenileme ve kapasite artırımı çalışmalarını tamamlayınca, geçtiğimiz aylarda Çorum Çimento Fabrikası’nda klinker üretimi durduruldu, çok sayıda çalışanın iş akitleri feshedildi. Çorum Fabrikası “klinker öğütme tesisi” haline getirdi. O dev tesiste çalışan sayısı da 40’lara kadar düştü.

Uluslararası şirket, sadece kendi kârlılığını hesaplayarak fabrikayı tamamen tasfiyeyi düşünüyor olabilir. “Kâr” hesabı yapmak yadırganacak bir durum da değil. Ama Çorumlu da, Çimento Fabrikası’ndan hiçbir zaman vazgeçmedi ve vazgeçmeye de niyeti yok.

Yeni bir çimento fabrikası yapılmadan, fabrikanın yerinin başka türlü değerlendirilmesine hiçbir Çorumlu razı olmaz. Hiçbir makam, meclis veya kurul da, Çorum halkının tamamının iradesini hiçe sayarak bu doğrultuda bir karar veremez. Bu konu, Çorum’un gündemine ciddi biçimde alınmalı, uluslararası firmanın yetkilileri ile gereken görüşmeler, icap ediyorsa pazarlıklar yapılmalıdır.

Mehmet YOLYAPAR

Editör: TE Bilisim