Dost kelimesinin aslı farisi bir kelimedir. Dost; sevilen ve seven, güvenilen, emniyetli, itimatlı olan, gönüldaş, candan, arkadaş, sadece bu dünyada değil, ahirette de beraberliği arzu edilen kişilere dost denir.

Ne diyor asrın halk ozanı Aşık Veysel; “Dostlar beni hatırlasın” yani, ölsem de beni unutmasın demek. Hayvanların bile dostluğu vardır. Özellikle köpekler, atlar ve hatta ayılar da öyledir. Bunların düşmanlıkları da çetindir. Dost kelimesinin sözlük manası budur.

Dünyada gerçek dost bulmak hemen hemen imkansızdır. Çünkü gerçek dost ancak Hz. Allah cc.dir. Hiç kimsenin yardım edemediği bir zamanda sana ancak ulu Allah cc hazretleri yardım edebilir.

R.SAV.in de bir hadislerinde bildirdiği gibi, bir dağda yolculuk yapıyorsunuz. Aniden bastıran şiddetli yağmur ve selden korunmak için orada bulunan bir mağaraya sığındınız. Heyelan oldu, dağ gibi bir kaya geldi. İçinde bulunduğunuz mağaranın ağzını kapattı. Sizin sesinizi duyuracak hiçbir kimse yok, imkanınız da yok. Hiçbir güç de size yardım edemez. Sizi ancak oradan bir mucize Hz. Allah kurtarabilir. İşte onun için Hz. Allah hakiki gerçek dosttur.

Kur’an’da bunun örnekleri pek çoktur. Mesela, Hz. Yusuf’un kuyudan çıkarılması, köle diye satıldığı halde saraya sultan olması. Yusuf’un hasreti ile ağlaya ağlaya gözleri kör olan babası Hz. Yakup’un gözlerine Yusuf’un gömleğinin sürülmesi sonucu Hz. Yakup’un gözlerinin açılması...

Nemrut’un Hz. İbrahim’i ateşe attığında; ateşin Hz. İbrahim’i yakmayıp güllük gülüstanlık olması... R.SAV.e defalarca suikast yapıldığı halde R.SAV.i ulu Allah’ın koruması ve daha niceleri...

Bu mübarek insanların Allah’ın gerçek dostu, sevgilisi olmaları nedeni iledir.

Ne diyor yüce Allah cc. hz. “Ey resulüm. Sen rabbinden indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni (tüm mahlukatın) insanların şerrinden koruyacaktır.”

Yine, hicrette R.SAV.i öldürmek üzere Sevr mağrasının ağzına gelen müşrikleri Hz. Ebubekir mağaranın içinden görüyor, ancak müşrikler örümceğin mağaranın ağzına ördüğü ağ, güvercinlerin yaptığı ve içinde yumurtalarının bulunduğu yuvayı gören müşrikler mağaranın içine bakmıyorlar. Durumu korku ve endişe ile seyreden Hz. Ebubekir, R.SAV.e bir zarar gelir diye korku içinde ağlayınca, gözyaşları Hz. Ebubekir’in dizinde uyuyan R.SAV.in yüzüne dökülünce uyanıyor ve (Tevbe Suresi 40. ayet) “Korkma ya Ebubekir, Allah bizimledir” buyurmuştu ve yüce Allah buyurur; “De ki ya Muhammed SAV. Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla ulaşmaz. O bizim dostumuz, mevlamızdır. Onun için müminler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler” buyurmuştur. (Tevbe suresi 51. ayet)

Bunların hepsi ulu Allah’ın gerçek dostlarıdırlar. Bu ayetle ilgili İmam-ı azam efendimizle ilgili bir olay da anlatılır. İmam-ı Azam, öğrencisi yüksek alim İmam-ı Yusuf’un bildirdiğine göre, ki, İmam-ı Azam, İmam-ı Yusuf’u 25 sene çocukken yanına alıyor, büyütüyor, okutuyor, müctehid derecesinde alim yapıyor. Hatta zamanın en güçlü devleti olan Abbasi imparatorluğunun en güçlü ve şaşaalı halifesi olan Harun Reşit’in de baş kadısı (veziri azamdan üstün) oluyor.

