14 Nisan 1919’da Anadolu’da milli mücadeleye katılanların telgraf haberleşmesini yasaklayan Damat Ferit’in Posta-Telgraf Müdürü Refik Halit Karay, yıllar sonra Çetin Altan’a, "Ömrüm boyunca tanıdıklarım arasında Atatürk'ten başka cüceleşmeyen dev yok içlerinde. Hayatta dev olmak galiba pek güç değil, tarihte dev kalmak zor" diyecekti.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO, Atatürk’ü “uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayırımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı” olarak tanımlar.

Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Misak-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a ayak bastığı tarih olan 19 Mayıs 1919, Türk Kurtuluş Savaşı'nın fiili olarak başladığı tarih olarak kabul edilmektedir.

1919-1922 yılları arasında Dünyada görülmemiş bir azim ve irade ile bağımsızlığını kaybetmemek için Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde cepheye koşan milletimiz çok cepheli siyasi ve askeri mücadele gerçekleştirmiş ve 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen biten savaş, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile de Milli Mücadele tamamen başarı ile sonuçlandırılmıştır.

Lozan Barış Antlaşması Af Kanunu ve Protokollerini de içermektedir. Lozan Barış Antlaşması sırasında imzalanan bu protokol gereğince, Türkiye bu anlaşmanın imza tarihine kadarki dönem için bir "genel af" ilân edecektir. Ama istisnai bir hüküm ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Kurtuluş Savaşı esnasında İtilaf Kuvvetleri ve İstanbul Hükümetiyle işbirliği yapmış, ulusal mücadeleye karşı tavır almış, yüzelli kişiyi af kanunu kapsamı dışında tutma, bunların Türkiye'de bulunmasını, Türkiye'ye girmesini yasaklama hakkı tanınır. Tarihimizde bunlara "150’likler" denilirdi.

İşte bu yüzelliliklerden biri ünlü gazeteci ve yazar Ref'i Cevat Ulunay'dır. Sinop ve Çorum başta olmak üzere hayatının 15 yılını sürgünde geçiren ve Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensupları arasında yer alan Refi Cevat, Mütareke döneminde sahibi olduğu Alemdar gazetesinde Milli Mücadele hareketi ve Mustafa Kemal aleyhine yazılar yazar.

"Türkiye'nin yabancı bir devlete dayanması şarttır. Bu devlet, İngiltere 'den başkası olamaz. İslam dininin anahtarını İngiltere'nin güvenilir eline teslim etmekte İslam âlemi için hiçbir tehlike yoktur" diye yazılar yazan Refi Cevat, 4 Şubat 1919 tarihinde Mustafa Kemal ile Şişli'deki evinde bir görüşme yapar. Refi Cevat bu görüşmeyi şöyle aktarır:

"Sorularımı bitirip veda etmek üzere ayağa kalktığımda dedi ki:

-Biraz daha oturunuz lütfen.

Oturdum. Şöyle bir konuşma geçti aramızda:

-Soracağınız sorular bitti mi?

-Bitti Paşam.

-Bu vatan içine düştüğü bu felâketten nasıl kurtarılır, istiklâline nasıl kavuşturulur? diye bir soru sormanızı beklerdim.

-Af buyurunuz Paşa hazretleri, bugün içinde bulunduğumuz bu şartlardan bu vatanın kurtulmasını en uzak ihtimalle dahi mümkün görmediğim için böyle bir soru sormadım.

-Siz gene de böyle bir soru sormuş olunuz, ben de cevabımı vereyim, fakat yazmamak şartıyla.

-Zatıalinizi dinliyorum Paşa hazretleri.

-Bakınız Cevat Beyefendi, sizin imkânsız gördüğünüz kurtuluş yolları vardır. Bu gün herhangi bir teşkilâtçı Anadolu'ya geçer de milleti silâhlı bir direnişe hazırlarsa bu yurt kurtarılabilir.

