e-posta kutuma gelen bir iletiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. “Faiz lobisi” edebiyatını diline sakız eden Başbakan’a ve ülke yönetimine aday olanlara ibret dersi verecek bir çalışmadır bu…

Palavrayı bırakalım…

Tarihin En Büyük Organize Soygunu

“60 milyar $ nasıl çalındı?”

Hikâyemiz dış borçlarla başlar… AKP döneminde “dış borç” patlaması yaşanır… Dış borçlar %70 artar…

Özet soygun planı:

•Dışarıdan %2,5 faizle para al…

•Bunu 7 katına %17,6 faizle devlete sat…

•Aradaki farkı cebe indir…

•Net kar yıllık %15, kemiksiz, kılçıksız…

•Dört yılda 60 milyar $ cepte…

Şimdi bunu biraz açalım:

Aralık 2002'de 130 milyar dolar olan toplam dış borcumuz (devletin ve özel sektörün dış borçları toplamı), tam 91 milyar dolar artarak Aralık 2006'da 221 milyar dolara ulaşmıştır.

(Düşünün Cumhuriyet döneminde 80 yılda 130 milyar dolara ulaşan borcumuz, AKP döneminde sadece 4 yılda 91 milyar dolar artıyor…)

91 milyar dolar artış şöyle meydana geliyor…

Özel sektörün Aralık 2002'de 44 milyar dolar olan dış borcu tam 94 milyar dolar artarak Aralık 2006'da 138 milyar dolara ulaşıyor.

Devletin dış borcu ise, ayni zaman dilimi içinde 86 milyar dolardan 84 milyar dolara düşüyor. Yani özel sektör dış borç alırken, devlet dış borç ödüyor.

Kulağa ne güzel geliyor değil mi?

Peki özel sektör dış kredileri nereye yatırır?

Sanayi ve işletmelere mi?

Ticaretin gelişmesine mi?

Hiçbirine!!!!

Aslında tezgâh şöyle oluyor…

Özel sektör dışarıdan düşük faizle aldığı parayı devlete yüksek faizle veriyor, devlet de yüksek faiz ödeyerek aldığı bu para ile düşük faizli dış borcunu ödüyor!!!

Şimdi isin püf noktasına gelelim…

Devlet, iç borcu TL olarak almaktadır. Yani faiz lobisi, dışarıdan dolar olarak aldığı borcu TL'ye çevirerek devlete satmaktadır. Eğer borç süresi içinde doların değeri %15 artarsa, faiz lobisi devletten geri ödeme olarak aldığı TL'yi dolara çevirince ancak borç verdiği kadar dolar kalır elinde. Bu durumda hiç kar edemez. Bu yüzden de TL değerli tutulur, biz de paramız kıymetlendi diye seviniriz!!!

İşte kısaca faiz lobisi bu!!!! Ne basit değil mi....

Şimdi…

Soru 1

Özel sektör kur riskine aldırmayıp 94 milyar dolar dış kredi alırken devlet neden %2,5 faizli dış kredilerini ödedi ve yerine yedi kat maliyetli %17,6 faizli “el yakan” iç borç aldı?

Soru 2

Devlet iç piyasaya 100 milyar dolar daha borçlandı. Bunun yerine dış piyasaya çıksaydı ve özel sektörün aldığı kredinin yarısı kadar dış kredi alsaydı milyarlarca dolar tasarruf etmiş olurdu.

Bu neden yapılmadı ve devlet 60 milyar dolar zarara uğratıldı?

Nereden buldun yasası gevşetildiği için bu para hem teröre hem de Türkiye aleyhine çalış an bölücü vatan hainlerine peşkeş çekildi.(Bu operasyonu PKK dâhil bir sürü uyanık yaptı.)

Soru 3

Aldığı dış kredilere elindeki devlet kâğıdını teminat olarak veren özel sektör yurt dışı piyasalardan 94 milyar dolarlık dış kredi bulurken, devlet bunu kesinlikle istemedi.

Aksine gitti dış kredilerini ödedi. Hâlbuki devlet çok daha iyi fiyatla dış kredi bulabilirdi. Bu neden yapılmadı ve devlet 60 milyar dolar zarar uğratıldı?

Soru 4

Dış kredilerini azaltan devlet, özel sektör rahat dış kredi bulsun ve dış kreditörlere konvertibilite ve likidite garantisi versin diye Merkez Bankası 100 milyar dolar parayı yurt dışındaki bankalarda ve fon kurulularında mevduat yaptı. Net uluslararası rezervlerimiz 100 milyar doların üstüne çıktı.

Şimdi eğri oturalım doğru konuş alım. Bu kadar likidite ile devlet yurt dışında 200 milyar dolar para bulabilirdi ve bu yıl iç piyasalara ödeyeceği 38 milyar dolar faizi 6 milyar doların altına çekebilirdi.

Bu neden yapılmadı ve yurt dışındaki bu para özel sektörün rahat kredi alması için kullanıldı? Hem de hazine 28 milyar $ zarara uğratılarak.

Soru 5

Vatana nasıl ihanet edilir?

Ucuz dış borcu ödeyip, pahalı iç borç almanın neresi basiretli devlet yönetimi?

Şimdi artık devamlı dış borç almaya, ya da bir şeyler satmaya mecburuz, bulursak yoksa bu tablo bir gece aniden değişebilir zaten ipi çoktan verdik ellerine...

bilginize…"

Evet, halk gündelik yaşar… Üretmeden tüketmenin bir bedeli vardır. İthalata, sıcak paraya bağımlı bir ekonomide saadet zinciri bir yerde kopacaktır… Gideri gelirinden çok olan kitleler açıklarını banka kredisi ve kredi kartlarıyla kapatarak günü kurtarmanın peşinde bugüne gelinmiştir. Borç alıp borç ödeyen ekonomi, Cumhuriyetin kazanımlarını satarak durumu idare eden anlayışta deniz tükenmiştir…

Taksim Gezi Parkı eylemlerinin yurt geneline yayılmasında, ev kadınlarının tencere, tava çalmasında biten saadet zincirinin de derin etkisi vardır.

İşin en acı tarafı Türkiye’nin sorunu bu gerçekleri hakla anlatacak bir muhalefetin olmayışıdır. Muhalefet görevini yapsaydı,  bunca sıkıntı yaşanmaz, genç yaşında ölenler, gözlerini kaybedenler olmazdı.

“Halka orantısız güç kullanılması bir insanlık suçudur, ama halkı bilgilendirmeyen muhalefetin hiç mi suçu yoktur?”, sorusunu sormanın zamanı gelmiş ve geçmektedir.

Siyaset her gün yeniden yapılan bir iştir. Umarım milli bayramlarda ve 10 Kasımlarda miting yapmanın siyaset olduğunu sananlar da son yaşananlardan gerekli dersi çıkarmışlardır. Sokak eylemlerine alkış tutarak millete önderlik edilemeyeceği gerçeği bir kez daha kendini ispat etmiştir.

Eskiden “Sen hangi partidensin?” diye soranlara “Ben ekmek partisindenim…” yanıtını veren insanlara çok tanık olduk. Halk kitleleri “Hanede evlad ü ayal var” anlayışını aşmış korku duvarını yıkmıştır.

Türkiye’de siyaset, kendisine çeki düzen vermediği sürece küresel efendiler son kullanma tarihi geçen özel görevlilerini, halk ise basiretsiz partileri deliğe süpürecektir. Marifet iltifata tabidir, müşterisiz mal zayidir…