Mayıs ayının sonları... Haberleri izliyorum. Haber bültenlerinde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin 73. Genel Kurulunun gerçekleştirildiğinden bahsediliyordu.

Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere bakanlar ve birçok üst düzey ismin de katıldığı genel kurulda yine önemli konular gündeme getiriliyor, sanayi ve iş dünyasının gelişmesi için yapılan çalışmalara ise teşekkür ediliyordu.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin 73. Genel Kurulunda Başkan Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu'nun ardından Sayın Cumhurbaşkanımız kürsüye gelerek konuşmasının sonunda şu sözleri söyledi: "Benim bugün TOBB'un bu genel kurulunda bir teklifim var. Bunu her yerde yapıyorum. Çünkü buna doğrusu hasretim. Bu milletin bir evladı olarak hasretim. Diyorum ki gelin şu yüzde 100 yerli üretim olan otomobilimizi Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği camiası içerisinden çıkartalım." Bu sözler salonda büyük alkış aldı.

TOBB başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu da genel kurulun hemen ertesinde Cumhurbaşkanımızın bu çağrısı doğrultusunda bir adım atarak "TOBB 73. Genel Kurulumuzda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla yerli otomobil konusunda önemli bir sorumluluk üstlendik. Türk özel sektörü olarak bu işin altından kalkacağımıza inancımız tam. Çalışmalarımıza ivedilikle başlıyoruz. Vakit kaybetmeden, bu akşam Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Faruk Özlü ile bir araya gelip, yol haritamızı belirleyeceğiz.” açıklamasını yaptı ve böylelikle yüzde yüz yerli üretim otomobil hayalinde yeni bir perde açmış oldu.

olarak bu hayale yabancı değiliz. Başardık da aslında. Edindiğimiz acı tatlı deneyimlerimizden olan "DEVRİM" otomobilinin öyküsünü artık bilmeyen ve duymayan kalmadı. Ama ben yine de kısa da olsa hatırlatmak amacı ile Devrim otomobilinin hikayesini siz değerli okuyucularım ile paylaşmak isterim.

Yakın tarihimize damgasını vuran, demokrasimizi kesintiye uğratan askeri müdahalelerin ilki olan 1960 darbesinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçmişti. Dönemin Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel yerli otomobil üretilmesi fikrini ortaya attı.

Kararnameler yayımlandı. Ancak anladığım kadarı ile kimse elini taşın altına koymak istemedi.

Daha sonra dönemin Ulaştırma Bakanlığınca yapılan görevlendirmeler ile hayatlarında ne bir otomobil fabrikasında çalışmış, ne de yapımını görmüş, çoğu araba kullanmayı dahi bilmeyen 25 kişilik bir ekip Eskişehir Demir Yolları Fabrikası'nda binek tipi bir araba ve motorunu geliştirmeye koyuldular.

Bu ekip dur durak vermeden geçen üç ay içinde 4 otomobil, 7 motor, 3 tane de ayrı model şanzıman üretirler. İlk iki beyaz ve siyah arabanın yol tecrübeleri yarım yamalak da olsa yapılır.

Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel 29 Ekim törenlerine bu arabalarla gitmek ister. İki araba trenle Ankara'ya sevk edilirken herhangi bir olumsuzluğa karşın tedbir amaçlı olsa gerek çok az benzin konur, asıl kaliteli benzin ertesi gün merasime giderken alınacaktır. Ama o kargaşa arasında benzin alınma işi ihmal edilir.

Cemal Gürsel'in bindiği siyah arabayı, yapımında en çok emeği geçen Rıfat Serdaroğlu kullanmaktadır. Araba, Gürsel bindikten birkaç yüz metre sonra stop eder. İşte hikayemizin acı sonu da burada başlamaktadır. 25 kişilik ekip içerisinde yer alan Kemalettin Vardar, anılarını paylaştığı bir söyleşide Rıfat Serdaroğlu'nun benzini unutması, benzinsiz yola çıkması imkânsızdır. Serdaroğlu'nun kendisi de sonraları olayları değerlendirirken "Galiba göstergeyi ayarlarken bir halt ettik, biraz benzin var görünüyordu, 'İdare eder.' dedim. Galiba benim yanılgım bu oldu. İkinci bir ihtimal belki de buhar tıkacı oldu, boğduk arabayı." der.

Ama Devrim otomobili projesine Cemal Paşa'nın "Garp kafasıyla araba yaptık, şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk." sözü damgasını vurdu ve proje hemen durduruldu. Daha sonraki süreçte arabalar Demir Yolları fabrikalarına dağıtılır. Eskişehir'deki araba dışındakiler, gittiklerinin haftasına hurdaya çıkarılır. Hurdaya çıkarılmasının nedeni biraz da demiryolu fabrikalarının çalışma maliyet muhasebelerinin kendine has düzenidir. Masrafları gösterecek kalem yoktur.

* * *

Sizlere ilk yol hikayemiz olan Devrim otomobilinin acı tatlı hikayesini anlatarak başladım. Şimdi de bir anımı paylaşayım: Yolculuklarımdan birinde aracıma tesadüfen bu ekipte görev almış bir kişiyi aldım. Yolda sohbet esnasında kendisinin bu projede görev aldığını belirterek: "Aslında biz kamyon üretilmesini istiyorduk. Ancak Cemal Paşa'yı ikna edemedik." dedi.

Acaba neden kamyon üretmek istemişlerdi? Bu soru her zaman aklımı meşgul eden sorulardan birisi oldu. Ama biraz araştırınca farklı bir tablo ile karşılaştım. Devrim otomobili projesinin rafa kaldırılmasının ardından bir yıl sonra 1962 Eylül'ünde ülkemizde Amerikan menşeili Chrysler firması kuruluyor. 1964 yılında kamyon montajına başlayan bu firma 1966 yılındaki satışlarının yüzde doksana yakın kısmını Devlet Malzeme Ofisi'ne ve karayollarına yapıyor. Bu dikkat çekici bir durum. Yorumu siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.

Şimdi dönelim asıl konumuza. 25 kişilik ekip aslında bizlere Türkiye'de otomobil üretiminin mümkün olabileceğini gösterdi. Bu ekip kendilerine güvenmişti ve inanmıştı.

Onlar tüm teknolojik yoksunluklara rağmen bir demiryolu fabrikasında otomobil üretmeyi başardılar. Bugün teknolojik imkanların en üst seviyelere çıktığı günümüzde biz neden üretemeyelim?

Ülke ve toplum olarak edindiğimiz tecrübeler ile bunu da başaracağız. Yeter ki doğru hedefler koyalım ve bu hedeflere birbirimizden emin olarak ilerleyelim.

Gazi Mustafa Kemal'in Gençliğe Hitabe'sinde dediği gibi "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"

En güzel günler sizlerin olsun.