ÇİN’İN YENİ İPEK YOLU

Proje ne ve neyi öngörüyor ? Çin’in “Bir Kemer / Bir Yol” adlı projesi, dünyayı ekonomik anlamda kuşaklayan bir yol ve limanlar tümleşmesini öngörüyor. Bu nedenle “Modern İpek Yolu” olarak adlandırılmakta.

Çin lideri Xi 2013’de “yüzyılın projesi” olarak projeyi ilk kez dünyaya açıkladı. O günden sonra 87 ülke ile işbirliği anlaşmaları yapıldı. Harcanan para 1.1 Trilyon $. İşbirliğinde ya tüm finansman “borç para” olarak veriliyor, bunun en iyi örneği Sri Lanka’daki Hambantota limanı. Ya da 99 yıllık kullanım hakkı alınıyor, liman yenileniyor, bir çeşit yap-işlet- devret modeli işletiliyor.

İlk nokta Beijing. İlk karayolu bağlantısı Urumşi - İstanbul - Moskova yolunu izlemekte.

Deniz yolları daha iddialı. Çünkü burada tüm “ara duraklar” Çin mülkiyetinde. Buna “Deniz İpek Yolu” deniyor. Burada ilk nokta Hong Kong. Kalküta limanından Sri Lanka, oradan Afrika’da Mogadishu, buradan da ver elini Yunanistan’ın en büyük limanı Pire. Bunun uzantısı Venedik olacak ancak bu liman için ciddi pürüzler var, buna Çin liderliği “teknik pürüz” demeyi seviyor. Oysa hepsi “çıban başı” konular, ancak Çin’de zaman kavramı Batılı dünyaya göre bire yüz oynadığından bu fark etmiyor. Geçenlerde Grönland’ta böyle işbirliği projesi önerisi için bir engel çıktı, ABD “hayır” deyince proje geri çekildi. İlk uygun anda yeniden gündeme gelecektir. Çin’in bu konuda çok cüretkâr olduğu kesin, New York limanı için bile teklif getirdiler.

İşbirliği projeleri salt liman değil. Bunun dışında taşımacılık, güç santralleri, denizcilik, maden arama, petro-kimya ve tarım gibi akla gelen hemen her sektör / alan var. Harcama büyüklüğü itibariyle Pakistan, Rusya ve Bangladeş ilk üç olarak sıralanıyor.

*

Çin-Rus Yakınlaşması: “Bir Kuşak / Bir Yol” projesi sadece Çin’e bir dünya açılımı olanağı tanımadı. En az onun kadar önemli yanı, Çin - Rusya yakınlaşmasını “yeniden” sağladı. Bu yüzden “Sino- Rus Detantı” olarak anılıyor, çok doğru. İki ülkeyi fiziki olarak bağlayan 4,2 km.lik Amur Köprüsü, yolu 700 km kısaltıyor. Oysa 50 yıl önce, bu köprünün üstünde iki ülke savaşa tutuşmuştu. Şimdi, 2020’de iki ülke 100 milyar $’lık bir dış ticaret hacmine ulaşacaklar. Ama bu rakamı “küçük ve az” olarak nitelemek mümkün.

Çin ve Rus liderliği bu ortak projelerin Çin ulusal parası Renminbi para birimi ile yapılmasını kararlaştırıldı. Bir de iki ülke kuzey kutbunda “ortak proje” yapacak.

*

Marşal Planı mı? Çin liderliği bu dünyayı çevreleyecek kemer projesini bir “ekonomik işbirliği projesi” olarak takdim ediyor, “jeopolitik niyetleri” ya da askeri amaçların varlığını “red” ediyor.

Kısacası “Burada ‘Marşal Planı’ türünden egemenlik tesis etmeye niyetimiz yok” demeye getiriyorlar. Oysa dünya genelinde yükselen “küçük itirazlar” farkı şeyler söylüyor. Malezya lideri M.Mohammad, Çin’in bu projesi için “Yeni Koloniyalizm” diyor. “Al parayı ve sonra bağımlı ol” denecek bir ilişki türünün denendiği ileri sürülüyor. Gerçek payı “yok” değil. Yine de dünya genelinde 130 ülkenin Çin yönetimiyle bu alanda işbirliği için “niyet belgesi” imzalamış olması, şu / bu biçimde yol alındığını söylüyor.

Bir şey kesin: Çin ile işbirliği imzalayan 87 ülkenin yarıdan çoğu OECD ölçüleriyle “kredi notu” düşük ve bu ilişkiye “ben sana mecburum” noktasından giriyorlar.

*

Yeni Çin Uçağı: Çin’in bu arada sessiz sedasız aradan çıkardığı bir iş de “uçak imali”. Comac adlı Çin şirketinin ürettiği C 919 jetleri, Mayıs 2017’den bu yana piyasada. “Made in China” uçağının parça yapımında 9 batılı ülke tedarikçi olmuş. Ama bence bütün bunları dikkate almayın. Çin liderliği “yerlileştirme” programı içinde 2025’de bu uçağın tümüyle yerel kaynaklarla yapılmasını hedefliyor. Bir kenara yazın, bu hedef gerçekleşecektir...

*

Bir yorum: Robert Kaplan aklı başında bir ABD’li sosyal yapı analizcisi. Son kitabı “The Return of Marco Polo’s World” başlığını taşıyor. Kitabının bir yerinde diyor ki :

-Washington yönetiminin bu modern ipek yol projesine karşılık vereceği, onun yerini dolduracak bir projesi yok. Olmadığı gibi, bu iki ülke dalaşmalarından sadece rahatsız olup, irkilirken Çin yönetimi jeo-politik resmi çok daha büyük bir açıdan görüyor.

Dostum Dr.Mahfi Eğilmez, bazen acı ,bazen de tatlı ama hep “tat” bırakan “Kendime Yazılar”ından birinde , “Tukidises Tuzağı”ndan söz etmiş. Aslı Yunancada “Thucydides” olarak geçer. MÖ 460-400 arasında yaşamış bir tarihçi. Pelopones’deki Sparta ile Atina aradındaki egemenlik savaşlarının yarattığı gerilimin önce korkuya, sonra da karşı tepkilere yol açtığını anlatmış. Bu karşı tepkinin en doğal sonucu ise “savaş”. Çünkü savaş dediğimiz nesne sonuçta bir egemenlik mücadelesinin ürünü.

Mahfi hocadan öğreniyoruz ki, bu analizi 2017’de sosyal bilimci Harvard’lı Prof. Graham Allison (doğ.1940) “Destined For War” çalışmasında “Tukadises Tuzağı” kavramı olarak şeklinde geliştirmiş. Rakibinden “pençe yiyen” egemen o korkunun verdiği acıyla daha büyük bir pençe atıyor, bunun sonucunu gelin siz düşünün...

İşte Çin - ABD gerilimi bu minvalde yürümekte.

Üstelik dostum Ergün Olgun’un W. Zartman’dan yaptığı alıntıyla “Taraflar eşit derecede acı çekmeden uzlaşı koşulları oluşmaz”, bu da işin bir başka yanı.

Prof.Paul Kennedy’den öğrendiğimiz bir tez var :

Devletlerin yükselişi gibi çöküşü olur, bu kaçınılmazdır.

21.yy er ya geç “Çin Yüzyılı” olacağa benzer...

Prof.Dr. Kenan MORTAN- 19.10.2019

Editör: TE Bilisim