"Zamanın kıymetini bilin. Hayat problemlere takılmak ve cesaretini kaybetmek için çok kısa. Gülün, bir ayağınızı diğerinin önüne koyun ve ilerlemeye devam edin." diyor genç yaşta bir kazada hayatını kaybeden sporcu.

Haklı mı?

Haklı…

her yâd edişimiz, belki bir kaçış hikâyesi.

Kimi zaman insanlardan,

kimi zaman yaptıklarımızdan,

kimi zaman yapamadıklarımızdan,

kimi zaman kalabalıklardan,

kimi zaman da pişmanlıklardan…

Her günümüze dönüşümüz, belki de uzayıp giden bu listeden kaçışımızın bir göstergesi.

Bu defa kaçmasak diyorum.

“Seçilmiş hayatları yaşayıp gidiyoruz.

Ne sende o yürek var

Ne bende, biliyoruz.

Çok eski bir sahnede

Çok eski bi_r oyun bu,

Bıkmadan usanmadan

Aynı rolü oynuyoruz.” diyordu ya sanatçının bir tanesi.

Bugün bir değişiklik yapsak ve ön sıralarda otursak. Yeni bir doğa kurgusu yapan, kendini doğanın dışına alan, dostluklarını, arkadaşlıklarını rakamlar üzerine kuran, doğayı alınır satılır mal yapan, sentetikleştiren ve tüketime sunan hal böyle olunca, kendinin doğal bir varlık olduğunu unutan insanların ve insanlığın çırpınışlarını izlesek.

Çok eski bir sahnede sergilenen hayat oyununda ne yazık ki kurguladığımız her şey artık doğal değil, doğala özdeş!

“Her geçmişi yâd edişimiz, belki bir kaçış hikâyesi” dedim ama galiba değil.

İnternetten pantolon, ayakkabı, peynir, arkadaş ve sevgili edinmeyi marifet bilen optik kabloların sunduğu hayatı da hayat bilen günümüz insanına inat biz o geçmişi özlüyoruz.

Zamanın kıymetini bilin. Çocuklarınızla, ailenizle birlikte geçirdiğiniz her anın kıymetini bilin. Çünkü çocuklar tekrar çocuk olmayacaklar, sizler de her zaman genç olmayacaksınız.

O nedenledir ki unutmayın:

“Geçip giden şey, ömrünüz… Hani hep zaman zannettiğiniz…”

Bu vesile ile bu gece yapacağımız ilk sahur ile merhaba diyeceğimiz Ramazan ayının tüm değerli okurlarımıza sağlık, huzur, mutluluk ve bereket getirmesini diliyorum.

En güzel günler sizlerin olsun.