Derlemekten dergi… Eskilerin “cem”den “mecmua” dedikleri...
Dergi okuru olmak, okur-yazar yelpazesinde özgün bir düzlemdir. İlk tanıştığım, her ay postacın yolunu gözlediğim dergi, babamın abone ettiği Doğan Kardeş’ten bugüne dergiler-arası yolculukta bir yaşam…
Gazetelerin kitap ekleri ise dergiler silsilesinde ayrı bir boyut olmuştur hayatlarımızda. Her hafta kitap dünyasında bir gezinti…
Dergi okuru olmanın bir getirisi de belli yazarların tiryakisi olmaktır. Örneğin Cumhuriyet Kitap Eki’nde Enis Batur ile Selçuk Altun… Ama ille de “FEKLAVYE” başlığında Semih Poroy, çizgilerin diliyle ayna tutar bize…
Turhan Selçuk’un çizgi romanı Abdülcambaz ile büyüyen bir kuşağın karikatüre olan tiryakiliği… Ve isimlerini sayamadığım nice çizer… Karikatüre olan ilgimde Doğan Kardeş Dergisi’ndeki çizerlerin önem ve değerinin altını çizmeliyim. Mizah yaşamın acımasızlıkları karşısında bizi gülümseterek düşündüren, egemen güçlerin hak tanımazlıklarına karşı onları alaya alarak hayata tutunmanın bir yolu…
Semih Poroy’un “FEKLAVYE”lerde yaptığı yeni seçkinin kitaplaşmasıyla Celal Üster’in “‘Muzır’ bir özgürlük alanı…” başlıklı yazısı aldı götürdü beni çocukluğun, ilk gençlik günlerimin sepya fotoğraflarına…
Semih Poroy’un ilk seçkisinin sekiz yıl önce Sel Yayıncılık tarafından kitaplaştırıldığını söylemeliyim.
Varlık Yayınları’nca basılan bu yeni seçkinin en önemli özelliği ise “FEKLAVYE”nin gerçek boyutlarıyla albümleşmesidir.
Kitabın başındaki yazısında Enis Batur şunları söylemektedir. “Semih Poroy’un FEKLAVYE serüveni, çizerin yazarı kuşatması örneğini getirdi”…
“Bir benzeri, öncüsü yoktur diyemiyorum, ben görmedim. Burada, her seferinde karşımıza bir durum çıkıyor. Bir bakıma, çizgi-felsefesinin dolaylarındayız. Bir tek yazar mı ama etrafı da: Eşi dostu, yayıncı, eleştirmen, okur, amatör, hasta, profesyonel, tüccar-terzi yazar, yanlış anlaşılmış olanlar, kült yazar bozuntuları… Sonuçta bir ortam okuması…”
“Poroy çok tanıdık tiplemeler yaratıyor” diyen Asuman Kafaoğlu Büke şunları söylemektedir.
“Bir rakı masasında dostuyla sohbet eden yazar, elinde kitaplarıyla yolda yürüyen entelektüel, imza gününde okurlarını bekleyen şair, önüne gelen kitapları okumayan tembel editör vb. Tüm bu tiplemeler yoluyla, milletçe kitapla olan ilişkimizi inanılmaz güzel betimliyor…”
Celal Üster ise “Feklavye, kitapları tanıtmaya, yorumlamaya, eleştirmeye çalışan onca ciddi, ağırbaşlı, uslu yazı arasında, ‘muzır” bir özgürlük alanı açmıştır okuyucuya” derken çoklarının kaçındıkları bir özeleştiriyi üstlendiğini vurgulamaktadır.
Türk toplumunun kendini ifade etmedeki derin mizah kökleri Semih Poroy’un çizgileriyle yazarından yayıncısına, okurundan eleştirmenine çarpıcı ve keskin bir yergiyle aynalar galerisidir hepimize… Bakıp da görebilenlere…