Silahlı ve/veya silahsız her
iktidar değişikliği devrim midir? Burada ölçüt ne silah, ne halkın sokağa
çıkması, ne de sandık sonuçlarıdır. Örneğin, Taksim Gezi Parkı olayları ile
başlayan halk hareketinin sonucunda Erdoğan’ın yerine Abdullah Gül’ün geçmesiyle
yaşanacak iktidar değişikliği bir devrim midir?
Devrim, mevcut yerleşik
iktidarı değiştirmek, toplumsal düzeni ileri bir aşamaya geçirmek amacıyla
yapılan kapsamlı, örgütlü bir oluşum, bir altüst oluş halidir. İnsanlık
tarihinde tarım ve sanayi devrimleri teknolojik gelişmelerle üretim tarzını
değiştirmiş, yeni ekonomik yapı da toplumsal iktidarı belirlemiştir. Örneğin
sanayi devrimi kapitalizmin emperyalist aşamaya geçişini hızlandırmıştır.
Örneğin sanayi devrimi daha çok ve ucuz hammadde, daha çok dış pazar ihtiyacını
doğurmuştur. Sömürgecilik kabuk değiştirmek zorunda kalmıştır.
Siyasi devrimler ise
toplumsal çıkarları gözeterek mevcut düzeni ileri bir aşamaya geçiren
hareketlerdir. Mevcut iktidarı değiştirmeye yönelik her hamle veya halk hareketi
devrim midir, sorusunu yanıtlamak olgulara bakışımızı ve gerçekçi yorumlar
yapmamızı sağlayacaktır. Burada kilit ifade halkın sokağa çıkmasıdır.
Öyleyse hemen soralım, halkın
sokağa çıkmasında ölçüt nedir?
a) Mevcut iktidarı düşürmek, b) Halkın kendi örgütüyle
iktidar olmasını sağlamak. c) Eğer halk, kendi iktidarını tek başına
sağlayamıyor ise şartların gerektirdiği bir koalisyonla iktidar ortağı olmak.
Genişletilmiş Kuzey Afrika ve
Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında 22 ülkenin sınırlarını yeniden çizileceği,
emperyalizmin yetkili ağızları tarafında ifade edilmiş ve gerekli hamleler
yapılmıştır. Tunus, Mısır, Libya, Suriye ve… Ancak hiçbir olgu bardağı taşıran
tek sebeple açıklanamaz. Dünya, emperyalizmin tek başına keyif sürdüğü bir
gölgelik değildir.
2011’de Tunus’ta başlayan ve
birilerinin adına “Arap Baharı” dedikleri “Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Büyük
Ortadoğu” tasarımının hamleleri Suriye’ye gelince tıkanmış, plan patinaj
yapmaya başlamıştır. Esad önderliğinde Suriye, uluslararası güç dengelerini
yanına alarak bir strateji izleyerek ABD ve hempalarının saldırılarını
durdurmuştur.
Bu süreç Suriye’ye gelene
kadar Mısır’da 2011’de Hüsnü Mübarek’in devrilmesi ve Tahrir Meydanı’nda
biriken kitleler bazı yorumcular tarafından “Mısır’da devrim oluyor”, şeklinde
yorumlanmıştır. Bu gelişmenin devrim olmadığını, emperyalizmin internet
teknolojisini de kullanarak (google, facebook) kitleleri sokağa döktüğünü
yaşananlara dayanarak söyleyenlere kızanlar, yerenler olmuştur.
Mısır’da sonucu belirleyen,
ordunun duruş yeridir. Dünya tarihi şu gerçeği söylemektedir. Bir ülkede ne
zaman bir halk hareketi, devrim hamlesi olmuşsa orada ordu kimin yanında yer
alırsa o kazanmıştır. Mısır’da ordu ön planda halkın isteklerini yapar gibi
görünerek arka planda küresel çetelerin çıkarlarına hizmet etmektedir.
Mursi’nin devrilmesiyle Hüsnü
Mübarek’in devrilmesi arasındaki benzerlik ordunun tavrındadır. Mübarek’e karşı
direnişte tansiyon iyice yükselene kadar ordu süreci izlemiş, son anda hamle
yaparak sonucu belirlemiştir.