İmam-ı yusuf anlatıyor; Ben biliyorum ki, İmam-ı Azam 40 sene yatsı namazından sonra sabah namazını kılıncaya kadar yatmaz, başını yastığa koymazdı. Onun için 40 sene yatsı abdesti ile sabah namazını kılardı. Yani gece ilim ve ibadetle meşgul olurdu. İmam-ı Azam gerçek bir alim, müctehit, dahi ve mütteki, Allah dostu idi. Bazen yatsı namazını azamiye denen camisinde kılınca orada sabahlardı. Bir gece sabah ezanını okumak üzere camiye gelen müezzin acayip ve korkunç bir olayla karşılaştı. İmam-ı Azam’ı tahiyyat halinde otururken tefekkür ederken gördü. Belli ki orada sabahlamıştı. Caminin tavanı o zaman ahşaptı. Bacak kalınlığında koskoca bir yılan İmam-ı Azam’ın kucağına düştü. İmam-ı Azam gayet sakindi. Müezzin haykırıyordu. Hz. İmam korkudan çıldırmak üzere olan müezzine şu ayeti okudu. (Tevbe 51. ayet) Allah’ın izni olmadan hiçbir mahluk kimseye zarar veremez. Allah’a dost olan Allah dostlarına dünya düşman olsa zarar veremez. Ayetlerini okudu. İşte Allah’ın dostluğunun ödülü budur. Onun içindir ki hakiki gerçek dost ancak Hz. Allah’tır diyoruz.

*

-Kim Allah’a teslim olursa (yaptığı iyiliker nedeni ile Allah’ın dostluğu kazanırsa) onlar için ne bir korku ne de bir hüzün yoktur. (Bakara suresi 112. ayet)

-Bilesiniz ki Allah’ın dostlarına korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. (Onlar iman edip takvaya erişmiş olanlardır) Dünyada da ahirette de Allah dostlarına müjdeler vardır. Allah sözlerinde asla değişiklik yoktur. İşte bu tüm bir kurtuluştur. (Yunus suresi 62-63-64. ayetler)

Peki gerçek manada Allah’a nasıl dost olunabilir?

1-İmanında, inancında, abidatlerinde, muamelelerinde Allah’ın emrinin dışına çıkmada Allah’a ve resulüne itaatli olmaktır. Dünya menfaatlerine dayalı bir dostlukla Allah sevgisi kazanılamaz. Nefsani, şehvani ve şeytani işlerden uzak olmayanlar, Allah’ın dostu olamazlar. Başta anlatılan ulu Allah’ın yüksek ikramına hak kazanamazlar.

*

Aşırı dünya menfaatine dayalı dostluklar faydanın bittiği yerde dünyada da, ahirette de düşmanlığa dönüşür. Zahruf suresinin 67. ayeti bu gerçeği dile getirir. “Dünya için burada dost olanlar kıyamet gününde birbirlerine azılı düşman olacaklardır. En kötüsü de buna insanın en yakınları olan ana-baba ve çocukları ve akrabaların düşmanlığı daha çetindir. Öyle ise Allah’ın dostluğunda asla böyle bir şey yoktur. Onun dostluğu ebedidir.

Hem dünyada hem ahirette pişmanlık duymak istemiyorsak, önce Allah’a, sonra onun has kulları olan ilmi ile amil, haliyle kamil, sözü özü ile aşantısı hak olan alimler, arifler, salihler, ahlak ve fazilet sahibi seni daima hak yoluna sevkeden, seni günahtan, kötülükten, şeytandan koruyan, Allah’ın rızasını gözeten müminlrle dost ol. Kantarın, terazin, ölçün bunlar olsun. Sonra yanarsın. Seni harama teşvik eden mutlak düşmanındır. Tarih bunun misalleri ile doludur.

