Çorum, yakın geçmişin “Anadolu Kaplanı”…Kendi insanının özverisiyle, atılımcı ruhuyla, deyim yerindeyse “dişiyle-tırnağıyla” Anadolu bozkırında bir “sanayi vahası” oluşturmuş, ekonomistler tarafından “KOBİ Başkenti” diye tanımlanmış, “Kalkınmada Çorum Modeli” şeklinde değerlendirmelere konu olmuş bir kent.
Diğer yandan, insanlık tarihinin ilk yazılı barış antlaşması Kadeş’in taraflarından Hititler’in başkenti Hattuşa’yı bağrında taşıyan, zengin halk kültürü birikimine sahip, insan sevgisinin, hoşgörünün, samimiyetin, konukseverliğin de ana vatanı Çorum, “barış ve kültür kenti” unvanını, belki de dünya çapında her yerden fazla hak ediyor.
Kırsal kesimden göçün devam etmesi nedeniyle il nüfusu 600 binlerden 525 binlere kadar gerilese de, Çorum kentinin nüfusu düzenli olarak artıyor ve şu an bu kentte 250 binin üzerinde insan yaşıyor. İl sınırları içinde yaşayan nüfusun çok daha fazlası ise büyük kentlerde oturuyor. Yalnızca Ankara’daki Çorumluların sayısı 400 binin üzerinde.
Pek çok kritere göre illerin sıralanmasında Çorum, 81 il içinde 30’lu rakamlarda yer alıyor. Anadolu’nun orta büyüklükteki kentlerinden, ekonomik potansiyeli yüksek, sanayileşme yolculuğunu sürdüren, önü açıldığında hızla yükselişe geçebilecek altyapıya, girişimci ruhuna ve atılımcı enerjisine sahip bir “kültür mozaiği”.
Bu nedenle Çorum’u “her il” kapsamında değerlendirmek ve “diğer tüm illere verilirken verilenle yetinmeye müstahak veya mahkûm” saymak, adalet duygusuna da sığmaz, hakkaniyete de uymaz. Zira Çorum “her il” değildir. Diğer pek çok il yerinden kımıldamazken, mucize gibi bir sanayileşme atılımını gerçekleştirmiş, kültür ve sanat adına büyük işlere imza atmış bir kenttir.

YARIN: 1992’de Çorum hak ettiği üniversiteyi alabilseydi, bugün 40-50 bin öğrenciden söz ediyor olabilirdik.