Dün Mübarek’in devrilmesini
destekleyenlerin bazıları, örneğin AKP, bugün “darbe” çığlıkları atarak karşı
çıkmaktadırlar. Siyasi köklerinde “İhvan-ı Müslimin” ile kan kardeşi olmaları,
ayrıca kendi sonlarının Mursi’ye benzeme korkusu onları çok ama çok
korkutmuştur. O şarkı kulaklarından hiç kesilmeden çınlamaktadır. “Titrerim
mücrim gibi baktıkça istikbalime”…
Mursi’nin devrilmesinde
ABD/AB’nin “darbe” ifadesini kullanmaması da birilerinin korkusunu
kızıştırmaktadır. İşin en acı tarafı Taksim Gezi Parkı olayları ile başlayan ve
bütün yurda yayılan halk hareketinin hemen üstüne gelen Mısır’daki değişiklik,
kendileri için de “acaba?” sorusunun altını çizmektedir.
Bu gelişmelere ilk desteğin
emperyalizmin kadim devşirmesi Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap
Emirlikleri, Umman ve Ürdün’den gelmesi Erdoğan ve yandaşlarının şaşkınlığını
daha da arttırmıştır. Buna bir de İngiliz Dışişleri Bakanı’nın “Halk desteğine
sahip müdahale” ifadesi tüy dikmiştir. Daha dün Suriye’ye karşı taşeronluk,
tedarikçilik yapanların yolları ayrılmıştır.
Bir de Suriye’nin İran, Rusya
ve Çin’in desteğiyle yaptığı direnişle emperyalizmin duraklamasına “BOP çöktü…”
diyenlerin Mursi’nin devrilmesine “devrim” yorumları yapanlar vardır.
2011’de Mübarek devrildiğinde
“devrim oldu” yorumları yapmışlar, ama sandıktan Müslüman Kardeşler çıkmıştır.
Ne demiştik? Halk hareketi ve/veya devrimin amacı iktidar olmak veya bunu tek
başına başaramıyorsa koalisyon ortağı olmaktır. Oysa Mısır’da seçmenlerin
%42’sinin oy kullandığı seçimde Mursi %51 oy alarak kazanmış ve halkın ancak
%19’unun sandığa gittiği bir referandumda kendi anayasasını onaylatabilmiştir.
Bu fotoğrafı ister demokrasi
penceresinden isterseniz halk hareketi veya devrim penceresinden okuyunuz…
Mısır’da Tahrir Meydanı’na
çıkan kitleler iktidarı belirleyecek bir örgütsel yapıya sahip olmadıkları için
sandıktan Mursi çıkmıştır. Çünkü Mısır’da emperyalizmin sahip olduğu gerici,
karşıdevrimci yapının önde geleni Müslüman Kardeşler denen örgüttür. “Leşi
vurana taşıtırlar” sözü bir kez daha mı yaşanmaktadır? Bu yaşananların Mısır’ın
parçalanması planında ikinci aşama olup olmadığını gelişmeler gösterecektir.
İş, yine Mısır halkına
düşmüştür. Daha dün Mübarek’i gönderenlerin bir kısmı (Müslüman Kardeşler
hariç) meydanlara çıkmıştır. Bunda kitlelerde 2011’de yaşananların getirdiği
hayal kırıklığı dışında ekonomide yaşanan tıkanmanın, giderek artan işsizliğin
de etkileri şüphesiz vardır. Malum, halk gündelik yaşar… Hele ona önderlik
edecek bir ortak aklın temsilcisi örgüt yoksa…
“BOP çöktü, Mısır’da devrim
oldu” diyenler bu kez kaçacak kapıları da çizdikleri yorumlarla yapmakta,
sütten ağızları yandığından yoğurdu üfleyerek yemektedirler. Efendim, bu
devrime “ABD sonradan müdahil olabilirmiş…”
Evet, “Genişletilmiş Kuzey
Afrika ve Büyük Ortadoğu Projesi” Suriye duvarına çarpmış, plan tıkanmıştır.
İşte burada “yumurtaları tek sepete koymamak” anlayışını hatırlamanın
zamanıdır.
Yatırımcılara şu öneri
yapılır. Tasarruflarınızı tek sepete değil, farklı yerlere yatırınız.
a) Banka - faiz, b) Döviz, c) Borsa, d) Devlet tahvili…
ABD için evdeki hesap çarşıya
uymamıştır. “Suriye’yi birkaç ayda hallederiz” diyen ABD ve muhtelif işbirlikçi,
tetikçi ve tedarikçileri abandone olmuş boksöre dönmüşlerdir. Hakem ise
saymaktadır… Bir, iki, üç... Eğer ayağa kalkamazlarsa nakavt olmaları
kaçınılmazdır.
