BİR ULU ÇINAR: RIFAT ILGAZ

1992 yılının 4-5 Temmuz günlerinde Devrek Baston ve Kültür Şenliğine çağrılı olarak katılmıştım. Orada Türk edebiyatının büyük ustalarıyla bir arada olmuş; kültürel ve sanatsal güzellikleri bir arada yaşamıştık. Bugün aramızda olmayan Sevgili Rıfat Ilgaz’la (1911-7 Temmuz 1993) ilgili bir anıyı, okurlarımla paylaşmak istiyorum.

Saat 16.30 da yapılacak olan söyleşinin konusu: “Kendileri ve Yapıtları”ydı.

Söyleşiyi Mehmet Güler yönetecek; konuşmacı olarak da Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü ve Burhan Günel katılacaklardı.

Kültür Salonu’na vardığımızda salonun dolmuş olduğunu gördük. Bizler de Mahmut Makal’la birlikte oturduk bir yere.

Konuşmacılar yerlerini aldılar. 81 yaşındaki Rıfat Ilgaz bastonuna dayanarak, biraz da yardım edilerek alkışlar arasında aldı yerini. Onca yaşına karşın, oldukça yakışıklı, boylu boslu bir adamdı Rıfat Ilgaz. Onu Türk okuru ve film izleyicileri öncelikle “Hababam Sınıfı”ndan tanıyorlardı. Yakın bir geçmişte “Karartma Geceleri” romanı da aynı adla filme uyarlanmıştı

Mehmet Güler, önce Rıfat Ilgaz’dan başlayarak konuşmacılara sırasıyla sorularını yöneltti.

“Romancı olarak romanlarımızda çağımızı yansıtmak zorundayız,” diyen Rıfat Ilgaz, 80 yıllık ömrüne 80 yapıt sığdırmış üretken bir yazardı. “Hababam Sınıfı” ve “Karartma gecelerini” temel alan konuşmasında, “Kendi yaşam öykümden damıtarak oluşturdum “Karartma Geceleri”ni. Ama belgesel bir roman değildir,” dedi. Cezaevlerinin de Türk Edebiyatı’na getirip götürdükleri üzerinde duran Rıfat Ilgaz, konuşmasını şöyle sürdürdü. “Türk sanatçıları cezaevlerinde yetişmiştir. Gerçekçi- toplumcu “40 Kuşağı”na çok çektirilmiştir. Ama onlar hiçbir zaman yılmamışlardır. Cezaevlerinde de yazmayı, üretmeyi sürdürmüşlerdir. Gözümüz toplumda, kulağımız halktadır. Daha da çok genç kuşakta...”

Nazım Hikmet ve döneminin aydın yazarlarıyla ilgili anılarını da anlatan Rıfat Ilgaz: “Altı ay cezalı olarak öğretmenlikten uzaklaştırıldım. Bir daha da öğretmenliğe dönemedim. Onların bana atfettikleri şerefsizlik sıfatını Cağaloğlu’nda yazarlıkla temizledim. Bugün “basın şeref kartı” sahibiyim” diyerek, kartını da cebinden çıkarıp gösterdi bizlere.

Sonra şöyle sürdürdü sözlerini:

“Beni öğretmenlikten eden kitabım (Sınıf) bugün yasaklı değil; toplatılmıyor. Hukukçulardan beklenen meslek haysiyetleriyle hareket etmeleridir. Bunun için de, aydın ve kültürlü olmaları, tavırlarını da bilimden yana koymaları gerekir...” diyerek tamamladı sözlerini.

Söyleşinin bitiminde kitaplarını okuyucularına imzalamak için, Kültür Sarayı’nın bahçesindeki ağaçların altında, kurulmuş masalarda yerlerini aldılar yazarlarımız.

Kitap imzalayacaklar: Rıfat Ilgaz, Mahmut Makal, Burhan Günel, Osman Bolulu, İbrahim Yıldız, Asım Öztürk ve Ali Balkız’dı.

Büyük bir okur kalabalığı oluşmuştu yazarların önünde. Yazarlarla okurlar arasındaki saygı, sevgi ve içtenliğe dayalı kısa söyleşiler görülmeye değerdi. Okuma olayının bittiğini söyleyenlerin küçücük bir ilçe olan Devrek’teki bu sanatsal ve kültürel etkinlikleri görmelerini isterdim.

Kitap imzalatanlar özellikle Çocuklar ve gençlerdi. onların yazarlara ve kitaplara olan ilgilerini, gelecek açısından umut ve güven verici olarak değerlendirmek gerekirdi.

Bu akşamın yıldızı Rıfat llgaz’dı. En çok ilgi onaydı çünkü. 81 yıllık yaşamında ürettiklerinin ürününü alıyordu. Çoğu yetişkin de kitapları, çocukları ya da torunları için imzalatıyorlardı. Ne güzel bir olaydı bu! Eğitimci Ruhi Taşpınar da, 6 yaşındaki torunu için imzalatmıştı bir kitabını Rıfat Ilgaz’a.

Düşünün bir kez. O çocukla Rıfat Ilgaz arasında 75 yıllık (üç çeyrek yüzyıllık) bir zaman dilimi vardı. Bu da üç kuşaklık bir fark demekti. Kitaplar, kuşaklar arasında ne güzel bir kültürel bağ oluşturuyordu. Bu bağın, kuşaklar arasındaki iletişimi iyi, en sağlıklı bir biçimde sürdüreceğinden kuşkumuz yoktu. 04.07.1992

(SÜRECEK)