Cezayir, 1830’da Fransa tarafından işgal edilmiş ve 1954’de başlayan bir ayaklanmayla, 1962 yılında bağımsızlığını kazanabilmiş bir ülkedir.

Cezayir Bağımsızlık Savaşı 20. yüzyılın en büyük kahramanlık destanlarından biridir. Cezayirli yurtseverler bu savaşta karşılarında, sadece Fransız sömürgecileri değil, onun müttefiklerini, NATO'yu da bulmuşlardır.

Fransızlar Cezayir'e 800 bin asker yığmış, binlerce Cezayirli yurtsever idam edilmiş ya da zindanlarda işkence altında can vermiştir. Binlercesi toplama kamplarında ölmüş, yüz binlercesi de ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Dokuz milyonluk Cezayir nüfusunun 1,5 milyonunu kaybetmiştir.

Tüm bunlara karşın Cezayirliler kurtuluş savaşını kazanarak hem Arap dünyasında, hem de Afrika'da, bağımsızlığını gerçek bir kurtuluş savaşı sonucunda kazanmış olan ilk ve tek ülke olmuşlardır.

Cezayir, istiklalini kazanmak için verdiği savaşta Türk Bağımsızlık İhtilâlı’nı örnek almış, Mustafa Kemal'in  fikir ve ilkelerini rehber olarak kabul etmiştir. Yakın tarihe kadar her Tunuslunun, Cezayirlinin ve Libyalının evinde, Atatürk'ün fotoğrafı asılıdır. 

Tarihin en büyük insanlık ayıplarını işleyen Fransız sömürgecilere karşı verilen bu savaşta, Cezayirliler, bağımsızlıklarını kazanmışlardır.

Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında şehit olan Cezayirlilerin ceplerinden, Mustafa Kemal’in resimlerinin çıkması bir rastlantı değildir. O sömürgecilere karşı savaş veren her ulusun kahramanıdır.

Oysaki Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında, NATO üyesi olarak kendini ABD’ye kanıtlamaya çalışan Türkiye, Fransa'nın yanında yer almış, savaşın son anlarına kadar Cezayir'deki ulusalcı hareketi tanımamıştır. Menderes Hükümeti, Birleşmiş Milletler görüşmelerinde Fransa lehine oy kullanmıştır.

Ancak, Fransa yanlısı olan resmi Türk tavrına karşın, Türk halkı Cezayirlilerin yanında yer almıştır. Türkiye'den Cezayir'e gizlice silah ve askeri yardımda bulunulmuştur. 1957 yılında "Ardahan" adlı bir Türk Şilebi ile Libya üzerinden Cezayirlilere silah gönderilmiş, Fransızlar yakaladıkları Cezayirlilerin üzerinde Türk menşeli silahları bulunca da şiddetli protestolarda bulunmuşlardır.

1960'tan sonra ise Türkiye yansız bir tavır sergilemeye çalışmış, Birleşmiş Milletler’de bazı oylamalarda “çekimser” kalmıştır. Bu dönem, diplomasimiz açısından; “Fransa müttefikimizse, Cezayirliler kardeşimizdir” dönemidir. (!)

Bununla birlikte, Cezayir halkı ile Türk halkı arasındaki sıcak kardeşlik ilişkilerine karşın, resmi ilişkiler uzun süre gelişememiştir.

Cezayir ile ilişkilerde yaşanan yandaş duruş 2011’de Libya ile ilişkilerde de fazlasıyla yaşanmış ve Türkiye emperyalist haçlı orduları ile birlikte saf tutmuştur.

Başbakan’ın konuşmalarında Cezayir’den söz etmesi insanı derinden derine düşündürmektedir. Eğer Fransa’da “Sözde Ermeni Soykırımı” ile ilgili yasa çıkarılmasaydı Cezayir’de yapılan katliam olmamış gibi mi davranılacaktı?

Ayrıca, Türkiye AB Gümrük Birliği’ne girmek zorunda bırakıldığından mevcut iktidar tarafından Fransa’ya ekonomik yaptırım uygulamanın alanı fevkalade dardır. Her Fransız şirketi rahatça Türkiye ile ticaret yapacaktır. Türkiye Gümrük Birliği Anlaşması ile AB’nin açık pazarı haline getirilmiştir.

Boykot sözcüğü, mangalda kül bırakmayanların laf-ı güzaflarından öte bir davranış değildir.

İktidar partisinin tüzüğü CFR'nin memorandumu ile ikiz kardeş kadar benzemekte, o parti iktidara taşındıktan sonra da yasalar dayatılmakta, ulus devleti yıkmaya yönelik hazırlatılan anayasa taslakları AB’ye ve ABD’ye görücüye çıkarılmaktadır.

Türkiye yarı sömürgelikten, sömürgeliğe doğru sürüklenen haliyle ve durumun idrakinde olmayan siyasetçileriyle sırat köprüsündedir.

Hani bir söz vardır, “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır…” diye… Bu sözü tersinden söyleyelim mi? “Yapamadıklarımız yapamayacaklarımızın teminatıdır.”

Türkiye yeniden Batı’nın limanlarına bağlanalı beri tam bağımsızlıkçı, antiemperyalist duruşunu giderek yitirmiştir. Bir diğer deyişle Mustafa Kemal’in ezilen uluslarla ittifak yaparak emperyalizme karşı duruşunu terk etmiştir.

İşte Fransa’ya karşı bağımsızlık savaşı veren Cezayir’e karşı ABD’ci, NATO’cu duruşumuz… İşte Libya emperyalizm tarafından yağmalanırken iktidarı ve muhalefetiyle ABD’ci, NATO’cu, AB’ci tavrımız…

Fransa kıs, kıs gülerek “Sert olsan ne yazar” demektedir…

Lejyoner aydın ve bazı siyasetçilerimiz ise “Kardeş Fransa, bu sana yakışmadı… Tarihini inkâr ediyorsun…”  edebiyatı yaparak milletin gözünü uğurlamak ve yasak savma peşindedirler.

Tarihini inkâr etmek ve Fransa... İmparatoriçe Ojeni ve Sultan Abdülaziz, Beylerbeyi Sarayı'nda boşuna halvet olmadılar. Eğer, Ojeni, Valide Sultan tarafından kovulmasaydı, Fransa'nın kim bilir inkâr edecek daha neleri olurdu.