Heyecanlanmıştım. Birinci Dünya Savaşı süresince gücümüzü öylesine tüketmiştik ki elimizde hiçbir şey kalmamıştı. Harplerden sağ kalanların ise ayakta duracak hâlleri yoktu.

-Nasıl olur Paşam? diye yerimden fırladım. Paşa sakindi:

-Aklınızdan geçenleri tahmin ediyorum, dedi; doğrudur. Görünüş tamamen aleyhimizde. Ama düşmanlarımız olan bu büyük devletlerin bir de iç yüzleri var.

-Nasıl Paşam.

-Anlatayım. Siz sanıyor musunuz ki, savaşı kazanmakla müttefikler aralarındaki bütün sorunları çözmüşlerdir. Aralarındaki asıl rekabet şimdi başlayacaktır. Asırlarca birbirleriyle boğuşan Fransızlarla İngilizleri ortak düşman tehlikesi birleştirdi. Şimdi o eski rekabet bıraktıkları yerden tekrar başlayacaktır. İtalya'nın da başı dertte. Onlar da her an bir iç karışıklık yaşayabilirler. Sonuçta, Anadolu'da başlayacak bir millî direnişle hiçbiri mücadele edecek durumda değildir. Böyle bir mücadelenin tam sırasıdır.

-Paşam, millî direniş... Güzel, ama neyle? Hangi askerle, hangi silâhla, hangi parayla? Maalesef Paşam, kupkuru bir çölden farksız oldu bu güzel vatanımız.

-Öyle görünür Ref i Cevat Bey, öyle görünür. Ama çölden bir hayat çıkarmak lâzımdır. Çöl sanılan bu âlemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilâttır. Bu teşkilât organize edilebilirse vatan da millet de kurtulur.

Ref i Cevat -Mustafa Kemal'e veda ettim; matbaaya geldim. Ne kafam almıştı ne mantığım. Daha doğrusu anlattıkları bana deli saçması gibi gelmişti. Matbaada arkadaşlar anlat diyorlardı; neler söyledi? Onlara aramızda geçen konuşmaları anlattım:

-Şu sıralar Anadolu'ya geçilir, orada teşkilât kurulur, vatan bağımsızlığına kavuşur, millet de özgürlüğüne kavuşurmuş, anladınız mı arkadaşlar?

Ref i Cevat :

-Bu deli değil, zırdeliymiş.

Ref i Cevat Ulunay'ın deli değil, zırdeliymiş dediği Mustafa Kemal'in Milli Mücadele öncesi verdiği röportajdaki tüm öngörüler doğru çıkar, geleceği algılama yeteneği ile, işgalci güçlerin geçmişteki çıkar çatışmalarını ve gelecekteki beklentilerini çok iyi analiz eden, buna göre bir strateji belirleyen Mustafa Kemal, Ref i Cevat Ulunay'a sömürgeci güçlere karşı oluşturulacak bir direnişin başarıya ulaşacağını önceden görüp söylemiştir.

Yıllar sonra yanıldığı için pişman olup olmadığı sorulduğunda Ref i Cevat'ın yanıtı:

"Hayır, ben haklıydım. Herkes benim gibi düşünüyordu. O günlerde böyle düşünen Tek Adam O'ydu" diyecektir.

CÜCELEŞMEYEN DEV: ATATÜRK

Bu yüzellilik yazarlardan diğeri de yine hayatının 22 yılını Sinop ve Çorum başta olmak üzere sürgünde geçiren Türk Edebiyatının öncü isimlerinden biri olan Refik Halit Karay'dır.

İstanbul'da çeşitli mecmua ve gazetelerde yazılar yazan Relik Halit, Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın kurulmasıyla bu partiye girer. Daha sonra iktidara gelen Hürriyet ve İtilaf Fırkası tarafından 14 Nisan 1919 yılında Posta Telgraf Umum Müdürü yapılır.

