Anlaşıldı ki “tek ses-tek nefes” yönetimi bize göre değil.

Tabii bir partinin 20 yıl iktidarda kalması da bize uymadı.

Zaman zaman dar, zaman zaman bol gelen bu elbise içinde demokrasi bir türlü rahata ermedi.

Demokratik yönetim kolay değil…

Demokrasi ile yönetilen ülkelere bir bakın, sanayi devrimlerini bizlerden kaç yıl önce tamamlamışlar.

Her ne kadar sanayi bakanımız aya “hızlı iniş” yapacağımızı söylese de, mahalle terzisi Hasan Efendi “Yerli toplu iğnemiz bile yok. Ben hala Almanya’nın ürettiği iğneyi kullanıyorum.” diyor.

Nedenini de şöyle açıklıyor:

“İğne ya bükülüyor, ya kırılıyor…”

Vazgeçtik sanayi devriminden, demokraside en çok lazım olan şey hukuk…

Hukuk ve adaletin bir ülkede yerleşmesi, özümsenmesi ve tam olarak uygulanması, her sokağa bir hukuk fakültesi açmakla mümkün olmuyor.

Olamıyor, olamaz da…

Bir an hukuk uygulamalarına bakalım.

Saray’ın tek ses ve tek nefesi olan cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan, hukuk ile elindeki “güç” ü karıştırır hale geldi.

“Madem ki güçlüyüm, bunu tepe tepe kullanırım” diyerek sıkça hukuk dışı yollara çıktığının farkında bile olmuyor.

Aslında bu, kendini güçlü saysa da “güç kaybetme” nin bir işareti.

Halktan aldığı gücün her şeyin üstünde olduğunu sanmak büyük yanılgı.

Demokrasilerde siyasetçiler, yani liderler, başbakan ya da cumhurbaşkanları, yasaların verdiği sınırları içinde kaldıkları sürece güçlüdürler.

Eğer hukuk kurallarının işletildiği sistemlere, kuru ve kurullara…

Yani mahkemelere…

Yani Anayasa Mahkemesine…

Ve de uluslararası hukuku benimseyip altın imza attığı AHİM kararlarına uymuyorsanız…

Ya da bu kararlara şerh koyuyorsanız…

Demokratik sistem değil, siz güç kaybediyorsunuz demektir.

İnsanın 20 yıl iktidarda kalıp, güç erozyonuna uğraması doğal bir haldir.

Sayın Erdoğan yaşadığı güç erozyonunu fark etmeyebilir.

Ama birileri hatırlatmalıdır…

Tabii ki; Çevresinde o “biri”lerinden kaldıysa ve sadece sayın Erdoğan’ı değil, demokratik sistemi de seviyorsa…