2000 yılı öncesi gazetecilik için miladi bir önem taşıyor adeta.

“Gerçek gazeteciliğin yapıldığı yıllar.” diyebiliriz, 1960-2000 yılları arasındaki 40 yıllık döneme.

Kim ne derse desin 1961 Anayasası, medya için yeni bir kilometre taşıdır.

1980 darbecileri bile, faşist bir anayasa yapmakla birlikte medyaya sınırlı bir özgürlük tanıdılar.

1961’de elde edilmiş olan haklara fazla dokunmadılar.

En azından sıkı yönetim dönemlerinde dahi gazete kapatmaları sınırlı tuttular.

Mesela, Hürriyet Gazetesi’ni hiç kapatmadılar.

Sadece bir hafta ile sınırlı olmak üzere Marmara Bölgesi baskısını durdurdular.

Bunu da neden yaptıklarını daha sonra anlatamadılar nedense.

Neyse biz, o dönemlerde yaşadığımız gazetecilik ve gazeteci sorumluluğuna göz atmaya devam edelim.

1982 yılı…

Rahmetli Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı ve “saz arkadaşları” na yaptırdıkları 1982 askeri faşist Anayasasının tanıtımı için, dönemin Devlet Başkanı Orgeneral Ahmet Kenan Evren, yedi günlük yurt gezisine çıkacağını duyurdu.

Amaç halk oyuna sunulacak yeni anayasayı tanıtmak ve halkın çoğunluğunun bunu kabul etmesini sağlamak.

Gazetecilerin de bu geziye katılabilecekleri söylendi.

Ben ve bir foto muhabiri olmak üzere üç kişiye görev verildi. Rahmetli Genel Yayın Müdürü Çetin Emeç tarafından

Bir arkadaşım konuşmaları aktaracaktı ve ben ise izlenimleri yazacaktım.

Özellikle bana “ Ne görüyorsan, neye tanık olduysan, ne duyduysan olduğu gibi aktar ve yorumla. Hiçbir zaman Evren ve kendisiyle birlikte olan konsey üyelerinin etkisinde kalmaksızın not ve yorumlarını yazdır. Onların gösterdikleri yerlerde değil, kendi paranızla otellerde kalın” dendiği için çok rahattım…

Yeterinden fazla avansı alıp cebimize koyduk.

Üç askeri uçakla yollara düzüldük.

İlk uçak Evren’i, ikincisi konsey üyelerini götürüyordu, üçüncüsü ise nakliyede kullanılan askeri uçakla bizler yani gazeteciler yollara düzüldük.

Askeri nakliye uçağındaki halimizi ortaya koyan fotoğraflar çektik, halimize güldük ama çok da eğlendik.

Evren’in Trabzon’daki konuşmasından sonra deniz kuvvetlerinin bir tesisinde akşam yemeğine davet edildik.

Pazar günüydü.

Yemek verilen mekâna askerlerin rehberliğinde girdik.

Ancak gösterilen yemekhanede Evren ve konsey üyeleri yoktu.

Bizi astsubayların yemekhanesine götürmüşlerdi.

Rahmetli Cüneyt Arcayürek Güneş Gazetesi sorumlusu olarak geziye katılıyordu ve bu durum karşısında bizlere dönüp “Arkadaşlar, bu tutum ve tavır bizlere verdikleri değeri gösteriyor. Belki Evren’in haberi yoktur ama önerim, burada değil şehir içinde bir restoranda yemek yemektir. Burayı terk edelim” dedi.

Başta Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi Yalçın Doğan, Günaydın Gazetesi Ankara Temsilcisi rahmetli Bekir Coşkun bu “Üçüncü mevki” deki yolculuk karşısında çok eğlendik, Bekir’in esprilerine çok güldük...

Askeri tesis dışında yemek yeme teklifini hepimiz kabul ettik.

Hürriyet’in Trabzon temsilcisi rahmetli Orhan Kaynar, hemen öne atıldı ve “Şimdi benim götüreceğim yere gelmek zorundasınız. İyi bir balık lokantasına götüreceğim sizleri” dedi.

Yemeğe katılmadığımız kısa zamanda anlaşılmış olmalı ki, yönetimin basın danışmanı gazeteci arkadaşımız Ali Baransel bir süre sonra bizleri balık yediğimiz yerde buldu ve olanlar için Evren adına özür diledi.

Ama çok geçti.

Ve enfes bir gece yaşadık.

Sonra otelimize dönerek kendi paramızla kaldığımız otelden sabah yine yola koyulduk.

Tabii bu arada not düşmem gerek…

Bazı gazeteci arkadaşlarımız, bu geziyi düzenleyenlerin daha önceden planladıkları devletin gidilecek olan kentlerdeki misafirhanelerinde ağırlandılar.

Her gazetenin özel otel masraflarını karşılayacak gücü olmadığını ve olamayacağını da teslim edelim.

Benim Trabzon notlarımın başlığı şöyleydi ertesi günkü gazetede:

“İlkokul öğrencileri yollara dökülüp Evren’i bayraklar ve alkışlarla karşıladı.”

İkinci başlık ise şöyleydi:

“Ya- ya- ya, şa- şa- şa…

Süleyman Paşa çok yaşa...”

Günlerden Pazar, okullar haliyle kapalı…

Süleyman paşa ise o dönemde Milli Eğitim Bakanıydı.

Ertesi gün Erzurum konuşmasından sonra Evren’in orduevinde verilen yemekten önce elinde rakı kadehi ile aramıza karışıp “ Yine ağır eleştirmişsiniz” diye sitem ettiğini duydum ama hiçbir zaman yazılarımız-notlarımız ve yorumlarımıza herhangi bir müdahale-yasak veya eleştiri getirdiklerini hatırlamıyorum...

(Devamı var)