Bu dönemde Refik Halit, Damat Ferit Paşa hükümetinin bir memuru olarak Redd-i İlhak, Teşkilat-ı Milliye, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ile Erzurum Kongresine katılanların telgraflarını, kısaca Anadolu'da başlayan Milli Mücadele Hareketinin haberleşmelerini yasaklar. Bunun üzerine Mustafa Kemal, Sivas 3.10.1919 tarihinde bir telgraf yayınlar:

Ahal-i İslamiyeyi- teslih (silahlandırma) ve yekdiğeri (birbiri) aleyhine mukateleye şevke kıyam (çarpışmaya şevke teşebbüs) ve orduyu inhilal ettirmek (çökertmek) ve binnetice vatanı müdafaasız bırakmak için emir verdiklerinden, (eski nazırlıklardan) Ali Kemal Bey, Süleyman Şefik Paşa, Dahiliye Nazırı Adil Bey'in Millet Meclisinin küşadında (açılışında) Divan-ı Aliye (Yüce Divan) tevdi edilmek üzere hiçbir tarafa firarlarına meydan verilmemesini ve Telgraf Müdürü Umumisi Refik Halit Bey'in aynı esbabtan (nedenlerden) dolayı derhal tevkifi ile muhakemeiaidesine (ait olduğu mahkemeye) tevdisini kanunun masuniyet ve kutsiyeti namına talep ederiz.

Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti

Heyeti Temsiliyesi namına

Mustafa Kemal

İşte bu Refik Halit, Milli Mücadele hareketinin başarılı olması sonucunda 150’likler listesine alınarak 9 Kasım 1922'de Pierre Loti vapuruyla ailece Beyrut'a kaçarak yurt dışı sürgün hayatı başlar.

29 Haziran 1938'de 3961 sayılı Af Kanunu'nun 17 Temmuz 1938'de yürürlüğe girmesiyle 150'likler affedilir. Bu af sonucunda Halep'ten Türkiye'ye gelecek olan Refik Halit’e Tan Gazetesi bir telgraf çekerek yurda kavuşmaya ait duygularını sorar.

Refik Halit ise çektiği telgrafta duygularını aynen şöyle dile getirecektir.

"Dönüş sevincim katmerlidir. Sevgili yurdumu ne hâlde bıraktım? Nasıl bir harika ile karşılaşacağım.

Dumanı yaslı tüten bir fabrika bacası tanırdım: Zeytinburnu

Ankara'da tek bina Taşhan'dı.

Bankalarda dilimiz ötmez, şirketlerde sözümüz sökmezdi.

Trende Türkçemi Rumlaştırmadan biletçiye meramımı anlatamazdım.

Tokatlıyan'da (İstiklal Caddesinde Otel) Frenkçe söylemezsem garsona dediğimi kolayca yaptıramazdım. Plajlarımızda yüzen yabancılara kıyıdan korkarak bakar, Avrupa'dan dönerken hudutta şapkamı pencereden atardım.

Memlekette toprağın kurusu bizim, yaşı elindi.

Bıraktığım haldeki bu vatan yerine istiklal ve mucize ülkesine kavuşmaktan duyduğum heyecan içinde şu yaşımda ağlar güler ilan bebeklerine döndüm.

Mütemadiyen tekrarladığım söz: Yaşa Atatürk, beni gurbette de göğsümü kabartarak yaşatan Atatürk."

Yine aynı Refik Halit, başka bir sözünde ise Atatürk hakkında Çetin Altan'a "ömrüm boyunca tanıdıklarım arasında Atatürk'ten başka cüceleşmeyen dev yok içlerinde. Hayatta dev olmak galiba pek güç değil, tarihte dev kalmak zor" diyecektir.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO'nun 152 ülkesinin OYBİRLİĞİ ile yapmış ve dünyaya dağıtmış olduğu ATATÜRK tanımlaması ile yazımıza son vermek istiyorum.

"Atatürk kimdir; Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayırımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu"dur.

Editör: TE Bilisim