Uzak bir köyde, kocası çocuğu doğmadan ölmüş hamile kadın, kendisine arkadaş olması için dağda yaralı bulduğu gelinciği evinde beslemeye başlar.
Evcilleşen gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Birkaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Kadın tek başına tüm zorluklara göğüs gererek yavrusuna bakar.
Bir gün kadın birkaç dakikalığına evden ayrılmak zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnızdır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelince, gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırmışcasına gelinciğe saldırarak hayvanı öldürür.
Tam o sırada içerdeki odadan bebek sesi duyulur. Anne koşarak odaya girince beşiğin yanında parçalanmış yılanı görür.
Yürek yakan bu öykü sonrası, Einstein’ın şu güzel sözünü hatırladım.
“ insanlardaki önyargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan daha zor”
Meşhur cerrah rahmetli Prof. Dr. Tarık Minkâri’nin “Kim Tutar Beni” adlı kitabını iki günde okudum. 55 yıl aktif cerrahi yaptıktan sonra dünyayı tanımaya karar veren Tarık hoca güney kutbu dahil altı kıtayı gezerek, “Anılar ve Geziler” dizisi adı altında 30 kitap yazmış.
Gezmeyi, görmeyi, öğrenmeyi, öğretmeyi, tanımayı, tanıtmayı, dinlemeyi, anlatmayı, okumayı, yazmayı ve mizahı çok seven Tarık hoca, “ Kim Tutar Beni” adlı kitabında anı, gezi, fıkra, anekdot, anlatı ve yaşam hikayelerini mizahi bir dille anlatmış.
Ben çok beğendim. Okumanızı tavsiye ederim.
İstanbul’da kış yaşamadan bahar geldi.
Bu sabah parkta yürürken yeni açan lale ve sümbüller ruhumuzu okşadı. Arkadaşım udi Bilsay Kadıoğlu ile beraber, Erciş’li Emrah’ın sözlerini yazdığı, Sadettin Kaynak’ın Muhayyer Kürdi Makamında bestelediği şu güzel şarkıyı söyleyerek yürüdük.
Yine bahar oldu coştu yüreğim, / Akar boz bulanık selli dereler,
Sıla derdi, vatan derdi, yar derdi, / İflah etmez bu dert beni paralar
Hayal oldu Aşık Emrah illeri, / Deyin yare gözlemesin yolları,
Herkesin sevdiği giyer alları, / Koy benim sevdiğim giysin karalar...
Parkta tabiatın içinden çıkınca gerçek hayatın kargaşasıyla karşılaştık.
Ruhumuz karardı. Kâzım Ömer Bey sözlerini yazdığı, Lemi Atlı’nın Uşşak makamında bestelediği şarkıyı mırıldanarak evlerimize döndük.
Günler geçiyor gönlümün ezvâkı tükendi,(Ezvak=zevkler)
Sustum da hazin ruhumun feryâdı tükendi,
Bilmem ki gönül, sen ne idin, sende ne vardı?
Ömrüm bitiyor aşkımın ilhâmı tükendi…
Fuzuli’nin ünlü beyti de sanki bu günlerimizi anlatıyor.
Dost bi-vefa, felek bi-rahm, devran bi-sükun,
Derd çok, hem derd yok, düşmen kâvi, tâli zebun..
(Dost vefasız, felek acımasız, devran kargaşa dolu,
Dert çok, dert arkadaşı yok, düşman kuvvetli, bahtım kara..)
Şiirle, rubaiyle, hicivle, mizahla, spor ve felsefeyle hayata tutunmaya çalışıyorum., Ruhumun karardığı böyle zamanlarda, Elia Kazan’ın “Aşk Bahçesi” filminden şu güzel deyimi hatırlayarak teselli buluyorum.
Sararan çimenlerin yeşilliğini, solan çiçeklerin güzelliğini hiçbir şey geri getiremez ama, hayat her şeye rağmen üzülmeye değmez…
Ruhunuzu kararttığım için üzgünüm. Hayattaki bütün olumsuzluklara rağmen sevgiyle hayata tutunmanızı öneriyorum.
Sevgi ruhsal şifadır, hastalara can verir,
Paylaştıkça çoğalır, yaşama anlam verir,
Sevgisiz gönüller çorak toprağa benzer,
Ne sevecek can verir, ne de bir canan verir…(Mehmet Özata)