Atatürk’ün kadın haklarına bakışının önemine dikkat çeken Akpınar, konuşmasına şu şekilde gönderdi:
“Atatürk hayatında başka hiçbir hizmet yapmamış olsaydı, sadece kadınları akla ve vicdana aykırı bir durumdan kurtarma yolundaki düşünceleri ve başarılarıyla, Türk tarihinde olduğu gibi, insanlık tarihinde de şerefli bir yerin sahibi olurdu ve oldu.
Kasım 1938’de, Atatürk’ün ölümü üzerine yayınladığı bildiride Hindistan Kadınlar Birliği, O’nu, “kadın haklarının tarihi boyunca gelmiş en büyük savunucularından biri” ilân etmişti. Bu değerlendirmenin ne kadar yerinde olduğunu anlamak için tarihe kısaca göz atmak ve Türkiye dışındaki islâm ülkelerinde hüküm süren durumla Türkiye’deki şartları karşılaştırmak bence yeterlidir.
Türk dünyasında sayısız hayır ve bilim kurumunun “Hatun”lar tarafından veya onlar adına kurulmuş olması, Anadolu’daki birçok Türk aşiretinde kaç-göçe ve çok evliliğe rastlanmaması gösteriyor ki, Türklerin eski gelenekleri, İslâmiyeti kabul etmelerinden sonra da canlılığını sürdürmüştür.
Tanınmış yazarlar, şairler, romancılar, kadının ezilmesine, horlanıp aşağılanmasına karşı mücadele açtılar.
Ulu önder Atatürk Meşrutiyet döneminin bütün düşünce akımlarını ilgiyle izlemiştir. Ülkesinin sorunlarını yakından incelemiş, bunlar üzerinde çok düşünmüştü. Sonuçta, Türk kadınını “ikinci sınıf” insan durumundan kurtarmanın zorunlu olduğu kararını vermişti. Yüzyıllardır, yarım tedbirlerle bir yere varılamamıştı. Yarım tedbirlerle ne hukuk ne de eğitim çağdaşlaşabilir, ne Türk kadını ne de ülke kurtarılabilirdi. Tek bir çıkış yolu vardı. Devlet yapısını, eğitimi, hukuku, kadının statüsünü lâikleştirmek, kimsenin dinî inancına ve vicdan hürriyetine karışmadan din ile devleti, din ile hukuku ayırmak; aklın ve çağın gerektirdiği yola girmek.
Türkiye’de kadın evreni bir bölgeden ötekine önemli ölçüde farklılık gösterir.
Ne olursa olsun Türk kadınının kurtuluş öyküsü bitmemiştir, tamamlanmamıştır. Kadının iş hayatına girmesi, yasal ve siyasal eşitliğe kavuşması, tüm Türk kadınlarını sosyo-ekonomik konum açısından erkeklerle eşit kılmamıştır.
Ne var ki iş ve eğitim olanaklarının arttırılması, değişecek olan ekonomik yapı, siyasal biçimlenme ve her şeyden önce engelleyici geleneksel değerlerden kurtulma, bu eşitliğe gidişi hızlandıracaktır. İşte o zaman tüm Türk kadınları, tüm haklarını gerçekten ve bilinçli olarak kullanabilecekler, Atatürk’ün kendileri için düşlediği ve onlara layık gördüğü konuma kavuşabileceklerdir. Unutmamak gerekir ki kadının toplumdaki saygınlığı, rolü ve yeri, toplumsal gelişmenin bir ölçüsüdür.”
(Taner ŞİMŞEK)
Editör: TE Bilisim