Günlük dilde de çoğu kez “gerçek” sözcüğü, ‘hakikat’ ve ‘doğru’ sözcükleriyle eşanlamlı kullanılır. Ancak, felsefi kavramlar söz konusu olduğunda,  ‘gerçek’ deyimiyle ‘hakikat’ ve ‘doğru’ deyimlerini birbirinden ayırmak gerekir.
Gerçek: İnsan bilincinden bağımsız, somut ve nesnel olarak var olan her şey, 
Hakikat: Nesnel gerçekliğin, bilinçteki, kendine uygun kavramsal yansısı,
Doğru: Bu kavramın, hem gerçeğe hem de düşünme yasalarına uygun oluşudur.” (http://www.historicalsense.com)
Gerçek, somut ve nesnel olarak var olandır. "Soyut gerçek yoktur, gerçek daima somuttur". Gerçek, bilinçten bağımsız, somut ve nesneldir.
Bir örnekle yürüyelim yazıyı. Yağmur gerçektir. “Ama doğru mudur?” sorusu bize; zamana, zemine ve kişiye göre yağmur gerçeğinin her zaman doğru olmadığını gösterecektir.
ZEMİN…YER...COĞRAFYA…
Coğrafya, üretim tarzını ve ilişkilerini belirler. Tarımla uğraşan bir toplumsal yapıda tarlaya tohum atan çiftçi için sine-sine bir yağmur doğruyu temsil eder. Yağmur, can suyudur tohumlar için…
Mevsim kışa döndüğünde ise kar ekinlerin yorganı olacaktır. Baharda havaların ısınmaya başlamasıyla ağır-usul eriyen karlar ekinlerin bereket suyudur. Ve doğruyu temsil eder.
Ekinler büyüyüp de başaklar dolduğunda çiftçi harman için gün sayarken yağan bir deli yağmur ekinleri yatırır. Bu da üründe verim düşmesine sebep olur ki işte bu yağmur yanlışı temsil eder. Yağmur aynı yağmurdur ama… Hatta zaman da aynı zamandır. Biz burada yeri değiştireceğiz.
YAĞMUR VE KENT
Kırsalda değiliz artık. Yağmur kentlerde yaşayanlar için, hele altyapısı yetersiz yerlerde sorun getirir ki yanlışı temsil eder.
Kent insanı için yağmur, trafiğin yavaşlaması ve tıkanması demektir. Araçlar an gelir yürüme hızında seyrederler. Öyle bir sağanak olur ki 15-20 dakika sürer… Ancak yollar bir anda deli ırmaklara döner. O coşkun sel evleri, işyerlerini su altında bırakırken koskoca araçların selde saman çöpü misali sürüklendiğini görürsünüz. Eliniz böğrünüzde, çaresiz bakakalırsınız olan bitene…
Bu yağmura doğru demek mümkün müdür? Nasıl da gerçektir ama…
Yağmur aynı yağmurdur… Bu deli yağmur eski dere yataklarındaki yerleşimler için de su baskını demektir. Bunun ülkemizdeki klasiği İstanbul Alibeyköy semtidir. Gazete arşivlerine bakınız. Alibeyköy’ü sel basmayan bir sene var mıdır?
“Ben ne dersem o olur”, “Doğa da neymiş? Ben çıkarıma bakarım…” diyerek doğaya kafa tutan anlayış sel baskınlarını ceremesini bölge halkına yaşatır.
Alibeyköy Deresi şimdi haritalarda olmasa da neredeyse her yağmurda “ben yaşıyorum hâlâ” demektedir.
Aynı anlayışı fay hattı üzerindeki yerleşimler için de görmekteyiz. Türkiye genç jeolojisiyle bir deprem ülkesidir. Ama deprem riskini görmezden gelen, salt çıkarcı anlayış, can ve mal kayıplarına yok açmaktadır.
Yaşananlardan ders almamak ise yeni yanlışların habercisidir ne yazık ki… Deprem gerçektir çünkü… Fay hattı üzerindeki yerleşimler için yanlış, kaya zeminlerdeki kentler için ise yıkım riski neredeyse yok derecesindedir.
Doğa gerçektir. Doğru veya yanış bizim tercihimizdir. Hep derim ya “Hayat tercihlerle gidilen bir yoldur”…