İnsanı ahlakî değerlerden uzaklaştıran şey, kendi nefsidir. Zira nefis kötülüğe meyyaldir.
Aklıselimin, fıtratın ve dinin emrine boyun eğdirilmeyen bir nefis, insanı genellikle mağlup eder.
İnsan, nefsin bitmek-tükenmek bilmeyen heva ve heveslerinin esiri olunca, gayrimeşru şeyleri de mubah görür. Dünyaya olan bağlılığı artar. Irz ve namus mefhumlarını unutur. Sayılı nefeslerini boşa tüketir. Şahsi menfaatleri için yalan söyler. Kendi eksiğini görmeden, başkalarının kusurunu araştırır. Nefsin bu yoldaki isteklerine uymamak güzel ahlâka ulaşmanın yollarından biridir. İnsanı daima kötülüğe ve günaha iten nefsin eğitilmesi, yasakları arzuladığında frenlenmesi, buna rağmen, vuku bulan günahlardan arınmak için tevbe edilmesi ve bu kusurlu davranışlardan dönüş yapılması gereklidir.
Geçici olan bir imtihan dünyasında yaşadığımıza göre, her Müslüman, ebedi olan ahiret hayatını hiç bir zaman ihmal etmemeli, şöhretine, makamına, gençliğine, mal ve mülk varlığına aldanmamalı, Allah'a karşı olan kulluk vazifelerini yerine getirerek günahlardan arınmak ve Allah'ın sevgisini kazanmak için, elinden geleni yapmalıdır.
Günahlardan kurtulmamız ve yüce Rabbimize karşı tertemiz bir kul olabilmemiz için tevbe etmemiz şarttır. Bu konuya işaretle Cenab-ı Hak: "Ey inananlar! Yürekten tevbe ederek Allah'a dönün ki, kötülüklerinizi örtsün, sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koysun" buyuruyor.
İşlenen günah yalnız Allah'a karşı olup, kul hakkına taalluk etmiyorsa bu gibi günahtan tevbe edebilmek ve kurtulabilmek için o günahı terk etmek, onu işlediğine pişman olmak ve onu bir daha işlememeğe azmetmek lazımdır. Eğer işlenen günah, insan hakkına taalluk ediyorsa, geçen şartlara ilave olarak bir de hak sahibinin hakkından arınmak ve helallik almak gerekir. Bu şartlardan birisi eksik olursa tevbe sahih olmaz.
Yüce Allah, dünya ve ahirette kurtuluşun ancak tevbe etmemizle mümkün olacağını emrederek, bütün mü'minleri tevbe etmeye davet ediyor. Şöyle ki: "Ey inananlar! Saadete ermeniz için, hepiniz tevbe ederek Allah'ın hükmüne dönün" buyurmaktadır.
Cenab-ı Hakk'a halis bir tevbe etmeli, bir daha o kötülüklere hiç bir suretle dönmeyeceğimize dair söz vermeliyiz. Tevbelerimizde sabit olmalıyız. Bu mevzuda öyle bir azmedelim ki, Rabbimiz de bizim o ana kadar olan çirkin amellerimizi ve günahlarımızı örtsün, bizleri affına ve mağfiretine mazhar kılsın. Bütün mesele iyi amellerle Allah'ın rızasını kazanabilmektir.
Gerçek mü'minler, tevbe eder, içlerini temizler, dışlarını güzel amellerle süsleyerek her yönden bize örnek olan sevgili Peygamberimize uyarak, hem dünyalarını, hem de ahiretlerini kazanırlar. Bu itibarla: bizler de rehberimiz olan fahri alem efendimizin ahlakı ile ahlâklanmalı ve her halimizde, her fiil ve sözümüzde ona uymalıyız.
Nefsi muhasebemizi mutlaka yapmalı, hepimizin yegane sığınacağı yerin Allah'ın tevbe kapısı olduğunu bilmeliyiz. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.): "Ey insanlar! Allah'a tevbe ediniz. Ben günde yüz kere tevbe ediyorum." buyurmuş lardır.
Kıyamet gününde himayesine sığınacağımız ve yardım bekleyeceğimiz Allah'ın elçisi Hz. Muhammed (s.a.s.), günde yüz defa tevbe ve istiğfarda bulunurken, her zaman günah işleyen bizler, acaba günde kaç defa tevbe ediyoruz?
Netice olarak, bugüne kadar yaptığımız kötülüklere pişman olalım, Allah'u Teâlâ hazretlerine tevbe ve istiğfarda bulunalım. Ona hakkıyla kul olalım, bütün ibadetlerimizi yerine getirelim, üzerimizdeki kul haklarını sahipleriyle hellalleşelim. Ihlas ve samimiyetle tevbe edenleri, Hakk'a dönenleri Allah'u Teâlâ sever, onlardan razı olarak bütün sıkıntılarını giderir. Unutmayalım ki, gerçek mü'min Allah yolunda her şeyini fedaya hazır olandır.