Yüce Allah (cc) şu kainatta görünen ve bilinen, görünmeyen ve bilinmeyen ne varsa, hepsini ama hepsini insan için; insanın dünya ve ahiret mutluluğu için varetmiş, insanı da kendisi için, varlığını bilsinler, tanısınlar, nimetlerine şükretsinler, yani ona ibadet etsinler için yaratmıştır.
Yani ulu Allah kainatı insan, insanı da kendisi için varetmiştir. İnsanoğlunun yaratılış gayesi budur. Allah’ın varlığını bilmektir.
Yukarıda açıklanan konular ayet mealidir. Öyle ise insanoğlunun görevi Allah’a ibadettir. Yani onun emir ve yasaklarına uygun bir yaşamadır ki, buna biz kulluk görevi diyoruz.
Bu ibadetleri, örneğin namazı, orucu, haccı, zekatı, sadakayı ifa ederken bilinçli bir şekilde anlam ve gayesini düşünmek gerekir. Yoksa fiil ve hareketlerimiz taklitten öte geçemez. Yani namazdan maksat yatıp kalkmak değildir. Oruçtan maksat aç, susuz kalmak değildir. Zekattan, sadakadan maksat gösteriş, iyi adam, hayırsever kişi desinler değil. Ya kendini, ahlakını olgunlaştırmak ruhumuzu yüceltmektir. Allah’a borcumuz olan kulluk görevimizi hakkıyla ifa etmektir. İnsanın kendi nefsine hakim olması, meşru olmayan hiçbir şeye el uzatmaması Allah’ın rızasını amaçlayıp dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşmasıdır.
İslam’da ibadet anlayışı, yüksek hikmet ve ulvi gayeleri hedeflemektedir.
R.SAV. efendimiz, kendisini kötülüklerden alıkoymayan kişinin kıldığı namaz kişiyi Allah’a yaklaştıracağı yerde, onu Allah’tan uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz.
Diğer bir hadiste ise, bir oruçlu yalanı, yalancılığı, yalan yere yemini, yalancı şahitliğini yani fenalıkları bırakmaz ise, Allah’ın onun yeme ve içmesini bırakmasına ihtiyacı yoktur, buyurmuştur. (Ramuzul ehadis sh.41)
Demek ki, ibadetlerden maksat Allah’ın emirlerini yerine getirmekle beraber, insanı olgunlaştırmak, ahlaken yüceltmektir. Olgunlaşmış bir insan, hiçbir zaman Allah’a iğneden ipliğe hesap vereceğini unutmaz. Allah saygısı, Allah korkusu ile yaşar. Herkese iyilik eder, en ufak bir iyiliğin zayii olmayacağını bilir. Zilzal suresinde zerre kadar iyilik ve zerre kadar kötülüğün karşılığının görüleceğine olan inancı ile yaşar.
-Kalbinde hep canlılara şefkat, merhamet hissi taşır. İnsanlara güzel muamele yapar. Öksüzü, yetimi korur. Muhtacı kollar. Komşusuna insanlara asla eza ve cefa etmez.
-Kul haklarına, kamu haklarına, Allah’ın hakkına riayet eder. Tüyü bitmemiş yetimin hakkından sorulacağını unutmaz.
-Olgun mümin, bölüşümcü, paylaşımcı olur. Adaletten ayrılmaz. Hakka hukuka uygun yaşar. Devamlı doğru dürüst çalışır, asla tembel olmaz. Herşeyi Allah’tan bekler, sebeplerine sarılır. Allah’a tevekkül ve itimat ederek neticeye razı olur.
-Hakiki mümin kendisi için arzu ettiğini herkes için ister. Kendi başına gelmesini istemediği kötülük ve belaların hiçkimsenin başına gelmesini istemez.
-Hiçkimseye haset etmez. Fesat çıkarmaz, kin beslemez, herkesin iyiliğini ister.
-Hiçkimsenin kusurunu, suçunu, günahını araştırmaz. Ancak kendi günahları ile meşgul olur. Vesveseden, kötü zandan, kötü düşüncelerden ruhunuu arındırır. Devlet malına ihanet etmez. Gerek özel gerekse kamuda hizmet ederken, çalışırken asla hile yapmaz. Zamanını boşa geçirip görevini kötüye kullanmaz, dürüst olur.
-Ölçüde, tartıda, metrede hile yapmaz.
-Hiçkimsenin namusuna, ırzına, şerefine, izzetine göz dikmez. İftira denen korkunç günahtan, yılandan korkup kaçar gibi kaçar.
-İnsanları asla ayırıp ötelemez, kendini farklı görmez. Ümidini asla yitirmez. Allah’tan daima ümit var olur. Dünya ve ahiret korkularına karşı tedbirli olur. Kibir, ucup, kendini beğenme insanları küçük görme, cimrilik gibi adı pis şerefsiz ahlak ve huylardan arınıp pak bir ruh ve ahlak temizliğine sahiptir.
-Vatanına, milletine, devletine, insanlığa karşı olan görevlerini asla ihmal etmez. Hakiki müminler önce başkalarını, sonra kendilerini düşünürler.
Eğer yukarıda sayılan ve sayılmayan güzelliklerle yaşanırsa, ne olur?
-Sen ben kavgaları aradan kalkar. Şucu bucu öteki beriki anlayışı yok olur. Bütün kötülükler kökünden halledilir. Ortalığa huzur ve mutluluk gelir. Toplum hatta toplumlar kendiliğinden olgunlaşır.
-Yunus’un dediği gibi, “sövene dilsiz gerek dövene elsiz gerek, koyundan yavaş gerek, sen derviş olamazsın, sen hakkı bulamazsın”, bütün sözleri özetlemektedir.
Ortalıktan haksızlık, hukuksuzluk, yoksulluk, yolsuzluk, vurgunculuk, soygunculuk, ahlaksızlık kalkınca topluma emniyet ve huzur gelir. İşte insanlar o zaman insanlığın tadını alır, mutluluğun değerini bilirler.
Ey insanlar, Allah sizi var etti. Bütün nimetlerini size devretti. Hepiniz Ademdensiniz, Adem ise topraktandır. Hepiniz kardeşsiniz.. Varolun, bir olun, iri olun, diri olun, birbirinizi sevin, sayın, hepiniz Allah’tan geldiniz, Allah’a gideceksiniz. Onun huzurunda toplanacak, hak ve adalet gerçeği ile karşılaşacaksınız. Bu duygu ve düşüncelerle yaşamalı. Dünya ve ahiret saadetine ermelisiniz. Unutmayın ki, bir insanı sevindirmek, Allah’ı sevindirmektir buyurmuştur R.SAV bir hadisinde.
Allah’a emanet olun. Mutlu ve huzurlu kalın.