Anadolumuzun büyük velilerinden olan Hz. Mevlana 20 ciltlik eseri Mesnevi’nin 10 ve 11. ciltlerinde anlatır. Sahabeyi Kiramın büyüklerinden Enes B. Malik K.A. medeni ensardandır. Annesi Ümmi Sekin R.A. hazretleri, oğlu Enes’i 10 yaşlarında R.SAV.e getirdi. Rica etti, oğlumu size emanet ediyorum. Size hizmet etsin. Hikmet ehli olsun, dedi. R.SAV.e Enes R.A. 10 sene hizmet etti. R.SAV. in duasını aldı. 103 sene yaşadı, 80 kadar evlat ve torununu gördü. 2210 hadisi şerifi sahih olarak aktardı. Allah onu çok da zengin etti. Bütün varlığını da Allah yolunda harcadı. Bunlar R.SAV.in duası ile oldu ve R.SAV.in vefatından sonra oldu.

Bir gün yine büyük bir sahabi olan Katade B. Numan, Enes R.A. hazretlerinin evine misafir oldu. Enes misafirine yemek ikram etti. Yemekten sonra elleriin yıkadılar. Ellerini silmek için bir havlu getirildi. Fakat havlu kirli paslı idi. Misafir kirli havluyu görünce biraz havluya olumsuz bakmış olamlı ki, Hz. Enes havluyu ocakta yanan ateşe attı. Herkes lavlunun ateşte yanıp kül olacağını beklerken, Hz. Enes hizmetçisine havluyu getirmesini söyledi. Havluyu ocaktan alan hizmetli misafire verdi. Havlu yanmamış sadece ısınmıştı, ellerini sildiler. Misafir sahabi Hz. Enes’e bu havlunun yanmayışının sebebini sordu. Hz. Enes R.A, “Bu havlu R.SAV.in elini yüzünü sildiği özel havlusudur. Bana hediye etti” dedi. Hz. İbrahim’i Nemrut’uin ateşinde yakmayan Allah, Hz. Muhammed’in havlusun uyakar mı? R.SAV. kirlenen havlusunu ateşe atar temizlerdi, dedi. R.SAV.in mucizesi onun ve Allah dostlarının varisleri olan Allah’ın veli kullarına keramet olarak miras kaldı, buyurdu.

Sebepsiz meydana gelen olaylara mucize ve keramet derler. Yüce Allah dünyadaki bütün olayları bir sebebe bağlamıştır. Örneğin, su 100 derecede kaynar, gemi suda yüzer, yaşamak için yemek yemek, kazanmak için çalışmak sebeptir. Yol almak için ayak gerekir, sebeptir. Amma sebep de bir yaratıktır. O da bir sebep ister. Müsebbibül esbab. Sebeplerin yaratıcısı olan Hz. Allah birşeyi mucit ederse kün ol der, feyekün hemen o lur. Çünkü Allah hazretleri sebebe muhtaç değildir. Bir anda narı nur, çölü göl, dikeni harı gül, dağı dumana, suyu ateşe, ateşi de suya çevirir. Dilerse Hz. İsa gibi babasız insanı yaratır. İnsanı topraktan yoktan yaratan Allah neye kadir değildir ki? Yerin yarılıp Karun’u yutması, ayetle sabittir.

Netice: Özellikle Ulu Allah’ı dost edinenler bu mutlu olaylara nail olmuşlardır. Bunlar bizlere örnektir. Yalnız yine Allah’ın dostluğu binbir engeli aşarak kazanılır. Ulu Allah’ın buyruklarını duymak gerekir. Onunla yaşamak gerikir. Sağırın yanında davul çalsan duymaz. Körün gözüne güneşi soksan görmez. Ama müteyakkız kulak sivrisineğin vızıltısından hassas göz ışığın fazlasından rahatsız olur değil mi? Allah’a dost olmak için himmet lazım, hikmet lazım. Sofu, efendim himmet demiş, hocası oğlum gayret demiş, çalış demiş. Çalışmadan hiçbir şey elde edilemez. Keramet sahibi olmak da böyledir. Allah’ın dostu olmayan bunlara sahip olamaz.

R.SAV. Dünyayı isteyen ona çalışsın, ahireti isteyen de ahirete çalışsın. İkisini de isteyen yine çalışsın, buyurmuştur. Allah dostu olmak isteyen de mutlaka Allah’a çalışmalıdır.