Şimdi size şaşıracağınız, 66 yaşını geçmiş ama işlevsizliğini arsızca sürdürmüş yasağımızı anlatacağım. Bu yasak, İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı rahmetli Fahrettin Kerim Gökay'ın koyduğu korna çalma yasağıdır.

Fahrettin Kerim Gökay "Profesör Doktor" unvanı olan, daha önce de Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi olarak görev yapmış, idareci bir bilim adamımızdır.

Kendisi, Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı olduğu için gelişigüzel korna çalmanın insanların ruh sağlığını olumsuz etkilediğini düşünüyor olmalı ki mega kent olan İstanbul'un Vali ve de Belediye Başkanlığını yürütürken korna çalma yasağı gibi ilginç bir olayı gerçekleştiriyor.

İstanbul için "mega kent" dedik ama nüfusu bir milyonu bulmamış o zamanlar.

Gelişigüzel korna çalmanın ayıbını anlatan başka bir anımı buraya yazmazsam anlatmak istediğimi, algılama zorluğu doğar.

1980'li yıllar...

Tarabya'da deniz kenarında çeşitli tavernalar var. Bunlarla deniz arasından yol geçiyor. Ama deniz tarafındaki kaldırıma da masa koyuyorlar. Biz rahmetli arkadaşım Saadettin Pazarbaşı ile kaldırıma konulan masalardan birinde oturuyoruz. İşletmenin caddeye bakan cephesi tamamen açık. Son derece elit insanlardan oluşmuş yabancı bir grup, çalan müzik eşliğinde çok güzel eğleniyor. Fakat, geçen her arabanın kornaya basması ile güzelim ortam berbat oluyor ve eğlencesi anlamsızca sabote edilen grup, isyan çığlığı atıyordu.

Bu olay defalarca tekrar etti. Grupta orta yaşı geçmiş çok insan vardı. Gruptakiler, aynı grup içerisinde yer alan yeşil elbiseli, orta yaşa yaklaşmış olan bayan arkadaşlarını tek başına dans etmesi için zorluyorlar; o da vücuduna oturmuş, etek boyu diz kapaklarını bulan elbisesi içinde, ağır tempolu bir dansı çok güzel bir şekilde sergiliyordu.

Eğlence böyle devam ederken ortaya bir polis çıktı. Sadelikle giden eğlenceyi dağıttı.

Malum-u aliniz o yıllarda, "Turist döviz getirir, döviz refah getirir." diye çıktığımız yol, 15 seneyi bulmuştu ama algılama zafiyetimiz, burada da hükmünü icra ediyordu.

Keşke orada video kameram olsa da durumu çekebilseydim; anlamsız çalınan kornanın yarattığı rezaletin görüntülerini sizlerle paylaşabilseydim.

* * *

Anlamsız korna çalmamız, Avrupa'da alay konusudur.

"Türkler korna çalarak selamlaşır."

"Türkler korna çalarak vedalaşır." gibi bize özgü, kendilerine göre ayıplı bir tespitte bulunurlar.

Bu durumun ayıplı olduğu algısı ülkemizde oluşmamıştır. Çare üretilmesi için ilgilenecek yetkili arıyorum.

Yazımı okuyanlar arasında, "Her şey düzeldi de, iş korna çalmaya mı kaldı?" diyenler olacaktır ama düzeltilmesi gerekenlere önemli veya önemsiz diye bakmayıp, düzeltme yoluna gidilmelidir.

Geçen hafta kaleme aldığım "Evlerin Atık Yağları Belalı Bir İş" başlıklı köşe yazımda siz değerli okuyucularım ile bir bilgi paylaşmıştım.

Yazımda:

"Yanlışlıkla çamaşır suyu içme olayları olabiliyor. Bu durumda yapılacak iş hemen zeytinyağı içmektir. Zeytinyağı ile çamaşır suyu sabuna dönüşeceğinden hazım sistemi tahribatı olmaz." şeklinde bir bilgi paylaşmıştım.

Bu yazımın yayımlanmasının ardından değerli bir okuyucum: "Böyle bir durum ile karşılaşıldığında hastaya zeytinyağı içirip insanların midesinde neden sabunlaşmaya sebebiyet verilsin? Hastaneye götürülüp midesi yıkanabilir." şeklinde bir eleştiride bulundu.

Değerli okuyucum eleştirisinde haksız sayılmayabilir ama bu bilgiyi paylaşmamın sebebi, hastanın ilk yapılacak olan tıbbi müdahaleye kadar geçecek olan zaman diliminde hayati fonksiyonlarını devam ettirebilmesi ve yazımda da belirttiğim gibi hazım sistemi tahribatı yaşamaması içindi.

Böylece yazımızı sonlandırmış olduk.

güzel günler sizlerin olsun...