Beyaz, iki yıla yakın süredir yaşanan öğrenme kayıplarını ortadan kaldırmak, kalabalık sınıf ve fiziki altyapı sorunlarını çözmek, eğitimin niteliğini artırmak ve Covid-19 salgını koşullarında yeni derslik ve eğitim emekçisi ihtiyacını karşılayarak yüz yüze eğitimi sürekli kılmak için bütçeden kaynak ayrılmadığını kaydetti. 
1 milyon 200 binin üzerinde eğitim emekçisi ve 18 milyona yakın öğrenciye hizmet veren Milli Eğitim Bakanlığı’na 189 milyar 11 milyon TL ayrılırken, MEB bütçesinin yüzde 81’ini personele yapılan zorunlu harcamaların (personel giderleri + sosyal güvenlik devlet primi giderleri) oluşturduğunu ifade eden Beyaz, ‘bütçede aslan payını eğitime ayırdık’ dedikleri ödeneklerin tamamına yakınının zorunlu harcamalara gideceğini dile getirdi.
2022 MEB bütçesinin merkezi yönetim bütçesine oranının 2021’de yüzde 10,69 iken, 2022’de bu oranın sadece yüzde 10,79 olduğunu bildiren Beyaz, açıklamasına şu şekilde devam etti:
“MEB bütçesinin milli gelire oranı 2021’de yüzde 2,6 iken 2022’de yüzde 2,4’e gerilemiştir. Her fırsatta eğitime en çok payı kendilerinin ayırdığını iddia eden AKP hükümetleri döneminde, eğitim bütçesinin milli gelire oranı OECD ortalaması olan yüzde 6’nın yarısına bile ulaşmamıştır.
MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay 2002 yılında yüzde 17,18 iken, eğitim hizmetlerinin sunumu açısından çok önemli olan bu rakam 2009’da yüzde 4,57’ye kadar gerilemiştir. 4+4+4 sonrasında zorunlu olarak kısmen de olsa artışa geçen eğitim yatırımlarına ayrılan bütçe oranı, 2014 sonrasında yeniden azalmaya başlamıştır. MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay 2022’de geçen yıla (yüzde 7,69) göre çok az artmış gibi görünse de 19 yıl önceki oranının hala çok gerisindedir.”
“EĞİTİMDE TİCARİLEŞTİRME DEVAM EDECEKTİR”
“2022 MEB bütçesinin bizlere gösterdiği en açık gerçek, eğitimde yaşanan yoğun ticarileşme sürecinin artarak devam edeceği, velilerin cebinden yapacağı eğitim harcamalarının belirgin bir şekilde artacağıdır.
Türkiye ile diğer OECD ülkeleri arasında kademeler düzeyinde yapılan eğitim harcamaları arasındaki farklılıklar her geçen yıl artmaktadır. Devletin eğitim harcamalarına yaptığı katkı yıllar içinde istikrarlı bir şekilde azalırken, hane halkının cebinden yaptığı eğitim harcamalarının payı artmaya devam etmektedir.
Türkiye’nin ‘eğitime en çok payı ayırıyoruz’ söyleminin gerçeği yansıtmadığını görmek için hane halkının cebinden yaptığı eğitim harcamalarının son 19 yılda ne kadar arttığına bakmak yeterlidir.”
“EĞİTİM, DEVREDİLEMEZ VE 
VAZGEÇİLEMEZ KAMUSAL BİR HAKTIR”
“Türkiye’de kamusal eğitim yıllardır adım adım tasfiye edilmekte, eğitime ayrılan kamu kaynakları oransal olarak her geçen yıl azalırken, hane halkının cebinden yaptığı eğitim harcamaları kademeli olarak artmaktadır.
Eğitim-öğretimin hukuken parasız olduğu ilkokulda velilerin ceplerinden yapmak zorunda kaldıkları eğitim harcamaları her geçen yıl artmakta,  veliler çocuklarını kimi zaman borçlanarak, kimi zaman bankalardan ‘eğitim kredisi’ çekerek, kimi zaman da gıda harcamalarından kısarak okutmak zorunda kalmaktadır.
Devlet okullarında paralı eğitim uygulamaları yaygınlaştıkça, en düşük gelir dilimindeki yüzde 20’lik kesimin gelirleri içinde eğitim harcamalarına ayırmak zorunda oldukları pay artmaktadır.
Devlet okullarında eşitsizlikleri derinleştiren örnekler, var olan toplumsal eşitsizlikler doğrultusunda okulları ayrıştırmaya neden olmakta zenginle yoksula ayrı ayrı ‘devlet okulu’, hatta aynı devlet okulu içinde gelir durumuna ya da başarı düzeyine göre farklı sınıflar oluşturulmasının önünü açmaktadır.
Yapılması gereken, kamusal kaynakların yine kamusal bir hak olan eğitim için, özel çıkarlar değil, toplumsal çıkarlar gözetilerek değerlendirilmesidir.
Ekonomik kriz gerekçesiyle eğitimden tasarruf yapılmamalı, bütün okullara ihtiyacı kadar ödenek ayrılmalıdır.” (Haber Merkezi)  
 

Editör: TE Bilisim