Biri diyor ki, “Verin 400 kelle vekil, işi bitirelim…”
Bu cümlenin harf aralarını okursak “Gürültüye, patırtıya ne gerek, 400 kelle vekil eşittir Anayasa değişikliği. Al sana şehir devletleri, kantonlar… Bu arada ben de ‘ulu reis’ olmuşum. Çok mu? Ver reisliği al kantonları…”
Diğeri de alışmış her dediğini silahla yaptırmaya… Silah bırakılırsa çırılçıplak ortada kalacağını iyi biliyor. Osmanlı dağa çıkanı ‘silah bırak sana dokumam’ vaadiyle düze indirirmiş. Sonra da bir güzel halledermiş… Bunlar da “Yeni Osmanlıyız” diyorlar ya…
Bütün bunlar olurken “çözüm süreci” ve naylon barış teranesiyle dağlardan sonra kentlerde de silahlanan, bombalar depolayan terör örgütü güvenlik güçlerine bombalı tuzaklarla odunumun parası diyor.
Her gün şehitler geliyor, ateşler düşüyor evlere… Analar ağlıyor. “Hani analar ağlamayacaktı?” diye sormaya başladı insanlar. Yalancının mumu yatsıya kadar…
Halk hızla “evlatlarımız ölmesin de bölüneceksek bölünelim” çizgisine tam saha pres itilmektedir.
Bu filmin bir benzerini 01 Mayıs 1977-12 Eylül 1980 döneminde yaşadı Türkiye… Her gün suikast, bombalama, silahla taranan kahvehaneler…
12 Eylül darbesi olduğunda halk, “Oh be” dedi, “Şükür kurtulduk, bitti anarşi…”
24 Ocak 1980 kararları Türkiye’nin sömürgeleşmesi, Türk milletinin köleleştirilmesi için boynuna takılmış idam ipiydi. Ama canı, malı tehlikede olan toplum bu tuzağı göremedi, göremedik.
O dönemin darbe elebaşı Kenan Evren ne diyordu? “ Darbeye 1977’de karar verdik, şartların olgunlaşmasını bekledik.
1977’den 12 Eylül 1980’e kadar akan kan halkın darbeye karşı tavrını sıfırladı.” Taktik aynı…
Geldik bugüne… Sinsi plan uzun zamana yayılarak uygulanmıştır. Gelen toplumsal depreme karşı uyarı görevi yapacak parti, sendika ve derneklerde iç operasyonlar yapılarak, medya ele geçirilerek taşlar bağlanmış itler salınmıştır.
Bu satırları yazarken Pazar günü yapılan Hakkâri-Dağlıca bombalı saldırısının şehitleri daha toprağa verilmeden Iğdır’da sınır kapısına giden polis minibüsüne yeni bir bombalı saldırı haberi düştü haberlere… Şehit sayısı ilk haberde 12 idi, az sonra 14’e çıktı.
Nasrettin Hoca'ya sormuşlar, “Nereye böyle telaşlı, hızlı, dizginsiz, gemsiz katırın üstünde?
Hoca cevaplamış… KATIRIN GİTTİĞİ YERE…
İki hamle sonrasını göstermek istiyorum topluma… Gidişat kötü… Eskiler “Allah encamımızı hayretsin…” derlerdi.