İstanbulistan’da yaşadığım zamanlar, senede bir kez sılayı rahim niyetiyle Çorum’a gelirdik. Bu arada bir iki kez gazeteyle işimiz oldu, tanıdıklarımla Çorum Haber’e geldik. Çorum Haber’in çarşının tam ortasında olması, ayrı bir şey; içerdeki mekânın ruhu ayrı bir şey. 20 yıl evvel içeri girdiğimde bir sıcaklık hissettim. 20 yıldır mekân ruhu aynı, sıcaklığı aynı, değişmedi. Yıllar geçti 2000’de Çorum’a nakli mekân ettik.
Benim ÖZEL KADERİMİN GEREĞİ burada da bir iki işe girip çıktım ve bütün gazetelerde çalıştım. Kent Haber ve Dost Haber’de fiilen gazetecilik yaptım.
Bütün hepsinde makale ve hikâye yazdım. Çorum beni sevdi, ben Çorum’u sevdim.
Sonra Muzaffer Gündoğar ve Bahri Güven dostlarımla YAZILIKAYA’ya yardım etmeye başladım. Derken kendimi Çorum Haber’in içinde buldum.
Bulduğum günden beri kapıdan girişin tam karşısında, oturduğu masayı, bulunduğu mekânı fazlasıyla dolduran babayiğit bir genç oturuyordu. Zamanla iyice tanıdığım Tugay Afat idi bu genç.
Benim gençlerde olmasını istediğim, özellikleri taşıyordu. Çalışkan, dikkatli, ilgili, bilgili, meraklı. Bu bir. İkincisi, efendi, terbiyeli, saygılı, disiplinli. Bu da iki. Üçüncüsü onun özeli. Bu iki temeli sağlam olanın özeli de şüphesiz ki güzel olur.
Son yıllarda öğrenmiştik ki Hukuk Fakültesinde okuyordu. Kırkına merdiven dayamış bir adam, evli barklı bir adam, çoluk çocuğa karışmış bir adam, yoğun bir mesaisi olan bir adam. Çorum’da yaşayan bir adam. Ankara’da fakülte bitiriyor.
Bunları genç kardeşime iltifat için yazmıyorum. Bu ayniyle vaki bir hakikat. Gençlere duyuruyorum ki, “olmaz, yapamam, bizden geçti, ohoo abi ya dünya işimiz var gücümüz var, vaktim yok” gibi mazeretler e sığınmasınlar. Bizi batıran “Olmaz- yapamam- yapamazsın- başka işin mi yok- sana ne” gibi laflardır.
Ben de Açık Öğretimi kırkımda bitirdim. Evli idim, çocuklarım vardı, evim kira idi ve ek gelir için ek iş yapıyordum, bir kooperatifin kurucusu, muhasebecisi ve başkanı idim. Çalıştığım işyerinde bir sayfa bile okuma imkânım yok idi. Ha keza evde çalışma şansım da çok az idi. Misafire gelme diyemezdik, hastaya ziyareti ihmal edemezdik. Sadece ve sadece dolmuşta, otobüste, vapurda okuyabilirdim.
Peki beni kim teşvik etti? Harem’e giderken, dolmuşta (minibüste- otobüste değil) yanıma oturan benden birkaç yaş büyük biri teşvik etti. Ne dedi. Hiçbir şey demedi. Oturur oturmaz kitabını açtı 15 dakikalık yolda ders çalıştı. Açık Öğretim son sınıfta idi. İşte o an “Ben niye okumuyorum?” dedim.
Evet, efendim, TUGAY AFAT gerçekten zoru başarmıştır. İyi bir örnektir. Her türlü iyi ve güzel şeyleri hak ediyor. Hele de onu örnek alacak birkaç genç çıkarsa, biz onu tanımasak da, görmesek de o bizim ve ülkemizin iyi bir değeri olacaktır.
Tugay Kardeşim, önce insan olarak seni tebrik ediyorum. Çalışan gazeteciler gününü, Avukatlık mesleğine atılmanı ve kandilini tebrik ediyorum. Yolun açık olsun. Sevdiklerinle yüzün hep gülsün.