Fazıl Say yine önemli bir laf etti. CNN'deki Enver Aysever'le söyleşisinde, "Arabesk denilen iğrenç şeyi sevmemek vatanseverlik, sevmek ise vatan hainliğidir." dedi ve ortalık yine karıştı.

Merak edilen, dünyaca ünlü bir piyanistin, klasik müzikte Türkiye'nin yüz akı olan bir sanatçının, neden bu kadar hırslı bir arabesk düşmanı olduğudur. Türkiye'nin neredeyse yüzde 80'inin dinlediği bir müziği ve dinleyenleri en ağır şekilde aşağılar olmasıdır.

Yine merak edilen, Türkiye'nin en elit kesiminin bile Orhan Gencebay'a, İbrahim Tatlıses'e gösterdiği ilgiyi görememiş olmasıdır.

Bu bir kıskançlığın dışa vurumu mudur? Bilemiyoruz. Ancak uluslararası büyük bir üne sahip olan sanatçının, böyle bir kıskançlık duygusu taşıyacağına da inanmak istemiyoruz.

*     *     *

Şehit oğlu için "vatan sağ olsun" diyen anne-babanın, ne klasik müzik dinleyen ne de operaya giden bir anne-baba olmadığını, Fazıl Sayın göremiyor olacağını düşünemeyiz.

Fazıl Say'ın şunu bilemediğini de düşünemeyiz: Klasik müzik, bu toplumun ürettiği bir müzik türü değildir. İlk kaynağı kilise ve saray çevresi olan bu müzik, Batı kültürünün içinde doğmuştur.

Önce aristokrasinin, sonra burjuvazinin, çağımızda ise özel sermaye ve devlet ikilisinin koruması altında gelişmiştir.

Bu topluma da cumhuriyetle birlikte tepeden inme sunulmuştur. Çünkü Türkiye'de burjuva, kendi müziğini kendi üretmemiştir. Ama halk, kendi müziğini kendi üretmiştir.

Yine Fazıl Say'ın şunu da bilemediğini düşünemeyiz: Bu toplumun sosyal dokusunun ağırlık kesimi kırsaldır. Yaşamını, müziğini, fiziğini belirleyen ana besleyici değer kırsal kültürdür.

Bu kültürün kentli bir kültüre dönüşmesi, kent kültürü ile yeni bir sentez oluşturması uzun bir süreçtir. Sonuçta sosyolojik değişim, onun kültürel değişimini de belirler olacaktır.

İşte arabesk, kırsal kültür ile kent kültürü arasında sıkışmış olan toplumun ürettiği, zamanla sönecek ya da değişime uğrayacak olan bir müzik türüdür. Bu kültürün zorlamayla değişmesi kolay değildir.

Laiklik bile yukarıdan aşağıya, üstelik devlet zoruyla uygulanmasına karşılık, Türk toplumunun çok büyük bir kesiminde yeteri kadar kabul görmemiştir. İçinde yaşadığımız ortam bunun adeta bir kanıtıdır.

*     *     *

Sanat bir toplumun farklı bir konuşma dilidir. Yazarın romanında, şairin şiirinde, ressamın fırçasında, müzisyenin sesinde-sazında konuşur toplum.

Kaldı ki müzik, bir toplumun ezgilerle konuşmasıdır. Yaşadığı aşkı, acıyı, sevinci, öfkeyi, yani tüm duygularını ezgilerle ifade etmesidir. Klasik müzik, senfonik müzik, pop, caz, halk müziği, arabesk; toplumun sözlü ya da sözsüz ezgilerle konuşmasıdır.

Kent varoşlarında sosyolojik olarak sıkışmış bir kişinin, kendini ancak böyle ifade edebildiği bir müziği; bu müzikten hareketle toplumu bu kadar aşağılamak, hatta vatan hainliği ölçüsünde suçlamak, bir aydın tavrı değildir.

Daha önce de "Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum" diyerek,

Ömer Hayyam'ın "Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, Cennet-i ala meyhane midir?..."

Sözleriyle bu toplumu hakir görmek, inancını bu kadar hırpalamak, özellikle halkına bu kadar yabancı olmak, Fazıl Say'ın tavrı olmamalıdır.

Sanki son yıllarda, bu ülkede yeni bir aydın tipi oluşur oldu. "Göbeğini kaşıyanlar" ve "bidon kafalı" diyerek halkı aşağılayan, dinlediği müzikten hareketle Fazıl Say gibi “Vatan hainliği” ile suçlayan bir aydın tipi oluşur oldu bu ülkede.

Herhalde bu aydın tipi, bulunduğu toplumun ana dokusunu göremeyen, bu toplumun kültürel kimliğini inkâr eden, "Batı dalkavukluğu" bir anlayıştan türemiş olsa gerek.

Çok büyük bedeller ödemiş olsa da, özellikle bir avuç burjuvaya uşaklık yapmadan halkının yanında yer almasını bilen 68 kuşağının tavırları örnek olmalıdır bu tip aydınlara.

*     *     *

Fazıl Say gibi mükemmel bir müzik kültürü olan ve üretken bir kişiliğin, sosyolojik nedenleri göreceği yerde arabesk müzikten hareketle halkı aşağılaması, sosyal bir körlüktür.

Çünkü arabesk, 1960'lardan itibaren yoğunlaşan bir iç göçün; yani kentlere yerleşmeye çalışan göçer bir toplumun, içinde "protest" özellikler taşıyan ve ancak kendini ifade edebildiği bir müzik türü olarak ortaya çıkmıştı.

Fazıl Say'ın, bu sosyolojik olguyu görebilmesi gerekir idi.

Kaldı ki klasik müzikte bir deha olan Fazıl Say için, ünü" dünyaya yayılmış ve bu halkın gönlünde taht kurmuş Yaşar Kemal, Ruhi Su, Nazım Hikmet bir örnektir.

Hiçbir zaman halkını ve halkının inancını hırpalar olmamışlardır. Kitaplarında onları yazmış, türkülerinde onları okumuş, şiirlerinde onları anlatmışlardır. Ve onlar için:

"Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar.

Korkak, cesur, cahil, hakim ve çocukturlar.

Ve kahreden ve yaratan ki onlardır..." demiştir Nazım.

Ve de şiirlerinde, romanlarında, türkülerinde onları anlatabilmek için yaşamlarının çok önemli bir bölümünü bedel olarak ödemişlerdir.

İşte aydın olmak budur.