Bir lider (!) düşünün ki, toplumun her kesimiyle kavgalı.
Muhalefetiyle kavgalı, askeriyle kavgalı, yargısıyla kavgalı, polisiyle kavgalı, sivil toplum örgütleriyle kavgalı, spor kulüpleriyle kavgalı, kendinden olmayan belediyelerle kavgalı, sınır komşularıyla kavgalı…
Sözünü geçiremediği kendi partilileriyle, kendi kader arkadaşlarıyla kavgalı…
Ve…
Ve ülkenin, kendisine oy vermeyen yüzde 57’nin, en az dörtte üçüyle kavgalı…
Niye?
Çünkü gücünü, bu kavgaların yarattığı kutuplaştırmalardan alıyor.
Çünkü kendisine her şeye rağmen hâlâ oy veren yandaşlarının aidiyet duygularını, bu sayede diri tutuyor.
* * *
Dün söylediğini, bugün inkâr ediyor.
Yurt içinde ayrı, yurt dışında ayrı, kapı önünde ayrı, kapalı kapılar ardında ayrı, seçimden seçime çıktığı balkonlarda ayrı konuşuyor.
Suçüstü yapılan her türlü yolsuzluğunu, iktidar gücünü kullanarak çözmeye çalışıyor.
Kendi savcısını, kendi yargıcını, kendi polisini, kendi TÜBİTAK’ını (!) yaratıyor, kirli işlerini onlara gördürüyor.
Paşa gönlünün istediği kararları, istediği raporları onlara dikte ettirtip, onlardan alıyor. Alamıyorsa yapıştırıyor yaftayı;
“Paralelci bunlar!...”
* * *
Gelişmiş ülkelerde olsa, (unvanı, sıfatı ne olursa olsun) böyle bir siyasetçiyi (!) yaşatırlar mı?
Yaşatmazlar.
İşte en yakın örneği Fransa.
Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, benzeri yolsuzluk ve usulsüzlüklerden dolayı gözaltında. (Hem de görevdeyken yürütülen soruşturma ve kovuşturmaların sonucunda…)
Ama orası Fransa burası Türkiye…
Burası, -bu lider (!) tarafından - tekrar Ortadoğu bataklığına itilmiş; bu bataklıkta, yeniden kendine yer edinmeye çalışan bir ülke…
Bu zat biliyor ki; bu coğrafyada, dolayısıyla bu ülkede, dini iyi kullanırsan eğer, her şey mubahtır…
Her bir şeyi yapabilir, her bir haltı çekinmeyen yiyebilirsin.
Binlerce yıllık tarihin imbiğinden süzüle süzüle oluşmuş tüm kutsalları, tüm kavramları ayaklar altına alıp, çiğneyebilirsin.
Türklüğü, milliyetçiliği, bayrağı, bağımsızlık marşını, ulusal bayramları… ayaklar altına alabilir; bu kutsal değerleri iplemiyormuş havalarına girebilirsin.
Örneğin, törenlerde bayrak geçerken, İstiklal Marşı söylenirken, poponu yerden kaldırmayabilir, hatta daha çok yayabilirsin…
Tepki görür gibi mi oldun?
“Allahü Teala…” diye söze başlarsın, her şey unutulur.
Unutulmasa bile; görmezden, bilmezden, duymazdan gelinir.
Ver ederler sana alkışı.
Ver ederler coşkuyu.
Hem sana, hem de yedi sülalene.
Bütün hırsızlıklar, bütün yolsuzluklar, bütün usulsüzlükler anında unutulur.
Unutulur mu?
Unutulur. (Defalarca yaşanmış ve görülmüştür çünkü. Örnekleriyle sabittir)
* * *
İşte şimdi geldik zurnanın zırt dediği yere.
Kim suçlu burada?
Senin dinini, insani duygularını istismar eden zat mı, yoksa o istismara izin veren sen misin, suçlu olan?
!!??...
İçinde, insanlık onurunun kırıntısı kaldıysa eğer, ona da sen karar vereceksin artık.
Düşüneceksin.
Üstelik parayla da değil düşünmek, canım kardeşim.