İstanbul’un fethinin 566. yıldönümü nedeniyle

29 Mayıs 1453…Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet Han tarafından İstanbul’un Bizans’tan alınıp, yüce Türk milletine armağan edildiği tarih.

29 Mayıs 2019 Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece ise, İstanbul’un Türkler tarafından Fethinin 566. yıldönümüdür. Bu mutlu gün bu milletimize hayırlar getirsin.

Konu başlığımız Fatih, Fetih ve Gençlik. İstanbul’un fethinin yıldönümü nedeniyle, İstanbul’un fetheden Fatih Sultan Mehmet’i ve fetih ruhunu bu günün gençliğine tanıtmak, kutsal vatan topraklarının nasıl elde edildiğini, emanetin bugüne kadar nasıl geldiğini ve geleceğe bu bilincin nasıl taşınacağını anlatmak durumundayız.

İstanbul, tarihi, sosyal, ekonomik, coğrafi ve stratejik konumu ile dünyanın en önemli mevkiine sahip çok önemli bir şehirdir. Bu durum tarihin derinliklerinde geçmişte böyle olduğu gibi, bugün de gittikçe çoğalan öneme sahip bir şehirdir.

Bugün 15 milyon nüfusu ile ve her yönüyle cazibe merkezidir. İstanbul’un fiziki, coğrafik yapısı, boğazlar, Karadeniz’i ve Marmara’yı birbirine bağlayan, Ege ve Akdeniz’e açılan son derece stratejik öneme sahip Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan konumu ile dünyanın buraya akın ettiği muazzam bir şehir konumundadır. İşte buranın Fatihi, Mehmet Sultan Fatih’tir.

Fatih Sultan Mehmet Han kimdir?

30 Mart 1432 Miladi, 26-27 Recep 835 Hicri (Miraç gecesi) tarihinde Edirne sarayında, gece saat üç sularında II. Murat Han, İsfendiyar beyin kızı Hatice veya Halime Hatundan dünyaya gelmiştir. Bu bilgi bu hatunun Bursa’daki türbesinin Arapça ibaresinde –kitabesinde- yazılıdır. Başka bir arşivde ise Fatih’in annesinin Huma Hatun olduğu kayıtlıdır. O zaman Osmanlı Payitahtı (Başkent) Edirne’dir. Anadolu Rum Bizanslıların elindedir. Selçuklu Beylikleri de Anadolu’nun bazı yerlerinde hüküm sürmekteler. Fatih Sultan Mehmet Han’a II. Mehmet adı verildi. Devrin adet ve usulleri saray geleneklerine göre ihtimamlı bir bakım, İslami kurallara göre bir eğitim ve öğretim, İslam ahlakı üzerine bebekliğinden itibaren yetiştirilmeye başlanmıştır. Fatih’in hocaları, asrın müçtehit-İslami konularda hüküm arzedecek derecede güçlü- alimlerinden oluşuyordu. Molla Gürani, Molla Hüsrev (Akşemsettin onun tasavvuf ve tıp hocası idi)… Bu kimseler ilmiyle amil, haliyle kamil insanlardı. Bu hocalar Fatih’i her yönüyle eğitiyorlardı. Hatta ciddi eğitim gördüğünün kanıtı olarak şöyle bir olay anlatılır; Fatih’in babası II. Murat, Molla Gürani’ye teslim ederken, hani eti senin, kemiği benim derler ya, işte öyle- “Hoca efendi ben senin okutma metodunu bilmem. Sevgi midir, darp mıdır. Bildiğim odur ki, mükemmel bir ilim, ahlak ve de asrın maddi manevi ilimlerinin öğretilmesidir” der. Bunun üzerine Molla Gürani, öğrencisi Fatih’in ufak bir hatasını bahane ederek “Elmemuru mağzürun” yani, “Be oğlum ben emir kuluyum. Emredileni yaparım. Ya okursun, ya bu değneği kullanırım. İnşallah bunu hiç kullanmam. Sen çok zeki bir öğrencisin. Zekan ile çalışmanı ve bizim emeklerimizi birleştirirsen, Allah’ın ve kullarının istediği bir insan olursun” diyor ve gerçekten de öyle oluyor.

Dini ilimlerde, Kur’an, tefsir, hadis, fıkıh, edebiyat, mantık, mani, felsefe, ahlak, bedii beyan bir İslam aliminin bilmesi lazım gelen ilimleri öğrenmiş, öğretilmiştir.

Öbür yandan, asrın gereği olan sosyal ve teknolojik bilgilerde de behre sahibi olmuştur.

Ayrıca en önemlisi, tebaasında, yani Osmanlı topraklarında bulunan milletlerden belli başlı olanlarının, yani halklarının dillerini öğrenmiş, “Ben elçilerle tercümansız konuşmalıyım” anlayışı ile Yunan, Latin, İtalyan, Fransız, Arap, Acem, Farisi gibi lisanlarla doğu ve batı dillerini ve kültürlerini öğrenmiştir. Felsefede, tarihte ileri seviye bilgisi olduğunu tarihçiler beyan etmişlerdir. Ve yine, idarecilik, askerlik, harp sanatları, stratejik ve taktik bilgileri, Çandarlı Halil Paşa, Zağonos Paşa, Soruca paşalar gibi askerlik dehalarından eğitim almıştır. 25 yaşında tam bir yetişmiş devlet adamı olmuştur. Dünya tarihinde 650 sene ayakta kalmış başka bir imparatorluk yoktur. Bunun ana sebebi, bu imparatorluğun kuruluşundan itibaren bu muazzam temeller üzerine kurulmuş olmasındandır. Her zaman bu ölçülere riayet edilmemiş, o zaman duraklama ve gerileme devirleri başlamış, gelişen ilim, fen ve teknolojiye ayak uyduramıyor, iç ve dış düşmanların ortak çabaları sonucu miadını dolduran Osmanlı devleti yerini, yüzbinlerce şehidin kanı üzerine Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde İstiklal savaşı sonucu Cumhuriyetimize bırakıyor.

Atatürk, Cumhuriyeti yüce Türk gençliğine emanet etmiştir. Yazımızın başında “Fatih, Fetih ve Gençlik” derken, gençlikten bunu kastetmiştim. Tarihte hangi devletin yöneticileri azim, irade ile bilgili asrın ilimleri ile donanmış, ekipler kurmuş olanlar daima devletlerini, milletlerini yüceltmişlerdir. Ömrünü halkına adayanlar bu dünyadan göçseler de milletinin kalbinde yaşamayı başarmışlardır. İşte Fatih de bunlardan biridir. Çünkü o İstanbul Fatihidir.

(SÜRECEK)