DÜNYANIN GÖZBEBEĞİ AMASRA’YA GEZİ

Bartın Belediyesi’nin Kitap Fuarı’na, 1999 yılının 19-20 Ekim günleri çağrılı olarak katılmıştım. Başkan M. Rıza Yalçınkaya’ya teşekkür için makamında görüşmüştük bir grup sanatçı dostla. ‘Kitap Fuarı’ etkinlikleri nedeniyle de kutlamıştık kendilerini. Sıcak ve içtenlikli bir söyleşinin ardından bizlere, Bartın’ı tanıtıcı birer turizm rehberi kitabı sunarak; Bartın’ın tarihi ilçelerinden Amasra’yı mutlaka gidip görmemizi önermiş; “Arabam buyruğunuzda,” demişti.

Sevinçle kabul edip, teşekkür ederek, başarı dileklerimizle ayrılmıştık makamından.

Hava kapalıydı o gün. Hafiften bir yağmur çiseliyordu. Bu mevsimde Bartın’ın havası hep böyle olurmuş.

Mehmet Aydın ve M. Mahzun Doğan’la birlikte sunacağımız “Çocuk ve Edebiyat” konulu izlencemiz saat 14.30’da. Saate bakıyoruz; henüz 11.00. Daha üç buçuk saatimiz var. Amasra ise yakın Bartın’a. 16 km. imiş. ‘Gider, Amasra’yı görür, rahatlıkla da yetişiriz izlencemize,’ diyoruz. Osman Bolulu’yla Ali Dündar daha önceden Amasra’yı gördükleri için bize katılmıyorlar. Mahmut Makal, Mehmet Aydın ve M. Mahzun Doğan’la birlikte gitmeye karar veriyoruz. Kitap Fuarı’nın düzenleticisi Mustafa Kademoğlu, Belediye Başkanının özel aracına bindirerek uğurluyor bizleri.

Bartın’ın eski tarihi evlerinin aralarındaki daracık sokakları aşıp, Amasra yoluna düşüyoruz. Şaşırtıcı, heyecan verici, baş döndürücü doğal bir güzellik içinde sürüyor yolculuğumuz.

Yolun iki yanı da, Ekim’in 20’sinde olmamıza karşın İlkbaharın doğal güzelliğini yansıtıyor. Yeşilin her tonu ve her türüyle bezenmiş doğa. Birçok türde genç ve yaşlı ağaçlar... Ve onların bedenlerine bir sevgilinin kolları gibi sarılmış sarmaşıklar... Doğayı yıkayan yağmur... Hepsi de bir birine yakışan ve birbirini bütünleyen güzellikler... Öylesine görkemli, öylesine anlatılmaz bir görünümde ki; adeta büyüleniyor, seyrine doyamıyorsunuz.. Gönlümüz, bu güzelliklerin salıncağında coşkulu bir esriklikle, özgürce sallanıyor. Arkadaşlarımız da doğanın güzelliği üzerine hayranlıklarını sesli olarak dile getiriyorlar.

Yol, kıvrım kıvrım yükseliyor dağın doruğuna değin. Sonra bir sisin koynuna dalıyoruz. Dünya bir pamuk yığını ve biz onun koynundayız. Görüş alanımız sınırlanıyor, ruhumuz sıkılıyor. Sürücümüzü uyarma gereği duyuyoruz.

“Aman dikkatli ol! Acelemiz yok!”

Sürücümüz ustaca kullanıyor arabayı. Kıvrıla, dolana iniyoruz aşağılara. Çok sürmüyor, sis gerilerde, doruklarda kalıyor. “Hele şükür!” diyor, derin bir soluk alıyoruz. Sonra aşağılarda girintili, çıkıntılı kıyılarla kucaklaşan Karadeniz’i görüyoruz. Ardından da Fatih Sultan Mehmet’in “Çeşm-i Cihan” (Dünyanın gözbebeği) diye adlandırdığı Amasra’yı seçiyoruz. Kıyıyla denizin buluştuğu yerde, doğanın yeşillikleriyle sarmaş dolaş Amasra… O eşsiz güzelliğiyle geçmişten bugüne değin, kim bilir, bizim gibi daha kimleri büyülemiştir.

(SÜRECEK)