Rampada tıkanıp kalan tren
için nasıl yük atmak gerekirse veya uluslararası ilişkilerde nasıl ebedi
dostluklar veya düşmanlıklar yoksa bu yaşananlar ondan ibarettir.
Dün bando mızıka ile
desteklediğin ülkeler veya kişiler bugün çöpe atılabilir. Bazılarının raf
kullanma ömürleri çabuk bitebilir. Örneğin Mursi… Hele dünya dengelerinin hızla
değiştiği dönemlerde…
ABD makas değiştirmektedir.
Mısır, emperyalistler için gerçekten stratejik bir ülkedir. Süveyş Kanalı ve
hızla yaklaşan su krizi nedeniyle Nil Nehrinin önemini söylemek yeterlidir.
Ayrıca gerek Arap dünyasında ve gerekse Kuzey Afrika’da trafiği denetim altında
tutmanın yolu amiral gemisi Mısır’ı elde tutmaktan geçmektedir. Hele İsrail’in
güvenliği gibi bir konuda Mısır’ın kilit rolünü kim görmezden gelebilir ki?
Mısır’da 6-8 ay sonra
yapılacağı söylenen seçimlerin sonucu, neler olduğunun son fotoğraf banyosu
olarak askıya çıkacaktır. “Mısır’da devrim oluyor” diyenler bu kez kaçacak
kapıları hazırlamışlardır. Ancak Müslüman Kardeşler ile kader birliği yapan
Erdoğan için durum gerçekten vahimdir.
Erdoğan “darbe” diye
bağırırken Abdullah Gül’ün yaptığı açıklamada “darbe” ifadesini kullanmamasının
“kardeşlikte” bir başka ayrışma olarak altını çizmeliyiz. Gül, “Mısır’da en
kısa sürede bütün siyasi kuruluşların katılabileceği açık, şeffaf ve düzgün
seçimlerin bir an önce yapılıp yönetimin tekrar halka ve sivillere devredilmesi
ve seçilmiş yöneticilerin tekrar Mısır’ı yönetmeye başlaması en büyük
arzumuzdur” demiştir.
Ve şu sözlerin altını çiziniz
ve sinek pislemedik bir yerde saklayınız.
Mısır’da krallığı tarihe
gömen, Cemal Abdül Nasır’ı örnek aldığını (!) söyleyen Sabbahi önümüzdeki
dönemin planlandığını söyleyerek, Eski Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed
Baradey’in Başbakanlığa atanmasını önermiştir. 6-9 aylık yol haritası şöyledir.
“Üzerinde anlaştığımız yol
haritasına göre, bir komite tartışmalı maddeleri değiştirerek yeni anayasayı
hazırlayacak. Anayasa, halk oylamasına sunulacak. Arkasından Cumhurbaşkanlığı
ve ondan sonra da parlamento seçimleri yapılacak”…
ABD, Mübarek devrildikten
sonra iktidar edemediği Baradey’i bu kez sadaret mührü ile ödüllendirmek
istemektedir. Leşi vurana taşıtmak için Mısır halkına bu filmde binlerce
figüran rolü mü verilmiştir?
Kendiliğinden gelişen halk
hareketleri, önderlikten ve örgütlenmeden yoksun oldukları için sönümlenmeye
veya iç ve dış iktidar odaklar tarafından yönlendirilmeye mahkûmdur.
Tarihle, tarihi yorumlayıp
yazanlar arasındaki ilişki bilimsel ve etik değerler çerçevesinde olmadığı
sürece yazılanlar ile yaşananlar (tarih) arasında gerçekdışı çelişmeler
kaçınılmazdır.
Toplumsal olguları kendi ön
kabullerine göre kanırtıp, çekiştirmek ne yazık ki topluma yalancı çoban misali
“yalancı bahar” müjdesi vermekten öteye geçememekte, yorumlar ise körün fil
tarifinden öteye geçememektedir.
Devrimcilere düşen görev ise
kitleleri tabandan başlayarak örgütlemek, birleşik cephe inşa ederek halkın
iktidarı için mücadeleyi sürdürmektir. Emperyalizmin ulus devletleri hedef
tahtasına oturttuğu çağımızda devrim mücadelesinin yolu birleşik cepheler
kurmaktan geçmektedir.
Örgütsüz kitlelerin
kendiliğindenci hamlelerini “devrim” diye sıfatlandıranları tarihi
yorumlayanlar hak ettikleri şekilde kayıt düşeceklerdir.
GDO’lu mısırla beslenenlerin
sonu için bakınız “Musri” maddesi…