Bu iki gün dışında da çeşitli vesilelerle kabul edilmiş “basın günleri” var, ama bizler fazla öne çıkarmıyoruz, ya da kutlamıyoruz. 3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü de bunlardan biri. 1994 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş uluslararası bir gün.

Anımsatmaya gerek bile yok; halkın haber alma hakkı doğrultusunda, objektif biçimde haber ve bilgi akışını sağlayan, toplumu aydınlatan, kamuoyu oluşturan basın, çok önemli bir kamu hizmetini yerine getirmektedir ve demokrasinin vazgeçilmez bir unsurudur. Kuvvetler ayrılığında, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güçtür.

Büyük Atatürk, “Basın milletin müşterek sesidir” diyerek, basının toplum yaşamındaki önemine ve saygınlığına dikkat çekmiştir. Yaşı 100 yıla yaklaşan Cumhuriyetimiz ve tek parti iktidarının son bulduğu 1950 yılını esas alırsak, 70 yıllık çok partili demokratik hayatımız, fikir ve ifade özgürlüğünün, dolayısıyla basın özgürlüğünün olmazsa olmazlığını hatırlatan, kanıtlayan nice örneklerle doludur.

Bugün ise, sırf gazetecilik faaliyetinden dolayı çok sayıda gazetecinin cezaevinde bulunması nedeniyle, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün “Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi”nde 180 ülke içinde 154. sırada yer alıyoruz. Türkiye’nin altındaki ve hemen üstündeki ülkelere baktığınızda, “Çağdaş Türkiye’nin yeri bu lig değil” demekten kendinizi alamıyorsunuz.

Demokrasimiz çok badireler yaşadı. Ülkemizin yer aldığı coğrafya, büyük riskler taşıyor; güvenlik kaygılarını, hatta “beka” sorununu sürekli sıcak tutuyor. Ama çağdaş dünyanın bir parçası olan Türkiye, kurulan tüm tuzakları ve provokasyonları boşa çıkaracak, bunu da barış, özgürlük ve insan haklarına saygı ilkeleri çerçevesinde başarabilecek güce, demokratik birikime ve olgunluğa sahiptir. Ve bu ayıptan bir an önce kurtulmalıdır.

Editör: TE Bilisim