Pandemi tehdidine karşı mücadelenin öncelikli kılınması gereken bir dönemde, siyasi iktidarın adeta krizi fırsata çevirerek akademik tasfiyeyi sürdürme derdinde olmasının egemenlerin sadece üniversitelere değil toplumun geleceğine dair bakış açısını da gözler önüne serdiğini kaydeden Beyaz, iktidara “ben yaptım oldu” anlayışından vazgeç çağrısı yaptı.

Yapılmak istenen düzenlemenin kimi maddelerinin Anayasa Mahkemesi’nden dönmesi nedeniyle gerçekleştirilmek istendiğini belirten Beyaz, açıklamasına şu şekilde devam etti:

“Taslağın 16. maddesi araştırma görevlilerinin kadroda bulunma süresine dairdir. Bilindiği üzere sendikamız olağan istihdam biçiminin 33/a kadrosu olduğunu ve 50/d atamalarının araştırma görevlisi istihdamında temel istihdam biçimi olmaması gerektiğini savunmaktadır. Ancak yıllardır söz konusu ikili bir ayrımla adeta bir asistan kıyımı yaşanmıştır. Halen üniversitelerde ilişik kesme işlemleri sendikamızın kazandığı yargı kararlarına rağmen sürmektedir. 1/1/2018 tarihinden bu yana 33/a ataması zaten YÖK kararıyla yapılmamaktadır. Taslakla, yüksek lisansını bitirmiş ancak doktoraya başlamamış araştırma görevlilerine en fazla 6 ay daha kadroda bulunmak hakkı getirilmektedir. Şüphesiz ki bu düzenleme kimi mağduriyetlerin önüne geçecektir, ancak araştırma görevlilerinin temel taleplerini karşılamadığı gibi oldukça yetersiz bir düzenlemedir.

Taslağın 19.maddesiyle, açık öğretim hizmeti veren yükseköğretim kurumlarının döner sermaye gelir fazlalarının yüzde 80’inin YÖK’e aktarılması öngörülmektedir. Bu durum tamamen üniversitelerin özerkliğine aykırıdır.

“AKADEMİK TASFİYE MEŞRULAŞTIRILMAK İSTENİYOR”

Taslağın göze en fazla çarpan kısmı ise disiplin hükümlerinin düzenlendiği bölümdür. Disiplin hükümlerinde yapılmak istenen değişiklere göre;

Üniversitelerin kurumsal özerliklerinin bulunduğu ve kolektif üretim alanları olduğu gerçeği yok sayılarak, idari ve teknik personel 657 sayılı yasanın disiplin hükümlerine tabi kılınmış, 2547 sayılı yasanın disiplin hükümleri sadece öğretim elemanları için düzenlenmek istenmiştir. Sendikamız yıllardır disiplin hükümleri yerine üniversite bileşenlerinin tamamını kapsayan ortak yaşam ilkelerini önermektedir. Ancak her konuda olduğu gibi siyasi iktidar yükseköğretimin kolektif niteliğini yok saymakta, disiplini suç ve ceza ikiliğine indirgemeyi sürdürmektedir. Halbuki üniversitelerdeki idari ve teknik personel, görevlerinin mahiyeti ve istihdam edildikleri üniversitenin kurumsal özerkliği nedeniyle söz konusu iki yasa arasında sıkışıp kalmıştır. Bu duruma, siyasi iktidarın yükseköğretim alanındaki idari, teknik personeli ve haklarını yok sayan politikaları eklendiğinde sorunların derinleşeceğine şüphemiz yoktur.

Bilinmelidir ki üniversiteler baskıların, yasakların değil, akademik özgürlüğün ve demokrasinin mekânları olmalıdır. Hatırlatmak isteriz ki 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 4. maddesinde; “öğrencilerini, hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı vatandaşlar olarak yetiştirmek” yükseköğretimin temel amaçları arasında sayılmıştır. Özgür ve bilimsel düşünce gücüne sahip olması engellenen veya düşüncelerini açıkladığı için ceza tehdidi ile karşı karşıya bırakılan bir öğretim üyesinin; öğrencilerini özgür ve bilimsel düşünce gücüne sahip bireyler olarak yetiştirmesi beklenemez. Akademik özgürlüğün, üniversitenin işlevinin gerçekleştirilebilmesi için, öğretim üyelerinin yetkililere veya belirli siyasi gruplara rahatsızlık vermesi pahasına, fikir, bilgi ve olguları iletme haklarının baskı altına alınmaması, işlerini kaybetme gibi bir müeyyide ile karşılaşmamaları gerekir. Akademik ifade özgürlüğü, Anayasa’nın 27’nci maddesinde “Herkes, bilimi (…) serbestçe açıklama (…) özgürlüğüne sahiptir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Ayrıca Eğitim Sen olarak, üniversitede yaşamı/ilişkileri düzenleyen kuralların güvenlik ve disiplin sorununa indirgenerek suçlar ve cezalar ikilemine sıkıştırılmasını reddettiğimizin de bilinmesini istiyoruz. Bu kapsamda tüm üniversite bileşenlerinin hakları, özgürlükleri, sorumlulukları ile kurumun yükümlülüklerini belirttiğimiz ve “Ortak Yaşam İlkelerimiz” başlığıyla duyurduğumuz ilkeler doğrultusunda bir perspektif geliştirilmesinin, üniversiteyi ve özgür bir öğrenme iklimini var edebilmek için hayati olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz. Bu nedenle söz konusu yasa taslağının geri çekilmesini, yaşamın her alanında demokratik, katılımcı, adil, eşitlikçi ve özgürlükçü bir atmosferin tesis edilmesini istiyoruz.” (Haber Merkezi)

Editör: TE Bilisim