Ben bu yazımda İstanbul’un fethinde kullanılan teknoloji, askerlik dehası ve İstanbul’un nasıl fethedildiğinden ziyade, İstanbul’u fetheden zihniyet, fetih ruhu ve bu ruhun aziz Türk gençliğine intikali üzerinde duruyorum.

O gün Karadeniz bir Türk gölü, Akdeniz öyle. Bunları sağlayan Fatih, Yavuz ve Kanuni’dir. Bugün üzerinde 300’e yakın devletin kurulduğu 16 milyon km2 genişliğindeki imparatorluğu Fatih, Yavuz ve Kanuni elde etmişlerdir. Dünya petrolünün % 80’i Osmanlı topraklarında idi. Ama o gün bilinmiyordu. Irak, İran, Suriye, Suudi Arabistan, Kuveyt, Arap Emirlikleri, Katar, Ürdün, Yemen, Umman, Mısır, Cezayir, Fas, Tunus, Afrika, Libya, Azerbaycan, Kırım, Kafkasya, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Yugoslavya, Macaristan, Romanya, yüzlerce adalar, Kıbrıs, Mora, Girit vs. gibi… Bu kadar devleti bir imparatorluk altında 600 küsur sene yönetmek, İslam adaleti, sosyal hak, hukuk ve paylaşım, din ve vicdan hürriyeti, hoşgörü üzerine kurulan bir yönetim anlayışıdır. Fatih’in vakfiyesinde şunlar yazılıdır:

“Hüner bir şehri bünyan eylemek

Reaya kalbin abad eylemek”

Bir şehri kılıçla fethetmek hünerse,

Halkın sevgisini kazanmak daha büyük hünerdir.

Adalet bir toprağın devlet mülkü olmasında temel kuraldır. Zalimin dinlisi-dinsizi olmaz. Adil dinsiz de olsa halkı rahat eder ve halkının duasını ve desteğini alır. Hakkı gözetenler haktan müeyyet –güç- alırlar. Haktan güç alanlar, halktan da güç alırlar. İnsanlar maddi güçle dünyaları hatta fezayı fethedebilirler. Ama eşitlik, adalet, paylaşım ve bölüşüm, hoşgörü ile yönetilmeyen devletler yıkılmaya mahkumdur. Bugün Amerika dünyanın jandarması, ama zenginin en zengin, fakirin alabildiğine fakir olduğu bir ülke diyorlar. Bugün zencilerin ikinci sınıf bir vatandaş konumunda oldukları, kendilerini öyle hissettikleri bir ülke… Başlarında zenci bir devlet başkanı olduğu halde.

Fatih’in İstanbul’u fethinde birden fazla müessir sebep vardır. Bunların başında, asrın ilimleri ile yetişmiş bir komutan, askeri deha, maddi güç, teknolojik üstünlük (toplar), birlik ve beraberliğe dayalı halkın duasını aldığı yöneticiler, manevi destek. En büyük amil ise R.SAV.in “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden asker ne güzel asker, onu fetheden komutan ne güzel komutandır” mübarek övgüsüne mazhar olmuştur. İstanbul’un 19, 20 veya 21 kere kuşatıldığı ama alınamadığı düşünülürse, bu hadisi şerifin bu konuda ne kadar etken olduğu anlaşılır. Bir milletin yücelmesi, o milletin gençliğinin ilim-iman ve ahlaken mazbut olmasına bağlıdır.

Genç demek, tertemiz kalbi, sağlam bedeni, taptaze ümit ve hayalleri, faydalı bilgileri, donanımlı kabiliyeti ve yeteneği, güç ve irade dolu azmi, enerji yüklü Allah’ın insana verdiği en değerli nimet demektir. Gençlik ve genç, dinin esasatından birisi de neslin korunmasıdır ki bu gençliktir. Doğuştan hasta olan veya bakımsızlıktan, ilgisizlikten biçare olan gençliğin sadece adı gençliktir. Onun için gençlere, doğmadan önce gerekli önemi vermek lazımdır.

Gençler çok çok iyi bir eğitim ve öğretimden geçirilmeli, bu imkan ayırımsız olarak bütün ülke gençliğine sağlanmalı, bunun için bütün gayretler sarfedilmelidir. Bir milletin en büyük sermayesi gençliğidir. Kendisinden yararlanılacak en önemli güçtür. Hele fen ve teknoloji ile donanımlı yetiştirilmiş olanları ilim adamı, mucit olma özelliği taşırlar ki bir millet için paha biçilmez bir varlıktır. Gençlik ihmale gelmez, yozlaşmaya gelmez. Bir milletin geleceği olan gençler, eğitim-öğretim, ahlak ve faziletten, vatanperver düşünceden, millet aşkından mahrum kalırlarsa o millet tarih sahnesinden silinmeye mahkumdur. Gençlerin eğitimi önemlidir. Bundan daha önemlisi ise bu gençlere gerek devlet, gerek özel sektör, gerekse uluslararası işler verilmeli, istihdam sağlanmalı, bu durum gençleri özendirici özellikte olmalıdır. Yoksa yüzbinlerce üniversite mezunu genç boş gezerse memlekette yine huzur olmaz.

İstanbul’un fethinin 568. yıldönümü nedeniyle İstanbul fatihi Sultan II. Mehmet Han’ın 25 yaşında İstanbul gibi dünyada bir ikincisi bulunmayan bir şehri fethettiğini bu milletin aziz gençlerine hatırlatırım. Bu vesile ile fetih şehitlerimizi, vatan, millet, din ve devlet uğruna can verenlerimizi, İstiklal Savaşı, Çanakkale şehitlerimizi minnetle ve şükranla yadeder onlara rahmet dilerken, 19 Mayıs 1919’dan sonra 29 Mayıs 1453 İstanbul’un fethinin yıldönümünün yüce milletimize kutlu, devletimize hayırlı olsun diyorum.